TARİHİN DEVAMLILIĞININ DÜNYAYA AÇILAN PENCERESİ: DİYARBAKIR

Kuzey Mezopotamya’da, medeniyetlerin geçiş bölgesinde, ticaret yollarının, ekonomi ve sosyal yaşam ile kesiştiği kavşakta kurulmuştur “Diyarbakır.” Hurriler, Mitanniler, Hititler, Akkoyunlular, Selçuklular, Eyyubiler, Asurlar, Medler, Artuklular, Persler, Romalılar, Osmanlılar gibi uygarlıklardan miras kalan kültürel yapının izlerinin asırlarca filizlenerek bütünleştiği coğrafyadır. Tarih boyunca doğal bir köprü olması ile jeopolitik açıdan medeniyetlerin kalbinin attığı diyardır. Tarihi dokunun içinde geçmişten gelen kültür ve inanç katmanlarını, coğrafyasının her rengi ile bir harmoni içinde sunar. Mitolojik hikayelere konu olan binlerce yıllık yapıları, taşıdığı antropolojik ve etnolojik değerleri ve mimarisiyle bir kültür mozaiğidir Diyarbakır.

Etimolojik açıdan incelendiğinde, kuruluşundan itibaren birçok şekilde isimlendirilmiş ve ilk olarak Amid, Diyerbekir ve 1937 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kararıyla Diyarbakır olarak resmi kayıtlara geçmiştir.

Merkez ilçeler, Sur, Bağlar, Kayapınar ve Yenişehir olmak üzere Silvan, Eğil, Dicle, Ergani,  Bismil, Çermik, Çınar, Çüngüş, Hani, Hazro, Kocaköy, Kulp ve Lice, değişik kültür ve medeniyetlerden rengini almış diğer ilçeleridir Diyarbakır’ın.

Surları, müzeleri, kiliseleri, camileri, hanları, köşkleri ve çarşılarında tarihe yolculuk yapmak, halkıyla bütünleşip aynı havayı soluyarak “Diyarbakır Projemi” gerçekleştirmek ve binlerce yıl boyunca yaşamış insanların kültür birikimini kadrajıma alarak sanata aktarabilmek için çekimlerime başladım.

Diyarbakır’ın merkez ilçelerinden biridir “Sur.” Yerel dokuyu yaşatan, uygarlıkların kültürünü geçmiş ve şimdiki zaman ile ilişki kurarak gelecek nesillere miras bırakan “Eski Diyarbakır” dır “Sur İlçe Merkezi.” Sadece olağanüstü mimarisiyle ve bu mimari ile bütünleşmiş sanat eserleriyle değil, kültür birikimlerine sadakatiyle de önemlidir. İç Kale ve Dış Kale olmak üzere ikiye ayrılır.

Tarihe yolculuğun ilk adresidir “İç Kale;” Diyarbakır’ın yönetim merkezi olarak kullanılmış, etrafı surlarla çevrilerek ayrılmıştır. Saray Kapı, Küpeli Kapı, Fetih Kapı ve Oğrun Kapı, dört kapısıdır. Diyarbakır Müzesi ve Kale Camii, tarihin katmanlarını sunan kültür hazineleridir İç Kale’nin.

İç Kale’nin dışında kalan ve halkın yaşadığı alan olan “Dış Kale” nin kapıları Dağ kapı, Urfa Kapı, Mardin Kapı ve Yeni Kapıdır.

Tarih ile güncel yaşamın bir harmonisini sunar Arnavut kaldırımlı eski dokuyu yansıtan daracık sokaklar. Fotoğraf çekerek yürümek, zaman sarmalına kapılarak geçmişe gitmek duygusu verir insana; kadrajımı hareketlendiren baş aktörler çocuklar ve kediler ile surlara doğru rotamı çevirirken.

