
Doğu Roma’nın
en büyük sarnıcı ‘Bazilika Sarnıcı’ olarak da bilinen görkemli sütunlarıyla
‘Yerebatan Sarayı’ tarihi yarımada içinde Ayasofya’nın güney batısında yer
almaktadır. Ayasofya’nın önünden Cağaloğlu yönüne doğru uzanan Yerebatan
Caddesi sarnıcın üzerinden geçmektedir.
Sıcak yaz günlerinde
İstanbulluların bir anlamda serinlemek için ziyaret ettikleri Yerebatan
Sarnıcı, 532 yılında Doğu Roma İmparatoru I. Jüstinyen
(Justinianos/Iustinianus) tarafından inşa ettirilmiş olup sarnıcın yerinde daha
evvel Stoa Bazilikası’nın bulunması sebebiyle “Bazilika Sarnıcı” olarak da
adlandırılmıştır.
Su, İstanbul da
tarihsel bir sorun olduğundan özellikle muhasaralar esnasında Büyük Saray’ın su
ihtiyacını karşılamak üzere bu sarnıç
inşa edilmiştir. Sarnıcın suyu, İmparator Valens tarafından yaptırılmış
olan 971 metre uzunluğundaki Bozdoğan (Valens) Kemeri ve İmparator Jüstinyen
tarafından yaptırılmış olan 115.45 metre uzunluğundaki Mağlova Kemerleri
vasıtasıyla 19 km uzakta bulunan Belgrad Ormanları’ndaki Eğrikapı Su Dağıtım
Merkezinden getirilip Süleymaniye Vadisi’nden geçirilerek Sarnıca
ulaştırılmaktaydı.
Fetihten
sonra bir süre sarayın bahçeleri için kullanılan sarnıç, yeni suyollarının
açılması ile çeşme sistemi yaygınlaşınca fonksiyonunu yitirmiş limon deposu gibi
farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmış. Daha sonra yüzyıla yakın bir süre sarnıç hiç kullanılmamış. Bu dönemde sarnıcın üzerinde yaşayan mahalle sakinlerinin, evlerinin
bodrumlarında açtıkları deliklerden kova sarkıtarak su çektikleri biliniyor.
Bizans eserleri hakkında araştırmalar yapan Hollandalı gezgin Petrus Gyllius’un 1546 yılında bir evin
avlusundaki kuyudan aşağı inerek devasa sütunlar ormanını gördüğü ve böylelikle
Bizans’ın büyük sarnıcı içinde olduğunu anlayıp o muhteşem yapıyı yeniden keşfettiği
bilinmektedir.
Yeraltındaki görkemli taş yapı; Bazilika Sarnıcı
52 basamaklı taş
bir merdivenle inilen sarnıç; 140 m. uzunluğunda,70 m eninde, 9800 m2 bir
alanda 12 sıralı, her sırada 28 sütun bulunan ve toplamda 336 sütun üzerine
inşa edilmiş bir şaheser olan Sarnıç yaklaşık 100 bin ton su depolama kapasitesine
sahiptir. Sarnıcın tavan ağırlığı tonozlar ve kemerler vasıtasıyla her biri 9 m
yüksekliğindeki taşıyıcı 336 sütun üzerine aktarılmıştır. Bu sütunların önemli
bir kısmı tek parçadan ibaret olup bazıları iki parça taştan oluşmuştur. Birçok
sütunun başka yapılardan alınarak sarnıca getirildiği bilinmektedir. Sarnıcın
Cağaloğlu yönündeki sol bitim köşesinde yer alan kısımda İstanbul depreminde
oluşan göçük nedeniyle 40 sütunluk bir alan molozla doldurulmuş ve örülen duvar
arkasında bırakılmıştır. Hâlen devam eden restorasyonda bu sütunların ortaya
çıkartılması düşünülmektedir.
Bu muhteşem yapının etraf duvarları 4.80
metre kalınlığında tuğladan örülmüş olup, horasan harcıyla sıvanmış, zeminine
tuğla döşenmiştir. Sarnıçta yer alan değişik mimari üsluplardaki sütun
başlıkları, görkemli silindirik sütunlar ve bazı sütunlardaki farklı şekiller
ziyaretçilerin merakını celp etmektedir.
Gözyaşı Sütunu
Bütün sütunlardan farkı, üzerinde tavus kuşu
gözü ve gözyaşı şekillerinin yer alması, “Forum Tauri” olarak bilinen Beyazıt
Meydanı’nda halen kalıntıları bulunan 4. yüzyıla ait İmparator Theodosius’un
zafer takındaki sütunlardan olup buraya Beyazıt Meydanı’ndan getirilmiş
olabileceği varsayılmaktadır. Bir diğer efsanede, bu gözyaşı şekillerinin sarnıcın
inşasında çalıştırılan ve inşaat esnasında birçoğunun öldüğü düşünülen 7.000
civarındaki kölenin dramını anlatan söylencedir. Bugün turistler bu muhteşem sütuna
dokunup dilek tutarak suya para atmaktadırlar.
