Sütlü Kahve Tadında Bir Bask: Bilbao (Bizkaia)

Roma, Vizigot, Arap, İspanyol ve Fransızların boy gösterdiği bu coğrafyada Basklar, Keltlerle (Galler) birlikte Avrupa’nın en eski iki kavminden biri olmaları ile övünürler, hatta şöyle derler “Tanrı tanrı olmadan önce Basklar vardı.” Alfabesinde (x, k, z) gibi harfleri çok kullanan Bask Dili kapalı yapısı nedeniyle hiçbir diğer Avrupa diline benzemiyor. Roma ve Ortaçağda gelişen 6 bin yıllık lisan Baskça’yı bugünde yaşatmaya çalışıyorlar. Baskça öğreten kurslar açılmış. Ama doğrusu her Basklı Baksça bilmiyormuş.

            Bask coğrafyası geniş çayırlar ile bostanlar, meyve bahçeler, beyaz evler, kırmızı biberleri ipe dizen sır gibi güzel hanımlar, ince beyaz yakamozla insanın gerçekten ayrıldığı anlar, acelesiz akan nehirlerle anılır. Pireneler’in altında kurulmuş beyaz evler birer inci gibi sahile işlenmiştir, bahar güneşi yükseldikçe denizin dalgaları düzleşir.

            Bask ülkesinin ve Kuzey İspanya’nın en önemli kenti Bilbao Nervion Nehri kıyısına 700 yıl önce bir ticari liman olarak kurulmuş. Evet, kuranın adı da, tarihi de belli. Vikoya Beyi Dan Lopez de Haro bu yerleşim merkezini 1300 yılında başlattı. Fosfor oranı düşük kaliteli Vizkoya Demir Ocağı XIX yüzyılda dünya toplam demir gereksiniminin %10’unu karşılar oldu. Demir, koklaşabilir kömür gibi demir çelik endüstrisinin ana hammaddesi idi. Demiryolları, gemiler, motorlar ve  silahlar için sürekli çeliğe ihtiyaç vardı. Kent göç alarak hızla gelişti. Nehir boyunca çok sayıda fabrika kuruldu. 1893 yılında dünyanın ilk insan ulaşımı için kullanılan köprüsü (Puento Bilkai; Biscay Bridge) bugün Las Arenas olarak anılan kasabada kuruldu. Bugün bile bu köprü faal ve sahiden çok etkileyici. Bilbao Garı’nın cephesinde bu coğrafyanın tarihçesini anlatan o güzelim vitrayları muhakkak görün.

            1986 yılında İspanya Avrupa Birliğine katılınca rekabet edemeyen birçok tesis sıra ile kapandı. Terk edilen fabrika binaları ve hangarlar restore edilerek birer birer hizmete girmekte ve bu süreç hâlen devam ediyor. İşte bu değişime “Bilbao Effect” (Bilbao Etkisi) dendi.

            General Franco Dönemi’nde kültürlerini ve lisanlarını unutturtmak amacı ile Bask Bölgesi’ne çok baskı uygulandı. Hatırlarsınız, ETA direniş örgütü böyle doğdu. Bask bölgesi iç savaş, suikastlar, 50 bin ölü ve 100 bin tutuklu sözcükleri ile anılır oldu. İlk Bask Meclisi Gernika Kasabası’nda toplandı. Geleneklerinin öngördüğü Gernika Ağacı (Gernika Arbola) altında Basklar yemin ettiler. İspanyollar da ETA’ya karşı bir terör örgütü kurdular “Gal”. Hitler döneminde General Franco’yu desteklemeyen Gernika’yı Alman Kondo Lejyonlarının 28 uçakla bombardımanı sonucunda 1500 kişi öldü. Tarih: 26 Nisan 1936. Pablo Picasso “Guernica” adlı 7,76 X 3,49 metre boyutundaki tablosunda bu coğrafyada yaşanan vahşeti tüm açıklığı ile anlatır.

            Bilbao size ilk bakışta gri ve soluk gelebilir. Aldırmayın, sokakları sıkılmadan bıkmadan adımlayın, bu Heykeller Kenti’ni zaman içinde muhakkak seveceksiniz. “Yolda Olmak” daima bir zevktir, bir farklılıktır, yalnız başınıza geziye çıkmışsanız bazen içinizde birdenbire bir burukluk oluşur. Ama bir süre sonra yaşanan hoş bir sürpriz yeni bir mutluluk kapısını açar. 