Medeniyetlerin izlerini taşıyan ve zamana meydan okuyarak tüm heybetiyle gökyüzüne yükselen “Diyarbakır Kalesi,” Sur İlçe Merkezi’ni bir gerdanlık gibi baştanbaşa çevreler; Diyarbakır’ın simgesidir. Tarihi geçmişiyle bağlarını koparmayan bir fantezinin gerçeğe dönüşmüş halidir. Sadece uygarlıkları koruyan bir yapı değil, farklı medeniyetlerin izlerini ve sanatsal kabiliyetlerini yansıtan kabartmalarıyla dünyada eşi benzeri olmayan belgesel bir yapıttır. Kuşattığı alan ayrıcalıklı tarih karakterini verir Diyarbakır’a. Kuş bakışı bakıldığında kalkan balığı şeklinde olan ve Sur ilçesine adını veren “Diyarbakır Surları” nın çevre uzunluğu 5200 metredir. Mimarisi yapıldığı döneme ve coğrafi konumuna göre değişiklik gösteren, 82 burçla taçlanmıştır. Tarihin izlerini kitabelere ve figürlere taşımış, her birinin bir efsanesi olan sanat abidesidir burçlar; mitolojik öykülerin mekanıdır. Taşların dile geldiği, insan ruhunu harekete geçiren bir peri masalı gibidir. Bir yarışmanın sonucu olarak çırak ve ustanın hayallerinin gerçeğe dönüşmüş tasarımları olan en görkemli iki burcu Yedi Kardeş ve Evli Beden burçları olmak üzere, Nur, Melikşah, Fındık burçları şehri kuşatan gerdanlığın diğer en ünlü pırlanta taşlarıdır.

Toprak uyandığında, Dicle Nehri kıyısında ağaçlıklar arasında yemyeşil rengiyle kendini gösterir “Hevsel Bahçeleri.” Yaklaşık 700 hektarlık bahçe, 7000 yıllık geçmişiyle, klasik yöntemlerle aralıksız tarım yapılan, gastronominin dünyaya açılan penceresidir. Tarımsal değeri yanında surlarla bir bütünlük oluşturan Hevsel Bahçeleri, tarihe şahitlik etmesiyle de özgündür; Diyarbakır’ın kral ve kraliçesidir. Sonsuzluk hissi uyandıran manzarasıyla, bir şölen sunar konuklarına. “Diyarbakır Surları Ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı, ”2015 yılında  UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kaydedilmiştir.

Güneş batışa hazırlandığında, surların üzerinde rengarenk gökyüzüyle birlikte İç Kale ve Hevsel Bahçeleri’ni seyrederken, ufukta masmavi, yakında ise yemyeşil bir manzaraya odaklanmak insanda olağanüstü duygular uyandırmakta. Kimileri manzaranın keyfini fotoğraf çekerek çıkarmaya çalışırken, bazıları da çekirdek çitleyerek bu  keyfe eşlik eder.

Tarihin derin sayfalarını binlerce insana izletme misyonunu üstlenmiştir İç Kale’de müze kompleksi sıfatını kazanmış “Diyarbakır Müzesi.” Amida Höyük ve Artuklu Sarayı, Atatürk Müzesi, St. George Kilisesi, Arkeoloji Müzesi, Aslanlı Çeşme ve Artuklu kemeri ile taçlanmış bu alan, paha biçilmez görselleri ile bir kültür hazinesidir.

Bu tarihi komplekste ilk uğrak yerim oldu Atatürk tarafından karargah olarak kullanılan “Atatürk Müzesi.” Müzenin kapısından girdiğimde başımı çevirmemle duygusal anlar yaşamam bir oldu. Bir çalışma masasında ayakta duran Atamız sanki karşımdaymış gibi bana bakıyordu; bir anda dondum kaldım. Gerçek olmasını ne kadar çok isterdim; gözlerimden yaşlar süzüldü. Atamla konuşmaya başladım ve uzun süre karşısından hiç ayrılamadım. Sonra toparlanmak için kendimi bahçeye attım. Tekrar içeriye girip müzeyi dolaştım.

İkinci uğrak yerim “Arkeoloji Müzesi,” kazılardan çıkarılan eserlerin kronolojik olarak sergilendiği “Kronolojik Sergileme” ve Neolitik dönemden günümüze kadar gelen eserlerin ve bilgi içeren canlandırmaların  sergilendiği “Tematik Sergileme” bölümlerinden oluşmakta.

