
Sinema sanatçısı, usta oyuncu, Film-San Vakfı
Başkanı Engin Çağlar’ı Yeşilçam sokağında bulunan, vakıf binasındaki makam
odasında ziyaret ettim. Yaşamı ve sinema üzerine bilgi ve keyif dolu bir sohbet
gerçekleştirdik.
Yeşilçam’ın
beyefendisi, romantik jönü olarak binlerce insanın kalbine taht kurdunuz.
Sinemamıza uzun yıllar hizmet ettiniz ve etmeye devam ediyorsunuz. Aynı zamanda
Film-San Vakfı’nın başkanısınız. Yeşilçam’a giriş hikâyenizi bizlerle paylaşır
mısınız?
Bizim
zamanımızda sinema çok önemliydi. İnsanlar haftada iki kere sinemaya giderdi.
Televizyon yoktu henüz. Magazin mecmualarından, dünya sinemasına ilgi duyanlar
Hollywood’u, Türk sinemasına ilgi duyanlar ise Yeşilçam’ı takip ederdi. Yeşilçam
Sokağı Türk sinemasının merkeziydi. Bu sokakta 40-50 film çeken firma, bu binada
da Halk film vardı. Yapımcı Fuat Bey ölünce, eşi, ses sanatçısı Suzan Yakar
Rutkay Hanım binayı Film-San Vakfı’na hibe etti.
O
yıllarda herkesin gözü artist olmaktaydı. İyi para kazandıran, güzel insanların
yaptığı bir işti. İnsanlar sinema oyuncuları gibi giyinip, hareket ederlerdi. “Güzel
kadın, yakışıklı erkek” sineması dönemiydi. Yeşilçam’da olduğu gibi Hollywood’da
da böyleydi.
Ses,
Yıldız, Artist, Perde mecmuaları çıkardı. Mecmuaların yaptığı yarışmalar çok
ilgi görüyordu. Ekrem Bora, Ayhan Işık, Belgin Doruk gibi ünlü isimler yarışmaları
kazanarak sinemaya geçmişlerdi.
Ses
mecmuasının düzenlediği, ilki 1962’de yapılan Tamer Yiğit’in kazandığı “Artist
Yarışması”na, 1968 yılında ben de katıldım. Şansımı denemek istedim, fotoğraf
gönderdim. Yaklaşık 5280 erkek, 2400 kadın adayın katıldığı yarışmayı kazandım.
Üniversitede mimarlık okuyorsunuz o
yıllarda. Mimarlıktan sinemaya geçiş nasıl oldu?
Annem
babam ilkokul öğretmeni. Beni büyük bir kuruluşun genel müdürü olmak üzere
hazırlıyorlardı. Ortaokulu Robert Kolej’de, yüksek puanla kazanarak yatılı
okudum. Eğitimime Şişli Terakki Lisesi’nde devam ettim. Aynı zamanda Galatasaray’da
futbol oynuyordum. Annem futbolcu olmamı istemedi. “Bırak,” dedi, ben de
bıraktım. Üniversite okumamı istedikleri için “Sanat Tarihi” okumaya karar
verdim. Babam Güzel Sanatlar Fakültesi mezunudur. Çok güzel resim yapar, ben de
öyle. Sanatçı ruhumu babamdan almışım. İstanbul Üniversitesi’nde Sanat Tarihi bölümünde
okurken eğitimime yurt dışında devam etmek istedim, Almanya’yada karar kıldım.
Önce turist olarak gidip, Goethe Enstitüsü’nde Almanca öğrendim. Sonra Ankara’da
yurt dışında okumak için döviz imtihanına girdim, kazandım. Hildesheim Werk
Kunst Üniversitesi’nde dört yıl iç mimarlık okudum. Ses mecmuasının yarışması yapılınca
aklımda kalmasın istedim. Yarışmaya katılıp kazandım, ardı ardına teklifler de gelince
sinemayı tercih ettim.
İlk filminiz ne zaman çekildi,
kiminle başrol oynadınız?