            Beyaz çelik ipleri ile ilgiyi çeken Zubizuru Köprüsü’nün üzerinden muhakkak yürüyün. Taş yer döşemelerinin farklılığını yaşayın. Bence Athletic Bilbao Stadyumu’na şöyle uzaktan bir bakmanız yeterli. İnsanların toplu uyutulduğu futbol beşiklerini sevmem. San Nicolas Katedrali’nin ön cephesi etkileyici ama boğucu iç hacmi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yorulduğunuzda rengarenk çiçekleri, havuzları, ördekleri ve etrafta dolaşan süslü tavus kuşları ile kent merkezindeki Dona Casilda Parkı sizi bekliyor olacak. Tarihî Bilbao Füniküleri meraklıları Artxanda Dağı’na çıkartır. Buradan tüm kenti keyifle seyredebilirsiniz.

 

Kısa Kısa Bilbao:

* Bask yöresi yıllar yılı kapalı bir toplum olarak yaşadı. Denizcilik, balıkçılık ve hayvancılıkla uğraştılar. Varlıklı değillerdi. Onun için hiçbir kavim onlarla uğraşmadı. Bu coğrafyayı  işgal etmedi. Böylece kültürlerini korudular.

          * Unamuno ve E. Hemingway gibi ünlülerin buluşma yeri olan Cafe Iruna ahşap oyma tavanı, ilginç duvarları ve rengârenk vitrayları ile hoşunuza gidecektir.

  • Bilbao’nun kırmızı renkli bir numaralı Metro Hattı Ariz ile Plentzia arasında çalışıyor ve adeta tüm kenti dolaşıyor. Eğer Credit Trans diye isimlendirilen 5 Avro değerinde bir metro kartı alırsanız, krediniz bitene kadar bu iyi planlanmış metro hattı ile rahatça seyahat edebilirsiniz.
  • Bilbao’da bir de Türk kebapçısı var, “Kesin’s”.
  • Bilbao’nun en hoşuma giden yanı kentin her sokağın ufkunda yeşil bir alanın gözükmesi. Yani İstanbul gibi sokakların sonu bir çirkin beton yığını ile sonlanmıyor. Kenti yemyeşil tepeler çevirmiş.
  • Bilbao’dan yola çıkarak çevreyi tanımak isterseniz en yaygın ulaşım ağı “Elsa Otobüsleri”.
  • Dörtlü pervaneye benzeyen Baskların özel sembolü aslında güneşi temsil ediyor.
  • Bere ve espadril Baskların vazgeçilmez birer parçasıdır.
  • Bask ülkesinde evin reisi hanımdır! Hanım evin kasasını tutar ve kocasına her ay belirli bir harçlık verir.
  • Dikkatle Bask Halkının yaşamını takip ediyorum. Bir defa kesinlikle fazla çalışmayı sevmiyorlar. Elbette İspanya’nın ekonomisi bu tüketim hızı ile üretemeyince bozuluyor. Öğleden sonra bankalar, resmi daireler hatta bazı dükkânlar bile kapalı. Erkekler sabahtan başlayıp çok içki içiyor ve hepsi de göbekli. Hanımlar ise genelde şık, şapkalı, rengârenk atkılı, makyajlı ve doğrusu kendilerine iyi de bakıyorlar. İki veya üç şık hanım birlikte bir kahvede oturup derin sohbetlere dalıyor. Ama sokaklarda yaşlıların sayısı bayağı fazla. Ortalıkta öyle fazla çocuk gözükmüyor.
  • Tüm İspanya’da ve Bask Bölgesi’nde herkes sigarayı sokağa çıkıp içiyor. Kapalı alanlarda sigara kesinlikle içilmiyor.
  • Televizyonlarda görmüşsünüzdür, Bilbao civarındaki Pamplona Kasabası’nda her sene boğaları sokakta koşturup onlara eziyet çektirip mutlu oluyorlar. Arada bir boğa, koşup hayvanların şaşkınlığı ile eğlenen birini yaralıyor, ben de işte ancak o zaman seviniyorum.
  • Bask Halkı aslında İspanyollar gibi çok gürültülü değiller. Bu toplumda yaşlılara saygı var. Evlatlar, yaşlı anne ve babalarını kollarına takıp hatta bir tekerlekli sandalye ile gezdiriyorlar. Hafta sonları ailece bir kahvede sohbet etmeye gidiyorlar.

      Bask Sokaklarında dolaşıyorum. Bir ufak kız parıl parıl parlayan kurşunî gözlerle bana bakıp yanımdan uçarak geçti. Bir bankta cılız, kamburumsu, aksakallı bir ihtiyar oturuyor. Parkın köşesine sığınan kıvırcık saçlı bir kadın ise yaşamın dışına atılmışçasına uyukluyor. Sanki içinde hiç uyanma isteği yok.

      Seneca’nın bir özdeyişi ile Bask bölümünü bitirmek istiyorum. “Extingua pars est vitae quam nos vivimus.” Yani, “Hayatın gerçekten yaşadığımız kısmı çok kısadır.”

Yazı Ve Fotoğraf
Prof. Dr. Orhan KURAL