TARİHİN DOĞU ANADOLU’DAKİ YANSIMASI: VAN

 

Yüksek dağların kucakladığı, binlerce yıllık tarihe sahip, medeniyetlerin zengin kültürel bileşkesiyle işlenmiş bir kültür diyarıdır “Van.” Mitolojinin kara sevdasının Doğu Anadolu topraklarında yaşandığı yerdir. Urartular, Medler, Persler, Romalılar, Abbasiler, Selçuklular, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Osmanlılar gibi uygarlıkların derin izleri ile bütünleşerek, çağdaş bir şehir olmanın en güzel örneğidir. Zerrin kadeh çiçeği, ters lalesi, flamingoları, inci kefali, kedisi ile tanışmaktır;  kahvaltısında doğal ürünleri tatmaktır Van.

Etimolojik olarak incelendiğinde, Van isminin nereden geldiğine ait kaynak belli olmasa da, Urartuların kullandıkları Biane, Bianili veya Viane sözcükleri ile ilişkili olduğu, bilimsel açıdan en doğru olanıdır. Urartulara uzun yıllar başkentlik yaptığı dönemde ise “Tuşba” olarak isimlendirilmiştir Van.

Edremit, Tuşba, Erciş, Gevaş, Özalp, Başkale, Muradiye, Çaldıran, İpekyolu, Çatak, Bahçesaray, Gürpınar, Saray, tarihin derinliklerinden gelen kültürel kimliklerin uyum içinde yaşadığı  ilçeleridir Van’ın. Artos, Süphan, Erek ve Nazo Dağları birbirine seslenir Van’da.

Gölü, sahili, mavi koyları, tarih kokan adaları, kalesi, kiliseleri, camileri, peri bacaları, travertenleri, şelaleleri ile bütünleşip doğal mimarisinin tadına varmak, halkıyla sohbet ederek tarihin sayfalarına dokunmak, Van’ı karada ve suda keşfetmek ve “Van Projemi” gerçekleştirmek için büyük bir heyecanla çekimlerime başladım.

Van’a geldiğim ilk gün “Geleneksel Van Evleri Mahallesi” eserini görmeye gittim. Kerpiç evleri, taş konakları, çeşmesiyle özgün bir mimari sunan bu proje, geçmiş kültürü günümüze yansıtan ve gelecek nesillere miras bırakan değerli bir eser. Şehri kuşbakışı gören bir alana inşa edilmesi açısından da oldukça ilgi çekmekte.

Van’a adını veren göldür “Van Gölü.” Van ilinin simgesi ve ülkemizin en büyük gölüdür. Efsanevi “Van Gölü Canavarı” nın mekanıdır. Deniz seviyesinden 1650 metre yükseklikte parlayan yıldızdır. Uçsuz bucaksız gibi hissettiren siluetiyle göl değil, deniz olarak isimlendirilmeye layıktır “Van Denizi.”  Endemik bir balık türü olan inci kefali, huzur içinde yaşamını sürdürür sularında bu hazinenin.

Gün içinde güneşle buluşan Van Gölü, mavi, turkuaz, yeşilin her tonu, turuncu renkleriyle olağanüstü bir renk cümbüşünü; sudaki gökkuşağını sergiler ziyaretçilerine. Tabiatın sevda sözlerini fısıldadığı Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adaları, üzerindeki tarihi manastırları ile dans eder Van Gölü’nde; mavi yolculukların uğrak yeridir adalar.

Bir yarımada iken suların yükselmesiyle ada halini almıştır “Çarpanak Adası.” Bembeyaz sahili, gölün turkuaz rengiyle birleştiğinde düşleri süsleyen Maldivler ile tanışırsınız adeta. “Ktouts Manastırı” ndan günümüze kalan kiliseye ev sahipliği yapar.

Adır Adası’ndaki “Lim Manastırı,” Kuş Adası’ndaki  küçük kilise kalıntısı, tarihin izleridir.

Hayranlık uyandıran, tarih kokan adalara tekne ile seyahat etmek, renk cümbüşü içinde rüya gibi bir yolculuğa çıkmaktır.

