
Torosların gezgini, bir doğa sever. Özel eğitim iş uygulama okulunda öğretmen olarak çalışmaktayım.
Kendini doğaya adamış bir ömür benimkisi. O dağların havası, o dağların güzelliği, çeşit çeşit çiçekler mest eder insanı. Yaz, kış fark etmez her mevsim doğada gezerim. Yürüyüşlere katılır, tırmanışlar yaparım. Bazen de çadır kurar, geceyi doğada arkadaşlarımla birlikte geçiririm.
Tabiatla birlikte mevsimleri yaşarım. Kar olup yağar, erir su olup derelerden akarım. Çiğdem olur açar, vargit olur uğurlarım.
Güz mevsiminin hüznü, ağaçlardan savrulurken en güzel görüntüler Kuğlu Park’ta ve Üzümdere kanyonunda objektiflere yansır. İlham veren görüntüler ortaya çıkınca, kısa şiir ve yazı olarak bunları not ederim.
Kışın üç metre kar yağar yaylalara. Bütün yollar kapanır. Fakat bu benim için engel değildir. Yazın gölgesine oturduğum yayla evlerinin kışın çatılarında gezerim. Kar, o kadar çok yağar ki evlerin sadece bacaları görünür.
Bulunduğum bölge endemik bitkiler açısından da oldukça zengindir. Kardelen, çiğdem, navruz, vargit bunlardan sadece birkaçıdır. Bu güzelliklerin canlanmasına şahit olmak, onları fotoğraflayıp tanıtımını yapmak gezi amaçlarımdan biridir. Kardelenler nazlı nazlı boyunlarını uzatınca bahar gelmiş demektir. Kardelenlerden sonra çiğdemler açmaya başlar. Mor sümbüller onları takip ederken, navruzlar alımlı alımlı salınırlar.
Dağlarda gezmenin tehlikesi yok mu? Elbette var. Her an vahşi bir hayvanla karşılaşabilirim. Arkadaşlarımın sık sık sorduğu bir soru,
Tehlikeye karşı yanında herhangi bir silah ya da bıçak var mı?
Yaklaşık 12 yıldır dağlarda geziyorum, hiçbir hayvanın saldırısına maruz kalmadım. Doğa da basit bir kural vardır. Rahatsız etmezsen, rahatsız olmazsın. Hayvanla karşılaşmak için çaba sarf etmezsen, görmezsin. Ama engerek yılanı görmek için kayaların altını karıştırarak gidersen o da sana tısss der. Giden gelmez dağında sadece bir defa engerek yılanı gördüm. Bir daha görmedim. Görmek te istemiyorum zaten. Benim amacım doğayı koruyup, hayvanları yaşatmak. Onları yok etmek değil.
Dağların farklı bir güzelliği var. Seydişehir bölgesinde adım atmadığım dağ, çıkmadığım zirve kalmamıştır. Sadece yaylaları gezmekle kalmıyor buralarda yaşayan insanlarla da iletişim kurarak , onlardan biri oluyorum. Turist gibi değil de gezgin gibi geziyorum. Bazen saatlerce tırmanır, bölgeye hakim bir konumda konaklarız. Vazgeçilmezim çaydır. Çay yapmak bir ritüeldir benim için. Ocağın iki yanına yüksek taşlar koyar, çaydanlıkları da bir sopaya dizip taşların üzerine asarım. Çayın kaynaması on beş dakikadır. On beş dakikada da demlenir. Bazen su bulamadığımda çaydanlıklara kar koyarım. Kar suyundan çay yaparım. Kar suyundan çay yaparken suyu biraz daha fazla kaynatmamız gerekir. O yorgunluğun üstüne içilen bu çayın tadı anlatılmaz, sadece içilir.
Doğada gezerken arada bir uygun yerlere ceviz, badem, pelit tohumları ekerek gelecek kuşaklara daha yeşil bir doğa bırakmaya çalışıyorum. İnsanoğlunun tavır ve davranışları kendi imzasıdır. Yok eden değil koruyan olmamız gerekiyor. Bu bilinçle hareket ederek güzelliklerin artması için mücadele ediyorum.
Unutmayalım ki doğayı korumak için sevmek gerekir. Sevmek içinse tanımak lazım.
Kendimi doğa sevgisi, fotoğraf ve çay olarak ifade edebilirim.
Yazı Ve Fotoğraf
Turgut Karabacak