Diyarbakır’ın kalbinin attığı yerdir “Amida Höyük.” Birçok uygarlığın yönetim merkezi olarak kullanılmış, ilk yerleşimin başladığı merkezdir. Tarihe tanıklık etmenin vücut bulmuş halidir. Geçmiş ile günümüz arasında bağ kurmamızı sağlamak ve binlerce yıllık tarihi gün yüzüne çıkarmak için kazı çalışmaları devam ettiğinden, bu alana girmek şimdilik mümkün olmamakla birlikte, Sanat Tarihçisi Cüneyt Aytekin sayesinde, tarihi ile ilgili beni hayran bırakacak bilgiler edindim. Dünyada ilk robotların yapıldığı ve hizmet verdiği yer olan “Artuklu Sarayı” nı barındırdığı için önemlidir Amida Höyük. Çeşitli nedenlerle tahrip edilen Roma Sarayı’nın temelleri üzerine Artuklu Sultanı tarafından yeniden inşa edildiğinden, Artuklu Sarayı olarak isimlendirilmiştir. Sibernetik bilim kurucusu El Cezeri yıllarca bu sarayda çalışmıştır. Sarayın çini, cam mozaikli ve renkli taşlarla süslü havuzu bir sanat abidesidir.

Anıları süsleyen çeşmedir “Aslanlı Çeşme.” Üçgen alınlıklı çeşmede yeleli aslanın ağzından akan suyu içerken, aslana bu kadar yakın olmak inanılmaz bir duygu.

Dicle Vadisi’ne bakan yalçın kayalıklar üzerinde Hevsel bahçeleri’ni seyreder “St. George Kilisesi.” Sivri kemerlerle birbirine bağlı sekiz ayağın taşıdığı yapının çatısı olmamasına rağmen, sanki doğal haliymiş gibi mimarisine katkı sağlayan gökyüzüne açılan bir pencere izlenimi vermekte.

Sivri kemerli formuyla ve iki yanındaki aslan ve boğa mücadelesinin betimlendiği kemerdir “Artuklu Kemeri.” Yönetim merkezinin gücünü simgelediği düşünülür.

Tarihte İç Kale’de yöneticilerin ibadetlerini yaptığı yapıdır “Kale Camii.” Cami, türbeler, şadırvan, namazgah bölümlerinden oluşan bir kompleks gibidir. Caminin çarpıcı görüntü sunmasını sağlar kare gövdeli minaresinin tepe noktalarında bulunan geometrik şekiller içeren kubbeleri.

Camiyi içine alan parkta dolaşırken, kültürel bir atmosferle iç içe olmanın zevkini yaşarsınız. Surlardan görülen ve kadrajları süsleyen mimarisinin muhteşemliğinin oluşturduğu manzara hafızalardan silinmez.

Tarihi Sur içinde minaresi ve endamıyla her yerden dikkat çeker “Diyarbakır Ulu Camii.” Geniş avlusu, minaresi, kubbesi, şadırvanları ile hayran bırakan mimarlık abidesi, Anadolu’nun en eski ve büyük camilerindendir. Avlusuna üç giriş kapısı olan caminin, kemerli ana giriş kapısındaki aslan ve boğanın mücadelesini anlatan kabartma motifler, iyiliğin ve kötülüğün çatışmasını sembolize eder. Avluya bakan cepheleri, değişik uygarlıklara ait kabartma ve yazıtlar, işlemeli sütunlar ilgi birer sanat abidesidir. Bir yapılar kompleksi olan caminin, Şafiler ve Hanefiler olmak üzere iki mescidi, Zinciriye ve Mesudiye Medreseleri ile diğer camilerden ayrıcalıklı olduğunun kanıtıdır. Mesudiye Medresesi’nin avlusunda bulunan ve mihrabın iki tarafında yer alan dönen taş sütunlar ilgi merkezidir. Meydana gelecek çökme ve kaymayı tespit etmek için inşa edilmiştir.

Caminin avlusunda El Cezeri tarafından yapılan 800 yıllık güneş saati olağanüstü bir zeka ürünüdür. Caminin ana girişinin avluya bakan kısmındaki duvarda yılan şeklindeki demirin hala orada asılı olmasının dört farklı hikayesi olmasına rağmen, en mantıklı olanı, Mesudiye Medresesi’nde eğitim verilirken yılanın panzehrinden ilaç üretilmesini anlatan bir sembol olmasıdır.

Atatürk’ün Diyarbakır’da iken ikamet ettiği köşktür “Gazi Köşkü.” Atamıza ait eşyaların, fotoğrafların sergilendiği, dolaşırken sanki bir odadan gelecekmiş hissi uyandıran mekandır. Dicle Nehri Vadisi ve Hevsel Bahçeleri’ni kucaklayan manzarası ile eşsiz güzelliktedir.