1968
yılında “Öksüz” adlı filmde Fatma Girik ile başrol oynadım. Yapımcı Seden Film’di.
Yönetmen, dönemin tek kadın yönetmeni Bilge Olgaç’tı.
Çok severek izlediğimiz, Türk
sinemasının “Dört Yapraklı Yoncası” olarak bilinen sanatçılarımız başta olmak
üzere birçok ünlü kadın oyuncuyla başrol oynadınız. Bugüne kadar kaç film oldu?
Evet, dört büyük sanatçıyla birçok filmde başrol
oynadım. Fatma Girik’le oynadığımız “Öksüz”ün ardından Türkan Şoray ile “Kadın
Değil Baş Belası” geldi. Filiz Akın’la “Hüzünlü Aşk,” Hülya Koçyiğit’le “Kınalı
Yapıncak” filmlerden bir kaçı… Selda Alkor, Emel Sayın ile filmlerimiz var…75
sinema filmi, 14 dizi filmde oynadım.
Bildiğim kadarıyla sinema üzerine
ne tecrübeniz, ne de eğitiminiz vardı, zorlanmadınız mı?
O
yıllarda sinema okulu yoktu. Şimdi 140
üniversitede sinema ve televizyon bölümü var. Sinemaya merakım hep vardı. Türk
sinemasını da, dünya sinemasını da takip ederdim. Çabuk öğrendim.
Örnek aldığınız sinema sanatçıları
var mıydı?
Olmaz
mı. Yabancı sinemadan Burt Lancaster. Türk sinemasından Ayhan Işık, Ekrem Bora,
Muzaffer Tema.
Sonra bir dönem sinemaya ara
verdiniz, o süreçte neler yaptınız?
1975’de
sinemayı bıraktım Sinemada “gri yıllar” dediğimiz dönem başlamıştı. Ayhan Işık,
Fikret Hakan gibi birçok sanatçı sahneye çıkıp, şarkı söyledi. Ben yapmadım.
1975-1981 yılları arasında kadın konfeksiyon mağazası işlettim. 1981 itibariyle
sinemaya yeniden döndüm. Film, fotoroman ve dizi filmlerde oynadım. Bu arada
matbaacılığa devam ettim. Babam 1938’de Öğretmen Yayınları’nı kurmuştu.
Okullardaki, haritaları, hitabeleri, mevsim tablosu, vb. araç gereçleri
yapıyordu. Onu devam ettirdim, ta ki üç yıl öncesine kadar. Şu an hiçbir şeyim
yok, zaten evim arabam, yazlığım her şey eşimin üzerinedir. Bir tek “insan
sevgisi” bende olan.
Bir de eşinize ve çocuklarınıza
olan sevginiz… Ne mutlu size, Eşiniz Filiz Vural ile yıllardır süren örnek
olacak nitelikte bir evliliğiniz var. Halk onu ülkemizin ve Avrupa’nın en güzel
kızı olarak tanıdı, sevdi ve hiç unutmadı…
Evet,
unutulmadı. Filiz, 1970 yılında Türkiye Güzellik Kraliçesi seçildi, 1971 yılında ise Avrupa Güzeli. 1972 yılında
evlendik. Aslında daha önce evlenecektik ancak Avrupa Güzeli olunca defilelere,
etkinliklere katılacağı için bir yıl evlenme yasağına takıldık. Filiz 16, ben
30 yaşındaydım tanıştığımızda. 50 yıldır birlikteyiz.
Yıllar geçmesine rağmen sinemanın
içindesiniz, halen Film-San Vakfı’nın başkanısınız. Belediye söyleşilerinizin
birinde sizi dinleme şansını yakaladım. Çok değerli bilgiler veriyorsunuz…
2016
yılında Film-San Vakfı’nın başına geçtim. Vakıf 1975 yılında kuruldu. Ben de o
yıldan itibaren üyesiyim. 9000 civarında üyesi var. Vakıf çalışmalarının
dışında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin salonlarında sinema söyleşileri
yapıyorum. İzmir, Erzurum, Ankara, İstanbul’daki üniversitelerde de söyleşiler
yaptım, yapacağım. Ayakta kaldığım sürece sinemanın içinde olmaya devam
edeceğim.