Gevaş İlçesi’nden kalkan teknelerle yirmi dakikalık bir yolculukla varılır “Akdamar Adası” na. Doğa ile tarihin, mavi ile yeşilin uyumuna, kilisenin mucizevi dünyasının eşlik ettiği cennettir Akdamar Adası; Van Gölü’nün incisidir. Mitolojinin sesinin dalgaların ritmini bozduğu mekandır. Bu ritimde, gökyüzüne yükselen çığlıkların bir aşk hikayesine adını verdiği adadır; “Ah Tamara!.” Gölün çılgın dalgalarında kavuşan Tamara ile sevdiğinin, gönüllere taht kuran destanı yazılmıştır Akdamar Adası’nda.

Henüz adaya varmadan, mavinin tam ortasında iken uzaktan dikkat çeker adanın prensesi “Akdamar Kilisesi.” Adaya adını veren kilise, “Kutsal Haç Kilisesi” ismiyle de anılır. Vaspurakan Kralı I. Hacik Gagik Ardzruni’nin 915-921 yılları arasında Mimar Manuel’e yaptırdığı kilisedir.

İlk olarak adaya vardığımda, kilisenin içinde kendimi fotoğraf çekmeye o kadar  çok kaptırmıştım ki dışarıda çıkan fırtınadan hiç haberim olmamıştı. Dışarı çıktığımda güvenlik görevlisi, martılar ve benden başka kimsecikler yoktu. Tekne seferlerinin fırtına nedeniyle erkenden iptal edildiğini öğrendiğimde panikle ve bir  umutla sahile koştum. Bir tekne oracıkta duruyordu. Çölde su bulmuş gibi sevindim. Hukukçular tarafından özel kiralanan bir tekne olduğunu kaptan tarafından öğrendim. Yola çıkma zamanı geldiğinde hukukçuların ve kaptanın misafirperverliğinde Gevaş’a vardım. Hemen tripoduma fotoğraf makinemi yerleştirdim ve güzel dostluklar kurduğum hukukçu arkadaşlarla gelincikler arasında kaybolarak fotoğraf karelerinde dostluğumuzu sonsuzlaştırdık.

Akdamar Adası ve Kilisesi’nde fotoğraf çekmeye tam olarak doymamıştım. Bundan dolayı adaya ikinci kez gittim güzel bir havada. Tarih kokan bu ada, doğası, dokusu, martılar eşliğindeki doyumsuz manzarası ile kültürel etkileşimi tümüyle yansıtan bir cennet. Martıların, yavrularıyla birlikte gökyüzündeki dansları, adayı tepeden korurcasına uçmaları, olağanüstü bir şölen sunar ziyaretçilerine.

Mimarisi, dış süslemeleri, freskleri ile dünya mimarlık tarihinde de ünlüdür Akdamar Kilisesi; tarihte Ermeni Patrikliğinin merkezi olan manastırın bir bölümüdür. Diğer bölümler, Katagigos I. Zacharias Şapeli, Katogigos Thomas Jamatunu, Çan Kulesi, Ruhban Okulu, Katogigos Stephanos Şapeli, Manastır odaları, Manastır avlusu, Güneydoğu Şapeli ve sarnıçtır.

Göl üzerinde yükselen Akdamar Kilisesi, kubbesi ile bir harmoni sergileyen dört cephesiyle tarihin sürekliliğinin bir simgesi. Dört yapraklı yoncaya benzeyen haç planına sahip mimarisiyle sanatın dile geldiği bir geometri harikası. Kilisenin estetik değerini artıran, dış duvarlarındaki insan ve hayvan figürleriyle öykülerin betimlendiği kabartmaların her biri adeta bir heykel görünümünde sanatsal şaheser. Bu kabartmalar arasında en önemlisi, batı cephesinde pencerenin sol tarafında yer alan, Kral I. Gagik’in Hz. İsa’ya kilisenin maketini sunduğu sahneyi konu almaktadır.

Kilisenin içine girildiğinde fresklerin tılsımıyla büyülenirsiniz. Bir bölümü dökülmüş olmasına rağmen, geçmişteki ihtişamını korurcasına renkleri ve anlattıkları kompozisyonları ile kilisenin etkileyici doğasına uyum sağlamakta. Adem ve Havva’nın yaratılış sahnesi, yasak meyveyi yemeleri, Hz. Meryem’in müjde sahnesi, Hz. İsa’nın göğe yükseliş sahnesi, Hz. İsa’nın tanrıya adanması, Yusuf’un rüyası, Hz. İsa’nın son akşam yemeği, Hz. İsa’nın vaftiz edilmesi, Hz. İsa’nın çarmıha gerilme sahneleri betimlenmiştir fresklerde.