Dicle Nehri’nin iki yakasını birleştirir “On Gözlü Köprü.” Kemer aralarındaki birbirinden farklı ölçüdeki açıklıkların sayısı on olduğundan bu ismi almıştır. Akşam olduğunda tacını giymiş bir prenses gibi ışıklandırılan tarihi köprüyü izleyerek, sohbetler eşliğinde çayınızı yudumlamanın tadına doyum olmaz. Diyarbakır’a gelenlerin ve halkının sıcak yaz günlerinin akşamında en çok vakit geçirdiği yerdir.

Etkileyici bir tasarıma sahip minaresiyle ün kazanmıştır “Şeyh Mattar Camii.” Caminin avlusunun dışında ve birbirinden ayrık dört taş sütunla yükselen “Dört Ayaklı Minare,” tek olma özelliği ile ilginç bir geometri şaheseridir. Ziyaretçileri, dilekleri kabul olsun diye bu sütunların arasından yedi kez dolaşırken görürseniz şaşırmayın.

Dört Ayaklı Minare’den yürümeye devam ettiğinizde ilk olarak “Mar Petyun Keldani Katolik Kilisesi” karşılar sizi. Üç avluya sahip kilise, Katolik mezhebine ait olan Keldaniler tarafından kullanılmakta.

Kilisenin hemen yakınındaki “Surp Giragos Ermeni Kilisesi,” dikkat çeker. İçeriye girer girmez,  altın oran kuralının vücut bulduğu mimarisinin büyüleyici  güzelliği insanı kendisine hayran bırakır.

Dar sokakları takip ederek ilerlediğinizde, zaman tünelinin bir köşesine saklanmış narin bir inci tanesi gibidir “Meryem Ana Süryani Kilisesi.” Mor Yakup Kutsal Alanı, Bizans zamanından kalan mihrabı, Geç Roma Dönemi’ne ait kapısı, dört avlusu, derslik ve lojman bölümlerinden oluşur. Çan Kulesi ve ön cephesinin mimarisi ayrıcalıklıdır.

Günümüzde “Diyarbakır Kent Müzesi” olarak ziyaretçilerini karşılar “Cemil Paşa Konağı.” Kendine özgü iç ve dış mimariye sahip, yavru saray niteliğindeki bu yapı, içerisinde yaşamış olanların derin hikayelerini inanılmaz bir dil ile yansıtır. Dışa kapalı olan havuzlu geniş avlusu, eyvanlı odaları ve özellikle haremlik ve selamlık arasındaki dönen dolap, geleneksel bir kültür mirasıdır gelecek nesillere. Pencerelerde taşlara işlenmiş ince detaylar duygularını yansıtır orada yaşamış olanların.

Kokulu camii olarak bilinir “Parlı Safa Camii.” Minaresinin yapımında kullanılan malzemelere, Diyarbakır’da bulunan bir bitkinin katılmasıyla yaydığı mistik kokudan dolayı bu ismi almış ve ünlenmiştir.

Kubbe ve çatısının tamamen kurşun tabakasıyla kaplanmış olmasından dolayı “Kurşunlu Camii” olarak anılır “Fatih Paşa Camii.”

“Diyarbakır Kültür Evi,” “Cahit Sıtkı Tarancı Evi Kültür Müzesi,” “Ziya Gökalp Müzesi,” “Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesi,” geçmişi günümüze bağlayan kültür mozaiğinin birer parçasıdır.

Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa tarafından yaptırılan “Hasan Paşa Hanı,” dikdörtgen şeklindeki geniş avlusu, şadırvanı, dört tarafındaki dükkanları ve restoranları ile bir kale görünümünde. Mistik ve etkileyici atmosferiyle ziyaretçilerin popüler uğrak yeridir.

Rehberlerin konaklama mekanı olduğundan “Deliller Hanı,” içerisindeki kuyudan tedavi amacıyla sülük çıkarıldığından “Sülüklü Han” olarak isimlendirilen hanlar, tarihi bir atmosferde kahve içip dinlenmek için vazgeçilmezdir.

