REN NEHRİNİN SÜSLEDİĞİ SEHİR COLOGNE YA DA KÖLN

    Şehrin simgesi olan Dom Katedrali, şehre kasvetli bir hava katar. Bu nedenle Köln benim için hep kasvetlidir. Nereden bakarsanız bakın Katedrali görürsünüz, her açıdan Köln’ün siluetinde yer alan bu katedralin yapımı 600 yıl sürmüş. Peki, bitmiş mi, hayır? Bugün bile gitseniz tamir ve inşaat çalışmalarının devam ettiğini görürsünüz. Dünyanın 3. büyük Katedrali olan Dom, geçmişte haçlı ordularının toplanma ve seferlerin başlangıç noktasıdır. Hani şu Selahaddin Eyyübi’nin bozguna uğrattığı…

 

    Keup Strasse yani Keup Caddesi tamamen Türk dükkânları ile dolu. Caddenin bir başından giriyorum, öbür başına kadar neredeyse kalaycısına kadar her türlü işletme mevcut. Berberin karşısındaki zücaciyeciye giriyorum. Semaverinden ince belli bardağına kadar her şey var. Onun yanındaki pastanede süper baklavalar, karşısındaki emlakçıda Türkiye’nin her yerinden satılık ev ve arsalar. Yanında yorgancı, karşısında çeyizci, ötesinde mobilyacı, berisinde bakkal, kasap derken caddenin sonundaki lokantaya ulaşıyorum. Tarhana çorbası, sarma, dolma, su böreği derken Köln’de olduğumu unutuyorum. Bu caddede 1 saat geçirmek Almanya’dan kopmama yetiyor. Lokantadan sonra karşı kahvehaneden çağırıyorlar, kırmayıp gidiyorum. Memleketten haber soruyorlar, ‘son durum nedir’ diyorlar, anlatıyorum. Aslında bu sorular muhabbet olsun diye adetten soruluyor, çünkü burada tüm televizyon kanalları izlenebiliyor ve neredeyse tüm gazeteleri bulmak mümkün.

 

    Caddelerden söz açılmışken Schiller Casse’den bahsetmeden geçemeyeceğim. Efendim burası Alamancı akrabalarımızın markalı malları indirim sezonunda aldıkları yer. Köln’den bir akrabanız yazın hediye olarak ne getirmişse muhtemelen bu caddeden almıştır. Nereden mi biliyorum? Biliyoruz da konuşuyoruzdur herhalde, inanmıyorsanız bu yaz akrabanız gelince bir sorun.

 

 

 

    Schiller Casse’de kozmetik banyo ürünleri satan bir mağaza ilgimi çekti, “Selamünaleyküm” dedim daldım içeri. İçerdekiler cevaben “Kem küm” dediler, anlamadılar zaar. Sorun değil dedim onu bunu incelemeye koyuldum. Neler var neler? Ama hepsinin ortak özelliği Naturel olması yani doğal başka bir değişle organik ve son olarak hormonsuz, katkısız. Nedense lafı sündürmeden edemiyorum. Elime yapışmış karamelden olsa gerek. Çektikçe sünüyor mübarek. Anladığım kadarı ile balmumu ve karamel karışımı bir sabun bu. Güzel kokuyor. Şu yeşil olanlarsa yosunludur herhalde. Gerçekten de doğru tahmin etmişsim. Sabunlar, duş jelleri, şampuanlar vs. Tamamı yosunlar, ağaç kabukları, çiçek özleri ve meyvelerden yapılmış. Görevli bayana “Şu üzerinde portakal dilimi olan sabundan, yosunlu karamelli olandan bi de şu Hint çiçeği özlü vücut losyonundan alabilir miyim” diyorum. Paket maket ardından gene Schiller Casse. Bu kez caddede tatlı bir müzik var. Giderek sese yaklaşıyorum. Ses kurmalı sandıkla müzik yapan bir sokak müzisyeninden geliyormuş. Para atsam istek parça çalar mı acep?