Yeni projeler var mı?
İki
yerde oyunculuk atölyesi yapacağım. Yedisanat Akademi’deki yakında başlıyor.
Sinema filmi projem var; hem başrolde oynayacağım, hem de yönetmenlik
yapacağım.
Sadri Alışık Sinema Onur Ödülü’nü
aldınız. SESAM tarafından ödüllendirildiniz. Yaşamınız boyunca pek çok ödüle
layık görüldünüz. 40 yıl aradan sonra Uluslararası Antalya Altın Portakal Film
Festivali’ne katılıyorsunuz, ödül alıyorsunuz. Ve “Yeşilçam’ın Gülen Yüzü Engin
Çağlar” adlı değerli bir esere imza atıyorsunuz. Bahseder misiniz?
40
yıllık bir küskünlük vardı, festivallere katılmıyordum. Yıllar sonra katıldım, 2011
yılında “Yaşam Boyu Onur Ödülü”nü verdiler. Ardından kitap yazmamı istediler.
Aslında belirli yazarlar var, sanatçılar hakkında kitapları onlar yazıyorlar.
Bana “Seni biliyoruz, kendin yaz,” dediler. Ben de yazdım. Antalya Film Festivali’ne
gidip ödül alan, kendi kitabını yazan tek oyuncu benim. Her şey kayıtlıdır bende.
Afişler, lobi kartları hepsi var. Kendi arşivimi kullandım.
1968’de ilk filminizden bugüne
kadar 52 yıl geçti. Yarım asırdan fazla. Bu sürede çizginizi hiç bozmadınız. Filmlerinizle,
sinema adına yaptığınız çalışmalarla isminizi bugünlere taşıdınız. İzleyici
sizi çok sevdi. Bu büyük bir başarı ve hiç de kolay değil. Size göre sanatçının
değerleri ne olmalı?
Önümüzde
olan insanların yaptıklarını, yapamadıklarını, iyi işler yapıp halkın önündeki
hallerini iyi bildiğimiz için bizim dönem sinemayı meslek olarak gördü ve
devamlılığını sağladı. Haysiyetli, namuslu, karşısındakine yardım eden, güler
yüzlü olursanız, insanlar sizi severler.
Bizim dönemin oyuncularını Türk insanı çok sevdi.
Kazandığın
başarıyı farklı şekilde kullanmak istersen, maddi çıkarları ön planda tutup,
insanların hisleri ile oynarsan, bir süre sonra insanlar seni dışlar.
Günümüzde
televizyon dizileri çok yaygın. Birden yukarı çıkarıyor. Layık olmayan,
bilgisi, görgüsü, yaşam şekli uygun olmayan bunu taşıyamıyor. Birkaç yıl sonra
halkın gözünden düşüyor. Dizi bitip birkaç dizide de rol alamayınca halk
unutuyor. Sinema kalıcı şöhrettir.
Kazandığın
şöhreti sürdürebilmek istiyorsan; işini çok seveceksin, çok düşüneceksin, hata
yapmamaya gayret edeceksin ve her dönemde bulunacaksın.
Köşe Bucak Dünya dergisi olarak çok
teşekkür ediyor, daha nice yıllar başarılı çalışmalarınızın devamını diliyoruz.
Son olarak, sinemaya gönül veren gençlere neler tavsiye edersiniz?
Eğitim
öneririm. En önemli eğitim: Yeşilçam döneminin iyi zamanlarını, Hollywood’un
1940-1960 yılları arasında yapılmış önemli filmlerini izlesinler. Türk sinema
tarihini öğrensinler. İşlerini severek yapsınlar. Meslek olarak düşünsünler,
devamlılığını sağlamak için ciddiye alsınlar, çalışsınlar.
Yazı Ve Fotoğraf
Benian Çulhaoğlu