Urartu, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin izlerini taşıyan heybetli mimarisiyle şahlanır “Van kalesi.” Kaleye çıkarken her kareyi kadraja sığdırmak, tepesinde ise medeniyetlerin iç içe kaynaşmasına şahit olmak, bir kültür denizinde kaybolmaktır. Gün batımında, turuncu, yeşil ve mavinin masalsı karışımının bir tablo meydana getirdiği  manzara ruhunuzu harekete geçirir. Sur duvarları, mağaralar, kaya mezarları, Analı Kız Tapınağı, çivi yazıtları, Süleyman Han Camii, tarihin sonsuzluğa taşınmasıdır Van Kalesi’nde.

Tarih ile sanatın ahenkli birleşimiyle, Van’ın geçmişinin günümüze devamlılığını gözler önüne serer “Van Müzesi.” İnsanlığın ilk çağlarından olan Paleolitik dönemden itibaren Neolitik, Kalkolitik, Tunç çağlarından ve Urartu, Pers, Roma, Selçuklu, Osmanlı gibi medeniyetlerden miras kalan eserler koleksiyonuna sahip müzede, anı unutup geçmişe yolculuğun başladığını hissedersiniz. Yirmi üç  bölümden oluşan Van Müzesi’nde, steller, kitabeler, çanak ve çömlekler, bilezikler, sikkeler, Van kültürüne ışık tutan arkeolojik ve etnografik eserler yer alır. Kalenin yansımasını barındıran cam cephesi, kaleyle iç içe geçmiş izlenimi uyandırır.

Van Kalesi’nin kucakladığı, sanatın ve tarihin ruhunu yansıtan bir mücevherdir “Eski Van Şehri.” Sadece birkaç nadide mimari yapısıyla ayakta kalan büyülü ve gizemli şehirdir. Etkileyici görüntüsü ile zamanın durduğunu hissettirir. Neredeyse  1915 tarihinde yok edilmesine rağmen, bu haliyle bile etkileyici olan ve günümüze ulaşan Ulu Camii, kiliseler, hamam, Kızıl Minareli Camii’nden kalıntılara ve Hüsrev Paşa Camii ile Kaya Çelebi Camii’ne ev sahipliği yapar.

Van Kalesi’nin yakınında bulunur kedi cenneti “Van Kedi Evi.” Mavi, yeşil, kehribar, soylu, oyuncu, zeki kavramlarının bir vücutta toplandığı, dünyanın en eğlendirici varlığıdır “Van Kedisi.” Bir gözü mavi, diğeri kehribar; bir gözü mavi diğeri yeşil; ikisi birbirinden farklı muhteşem gözleriyle tektir. Van Kedi Evi’nde kedilerle vakit geçirmek, onlara yiyecek verirken davranışlarını izlemek, insan ruhuna duygusal kazanç sağlar. Yaklaşık olarak üç saat geçirdiğim bu yerde kadrajımı süsleyen pisiciklerle, tekrar görüşmek üzere ayrılmak zorunda kaldım.

Yukarı Bakraçlı Köyü’nde yer alır “Yedi Kilise.” Erek Dağı’nın eteklerinde Van’ın tarihi bir hazinesidir. Yedi Kilise’nin en eskisi, sadece apsisi kalan St. Sophia Kilisesi’dir. Diğer kiliseler, Meryem Ana, St. John, Kutsal Haç, St. Seal, St. Sion ve Jamatun’dur. İki büyük deprem geçiren Meryem Ana Kilisesi, din adamlarının freskleriyle donatılmış sütunları ve bakmaya doyamayacağınız duvarlara işlenen haç figürleri ve taş dizilimleri ile  taş işçiliğinin olağanüstü sonucu olarak tarihin sayfalarına geri dönmenizi sağlar. Yıkılan kubbesi ahşap parçalarıyla kapatılmaya çalışılan kilise, dört yapraklı yonca mimarisine sahiptir.