 

     Gelelim Ren Nehri’ne. Köln’ün tam ortasından geçer. Alp Dağları’ndan doğar, Alplerin suyunu ülkeler boyunca taşır ve son olarak Kuzey Denizine dökülür. Üzerinde dev gemiler çalışır. Köln şehrine ayrı bir hava katar. Kıyılarında insanlar koşu yapar, bisiklete biler. Yüksekliği 30 metreyi bulan köprülerinden birinin üzerinde durup şehri seyrediyorum.  Hava kapalı, Dom Katedrali, yanındaki saray, Ren ve şehrin geri kalanı fotoğrafıma fon oluyor.

 

Köln Tren İstasyonunda çöpleri karıştıran bir Alman görüyorum. Avrupa’da gözüm alışık değil böyle şeylere. Sorup soruşturuyorum. İşin aslı şuymuş. Bunlar muhalif Almanlarmış, maaşları varmış ve çalışmayı reddediyorlarmış. Bu da onların protesto şekliymiş. Gerçekten Alman vatandaşı olup da aç kalan, eğitilemeyen, sağlıktan yararlanamayan yok.

 

 

İstasyonun hemen yanında dev Dom Katedrali. Bir süre inceliyorum. Sonra içine giriyorum şansıma ayin var. Bir gurup ellerinde İncil, tütsü terazileri ile yürürken, yüksek sesle “Toriso mata tira tii, kasiloraaaa” diyerek ilerliyor. Dev pencerelerde renkli camlar, içerisi loş, dışarıda hava kapalı. ‘Ödüm koptu lan’ Zar zor attım kendimi dışarı. 157 metrelik kulelerine de çıkmaktan vazgeçtim, uzaklaştım oradan.

 

Velhasıl anlat anlat bitmez. En iyisi mi siz bi gidip gezin

 

KÖLN (KUTUCUK)

 

 

Köln – COLOGNE (Türkçe: Kolonya), Almanya'nın dördüncü, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti´nin en büyük şehri, nufusu yaklaşık 4 milyondur.

 

Kentte Türk Konsolosluğu bulunmaktadır. Şehir nüfusunun yüzde 20´si yabancıdır. Nüfusun yüzde 40´ına yakını ise yabancı kökenli Almandır. Yani yüzde 60´lık bir yabancı kesim şehirde ikamet etmektedir. Bu sayede şehir kozmopolit bir yapıya sahiptir.

 

Köln, eyaletin en önemli ulaşım, kültür, bilim, sanat, ticaret ve eğlence merkezidir. Ayrıca demir ve havayolu ulaşım ağının da kesişme noktasıdır. Ren Nehri, kentin tam ortasından geçmektedir. Nehrin her iki yakası sekiz köprüyle bağlanmıştır, bunlardan ikisi demiryolu köprüsüdür.

 

 

DOM KATEDRALİ (KUTuCUK)

 

 

Katedral inşaatın yapımı fikri daha 7. yüzyılda ortaya atılmıştı. Daha o zamandan iki kulenin uzunluğu 157 metre olacak denildi ve buna göre o tarihte bir plan çizildi. Ama ilk temel 1248 yılında atıldı. Kent merkezinde yer alan ve şehrin her tarafından gözüken bu yapı, yüzyıllar boyunca maddi sıkıntılardan dolayı ve eldeki diğer imkansızlıklardan ötürü bitirilemeyen inşaat diye isim yapmıştı. Tam 632 yıl sonra bitirilen gotik tarzdaki yapı, bugün Kuzey Avrupa’daki en büyük ibadethanedir. Çift kuleli katedralin uzunluğu 157 metredir. Böylelikle Almanya’nın ikinci, Dünyanın ise üçüncü büyük kilisesidir. Köln Merkez Garı (Köln Hbf) katedralin hemen yanı başındadır. Bu Katedral, ülkenin en çok turist çeken yapısıdır.

 

UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alır.

 

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami PALAZ