Medusa
Şüphesiz en az sarnıç kadar insanların
merakını celbeden diğer bir noktada Medusa bölgesidir. 4.yüzyıla tarihlenen Geç
Roma Dönemi’ne ait bir yapıdan alınıp buraya getirildiği bilinen iki adet
Medusa başı burada sütun kaidesi olarak kullanılmıştır. Türkiye de 3 adet
bulunan bu eşsiz heykellerin ikisi sarnıçta bir diğeri Didim’de bulunmaktadır. Biri
yan diğeri ters duran Medusaların Yunan mitolojisindeki Gorgonalar olduğu
varsayılmaktadır. Medusa, Euryale ve Stheno ile birlikte yeraltı dünyasının
kadın canavarları olan bu üç Gorgonadan ölümlü olanı Medusadır.
Saçları yılan şeklinde olan Medusa,
kendisine bakanları taşa çevirme özelliğine sahiptir. Büyülü olduğu
gerekçesiyle Medusa’nın başı Zeus’un oğlu Perseus tarafından kesilir. Perseus,
kesik Medusa başını birçok savaşta kullanarak düşmanlarını taşa çevirir ve
galip gelir. Bu inançtan ötürü Roma İmparatorluğu Dönemi’nde gücün sembolü
olarak Medusa başları kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ya da yan
olarak işlendiği bilinmektedir. Ancak daha sonra Roma’nın Hıristiyanlığı kabul
etmesiyle bu tür pagan semboller kullanımdan kaldırılmıştır. Bir bakıma Medusa
başlarının da yerin altına karanlık dünyaya tekrar gönderildiği, gömüldüğü
varsayılabilir.
Restorasyonlar
Bugüne kadar birçok bakım ve onarım gören
sarnıç, Osmanlı Dönemi’nde III. Ahmet ve II. Abdülhamit zamanında fonksiyonel
bir kullanımı olmamasına rağmen tarihi yapı iki defa restore edilmiştir.
Bunların ilki, 18. yüzyılda Sultan III. Ahmet Devri’nde, Mimar Kayserili Mehmet
Ağa tarafından yapılmıştır. Sarnıcın ikinci büyük onarımı ise, 19. yüzyılda
Sultan II. Abdülhamit Devri’nde gerçekleşmiştir. Günümüzde tarihi bir müze
olarak kullanılan Yerebatan Sarnıcı’nın en büyük ve en kapsamlı restorasyonu
ise 1985-1987 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
yaptırılmıştır. Bu restorasyon ile sarnıcın üstünde yer alan evler istimlak edilerek
yıkılmış, sarnıcın içinden 50.000 ton çamur çıkartılarak sütunlar arasına gezi
platformu kurulmuştur.
1994 yılında yeniden sarnıç bakıma alınmış,
havalandırma sistemi değiştirilmiş, sütunlar kelepçelerle korunmaya alınmış,
sarnıç zemini sütun kaidelerine kadar dolan 8 kamyon çamur temizlenip sarnıcın
içine sazan balıkları konmuştur. Bendenizin görevde bulunduğu 1995-2001 yılları
arasında özellikle koruma çalışmalarına ağırlık verilmiş, Cağaloğlu yönüne
uzanan Yerebatan Caddesi ağır tonajlı araçlara kapatılmıştır. Sarnıcın üzerinde
yer alan başta en büyük kütle İl Genel Meclisi binası yazışmalar sonucunda
dönemin valisi Kutlu Aktaş beyin verdiği destekle koruma kurulu tarafından yıkım
kararı alınmış ancak bina 2012 yılında yıktırılmıştır. Kültürel mirasın
korunması konusunda çok önemli bir karar verilmiş sarnıcın üzerinde bulunan
kamuya ait büyük bir yük ortadan kaldırılmıştır. Yapılan ölçümler neticesinde tramvayın
sarnıca zarar vereceği düşünüldüğünden Sultanahmet yönünden Gülhane’ye doğru
sarnıca en yakın noktadan geçen 140 m hat boyunca, raylar altına kauçuk
döşenmiş ve oluşan vibrasyon etkisi azaltılmıştır.
Bugün Yerebatan Sarnıcı 2 yıl içinde
bitmesi planlanan çok daha büyük bir restorasyona alınmıştır. İçinde bulunan
1955 yılında üst yapı inşaatı esnasında kırılan 8 sütun yeniden aslına uygun
şekliyle restore edilecek, gezi yolları yenilenerek sarnıç, muhteşem tarihi
atmosferi ile yüzyıllara meydan okuyacak hâle getirilecektir.
Sanat Merkezi
Birçok Konser, sergi ve bienallere ev
sahipliği yapan sarnıç, müze olmanın yanı sıra bir anlamda bir sanat merkezi
niteliğini de sürdürmektedir. Su kültürüne dair dünyanın en kıymetli kültürel
mirasına sahip olmak gerçekten çok güzel bir duygu. Don Brown romanları ve
çekilen filmlerle ülkemiz turizmine katkısı gerçekten çok büyük olan sarnıç,
tematik sergiler ve sanat etkinlikleriyle sanatseverlerle buluşmaya devam edebilecek
muhteşem bir mekân… Sıcak yaz günlerinde İstanbulluların koştuğu görkemli bir
saray... İstanbul’un anıt yapılarından biri olan sarnıç yılda 1,5 milyondan
fazla misafir ağırlıyor. Görmeden ölmeyin denilen yerlerin başında geliyor. Hâlen İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden
Kültür AŞ tarafından işletilen ve Tripadvisor tarafından en iyi konuksever müze
ödülüne de sahip olan Yerebatan Sarnıcını her gün 09.00-18.30 saatleri arasında
ziyaret edebilirsiniz.
Yazı Ve Fotoğraf
Salih DOĞAN