Her mevsim ayrı bir görsel şölen sunar “Muradiye Şelalesi.” Yakınındaki asma köprüden bakıldığında, yeşilin ipeksi güzelliğinin arasında gür sesiyle şahlanarak dans eden su, gelin duvağı gibi kaplar etrafını. Şelale, suladığı bitkileri yiyen inekler ile birlikte, doğanın masalsı bir armağanıdır. Fotoğraf çekerken aniden başlayan yağmur bir müddet mola vermeme neden olmuştu ki şelale ile yağmurun düeti ruhumun iklimini değiştirdi. Huzur veren dinlendirici ritmiyle suyun sanatla buluştuğu görsel ve işitsel bu doğa yolculuğunda, bir tutku oldu kadrajıma fotoğraf sanatı açısından değerler yüklemek.

Sodalı suda yaşayan, akıntıya karşı yüzen, engelleri aşarken uçan balık “İnci Kefali” nin göç ettiği yerdir ”Erciş Balık Bendi.” Çoğalma döneminde akıntının tersi yönünde yüzerek yumurtalarını bırakıp Van Gölü’ne tekrar geri dönerler. İnci kefallerinin göç yolculuğuna canlı şahitlik etmek için tek yerdir.

Oluşumlarına benzeyen yapısıyla, Kapadokya’nın Van versiyonudur “Vanadokya;” diğer adıyla “Van Peri Bacaları.” Olağanüstü doğa mucizesini estetik zarafetle sergiler. Başkale İlçesi’nde, volkanik Yiğit Dağı’nın püskürttüğü kayaçların, yağmur ve rüzgar olaylarından etkilenmesi sonucunda meydana gelen peri bacaları, gizemli yapısıyla saklı kültürel mirastır. On yedi bin adet peri bacası, kaya mağaraları, tünelleri ile bir doğa harikasıdır Vanadokya.

Gürpınar İlçesi’nde sarp kayalıkların üzerinde tüm ihtişamıyla, manzaraya hakim bir konumda yükselir “Hoşap Kalesi.” Kalenin giriş kapısı özgün yapısıyla görkemli bir anıttır. Kale içindeki eski hamam, medrese, sarnıç, zindan ve odalarda, tarihin parmak izleri karşılar sizi.

Urartu Kralı II. Sarduri  tarafından yaptırılmıştır “Çavuştepe Antik Urartu Bölgesi.” Urartu krallarının yaşadığı Yukarı Kale ve askerlerin barınması için kullanılan Aşağı Kale olmak üzere iki bölümden oluşur.

İpekyolu İlçesi’nde, çeşitli kuş türlerinin mola yeridir “Erçek Gölü.” Belli dönemde flamingoları misafir eden göl, bir kuş cennetidir.

Başkale İlçesi’nde Van’ın pamuk yığınıdır “Van Travertenleri.” Pamukkale’nin benzeri doğal oluşumları ile mucizevi doğal mirastır.

Özalp İlçesi’nde yer alır “Dönerdere Köyü.” Van’ın küçük Trabzon’udur. Karadeniz’den Doğu Anadolu’ya uzanan dostluğun simgesidir. Doğu’nun Karadenizlisidir bu köyde yaşayanlar. Van’da Karadeniz izlerini ararsanız burada bulursunuz. Trabzon ile Van’ın kaynaşmasının en güzel örneği ve temsilcisidir.

Van’da kaldığım süre içinde Van Projemi gerçekleştirmem sırasında dostluklarını ve desteklerini esirgemeyen İstanbul Teknik Üniversitesi’nde iken asistanım ve şimdilerde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde Dr. Öğr. Gör. Mustafa Aydın, Yakup Seleş, Resim Öğretmeni Orhan Korkmaz, Güvenlik Şefi Saltuk Buğra Balıkçı ve Kaptan Mehmet Raci Teran’a sonsuz teşekkür ederim.

Kahvaltısıyla güne başlayarak, kedisiyle vakit geçirmek, gölünde mavi yolculuğa çıkarak martılar eşliğinde adalarda zamanın durduğunu hissetmek, doğasında kaybolmak, çağdaş misafirperver insanları ile tanışmak, sahilinde sessizliği içine çekerek bir peri masalında kaybolmak için Van’a gelmenizi öneririm.

 

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
PROF. DR. ZERRİN ŞENTÜRK