Dengbejleri bir araya getirerek, geleneği tanıtıp yaşatmak amacıyla kurulmuştur Dengbej Divanı’nın ana mekanı “Dengbej Evi.” Çay ikramı eşliğinde, sözün, ahenkle ve gırtlak gücüne dayanarak, destanlar, kilamlar ve hikayeler şeklinde sanata dönüştüğü yerdir.

Çocukların yaz aylarında vazgeçilmezidir Anzele Parkındaki “Anzele Suyu.” Yamaçtan akan suyuyla serinlik sembolüdür “Fiskaya Şelalesi.” Üstündeki cam terasla fotoğraf stüdyosudur.

Silvan ilçesi’nin simgesidir; hikayesi türkülere konu olan bir aşk efsanesinin geçtiği yer olarak hafızalara  kazınan  “Malabadi Köprüsü.” Dünyanın en geniş kemerli köprüsü olma özelliği ile tektir. Kubbe şeklindeki köprü altı, bir ana göz ve köprünün iki tarafındaki barınma yerleri ile mühendislik ve mimarlık harikasıdır..

İlçede yer alır “Silvan Ulu Camii;” diğer adıyla “Selahaddin  Eyyubi Camii.” Caminin cephelerindeki süslemelerdeki farklılık dikkat çekicidir. Kare gövdeli minaresi üst kısımda silindir şeklindedir. Silvan’a gelmişken hayranlık uyandıran “Hassuni Mağaraları,” Silvan Ovası’na hakim bir konumda özellikle Kaya Kilisesi ile dikkatleri çeker. Ergani İlçesi’ndeki “Hilar Mağaraları,” doğal güzellik ve arkeolojik değere sahiptir. Çınar İlçesi’nin en iyi korunmuş Roma İmparatorluğu’nun askeri yerleşimidir “Zerzevan Kalesi.” Misafir ettiği “Mithras tapınağı,” Roma’nın doğu sınırındaki ilk tapınak olma özelliğini taşır. Lice İlçesi’nde saklı bir tarihtir “Yedi Uyurlar Mağarası.” Üç karstik mağara ve bir adet doğal tünelden meydana gelen “Bırkleyn Mağaraları,” doğanın ve tarihin buluştuğu, arkeolojik ve kültürel yönden görenleri büyüleyen, ender bulunan turistik yerlerden biridir.

Tarihi kalıntıları ile zengin bir kültürel mirasa ev sahipliği yapar “Eğil İlçesi.” Asurlular döneminden kalan, yüksek bir kayalık üzerine inşa edilmiş, birçok medeniyete hizmet etmiştir “Asur Kalesi.” İlçeye ayrı bir renk katan “Dicle Baraj” ına ve aynalı köprüye hakim bir konumda etkileyici görkemiyle yükselir. Kayalar oyularak yapılan “Asur Kral Kaya Mezarları” nın çoğu su altında kalmasına rağmen, barajda feribot ile seyahat etmek saklı bir cenneti keşfetmek gibidir. Girişteki sarp kayada bulunur efsaneye konu olan “Kral Kızı Kabartması.” Bir kayanın yüzeyi gibi gözükmesine rağmen, akşam güneş vurduğunda kendini gösterir. Nebi Harun Tepesi’ndeki Nebi Elyasa Camii, Zülkifl ve Elyasa Peygamberlerin makamı olarak ziyaretçilere açıktır.

Diyarbakır’da tarihi doya doya yaşayıp, ruhunun derinliklerine inerek Diyarbakır Projemi gerçekleştirmem sırasında paha biçilmez desteklerini esirgemeyen, iyi ki varlarım dediklerim değerli dostlarım 3. Sınıf Emniyet Müdürü Diyarbakır Çocuk Şube Müdürü Leman Süheyla Üresinler ve Diyarbakır İl Emniyet Müdür Yardımcısı Asuman Karacık’a sonsuz teşekkür ederim.

Medeniyetlerin zamanda yolculuğuna eşlik etmek, farklı inanç ve dillere sahip etnik toplulukların iç içe geçmiş yaşamına katılmak ve tarihi kadar zengin gastronomi harikası lezzetlerini deneyimlemek için surlarla parıldayan peri masalı diyarı Diyarbakır’da, sanatın ve kültürün zenginliğiyle bütünleşmeniz temennisiyle.

.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
PROF. DR. ZERRİN ŞENTÜRK