
Yaşadığımız zaman tünelinde eski alışkanlıkların yerini, teknolojinin hayata yansıması ile modernize edilmiş yaşamlar almıştır. Durum böyle olunca kullandığımız, giydiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz birçok şey hazırcılığın ürünü olmuş, El emeği yok olmanın basamaklarını tırmanmakta ve emeğin fertleri de son kalmanın verdiği düşünce ile zamana direnmektedir.
Bunlardan birisi de ayakkabı tamircileridir. çırağı kalfası olmayan bu ustaların yaptığı biraz zamana inat bu işi yapmak, biraz da ekmek parasıdır, Konya tabiri ile. Konya’nın en eski mekanlarından olan Bedesten’de dolaşırken bir anda karşımıza çıkıverir sıra, sıra 2 metrekarelik dükkanlar. önünde minicik taburesi, eskimiş çekici, örsü, yukarıdaki ipte sallanan bağcıkları ile bütünleşmiş bir adam, sanki tanıdık bir sima seslenir; “Buyur abi, boyayalım” der. Bazen bu sesi duymazlıktan gelir, bazen de boyatmak isteriz ama acele işimiz vardır daha sonra uğrayacağımızı bir el hareketi ile ifade etmeye çalışırız.
Usta müşteri beklerken karşısında objektifi bulur. Buyur eder, küçük tabureye oturur çayımızı yudumlar, ustaya sorular sormaya başlarız.
İsminiz, yaşınız, bu mesleği nereden öğrendiniz.
Adı Mustafa Limoncu, yaşı 47 babadan öğrenmiş bu mesleği. 25 yıldır bu işi yaptığını, el işçiliği ayakkabı imalatı ile bu mesleğe başladığını ifade ediyor. Bu küçük iş yerlerinde ayakkabı tamirinde; ökçe, pençe, fora dikişi, boya yapılmakta ayrıca da çanta ve mest tamiri de yapılmaktadır. Bütün bunların yapılışı dışarıdan kolay gibi görünse de usta, bu işi yapacak adamın ‘çekirdekten yetişme’ dediği Konya’ya has deyimi kullanıyor. Tabi bu günün şartlarında çırakta yetişmiyor bu tür işlere, bunu sorduğumuzda, 8 yıllık eğitimi ima ediyor usta ve 18 yaşından sonra gelen çırağı eğitmek imkansız diyor.
Eskiyen ayakkabılarımız bu yerlerde hayat buluyor, atmaya kıyamadığımız ama bir yerinde arızası olan ayakkabılarımız bence bu ustaların nesli tükenmeden ve siz o ayakkabınızdan vazgeçmeden götürün yaptırın diyorum.
Yazı Ve Fotoğraf
M. Fatih Özsoy