Mevlânâ Müzesi'nin Sultan Selim Camii tarafından girişi sağlanan "Dervişan" ve Üçler Mezarlığı'na açılan "Hâmûşân" ile günümüzde ziyaretçi girişlerinin sağlandığı "Küstâhân" ve "Çelebiyân" olarak adlandırılan dört adet kapısı bulunuyor.
Müzenin bulunduğu alan, Mevlânâ'nın babası Bahâeddin Veled'in Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad tarafından Konya'ya davet edilmesi üzerine kendilerine tahsis edilen sarayın bir bahçesi olduğu bilinir. Bahaeddin Veled, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve oğlu Sultan Veled ile mevlevi tarikatının ileri gelenleri, vefatlarından sonra buraya defnedilmişlerdir. Dönemin Osmanlı padişahlarının yaptığı ilavelerle külliye haline gelen dergâha günümüzde girişler turnikelerle sağlanıyor. Ziyaretçiler, turnikelerden girdikleri bahçeden, müzenin bulunduğu bölüme Çelebiyân Kapısı ile derviş hücrelerinin arasında bulunan geçişten alınıyor.
DERVİŞÂN KAPISI
Dergâhın batısında yer alır. Basık kemeri ve kapının iki yanında yer alan söveleri mermerdendir. Kapı ahşaptan olup çift kanatlıdır. Kapı kanatlarının üzerlerinde, iki adet bronzdan yapılmış kapı tokmağı yer almaktadır. Kapının ana giriş olmasının yanı sıra dervişlerinde girip çıktıkları kapı olduğu için Dervişân Kapısı olarak adlandırılmıştır.
Kapının üzerinde kurşunla kaplanmış bir saçak yer almaktadır. Saçak ile kapının mermerden yapılmış basık kemerinin arasında 1926 yılına kadar Derviş Hücreleri’nin H.992-M.1584 tarihli yapılış kitabesi yer almaktaymış. Müze envanterinin 980 numarasında kayıtlı olan bu kitabe, halen Hâmûşân Kapısı'nın önündeki "Kitabeler Bölümü'nde" sergilenmektedir. Kapının üzerinde II. Mahmud'un tuğrası yer almaktadır. Bu tuğranın altında III. Murad'ın da kitabesi vardır. Kitabenin içeriğinde ise bölgenin III. Murad tarafından yaptırıldığını dair bilgi bulunmaktadır. Kapıdan girdikten sonra iki kubbeli geçiş mekânına, oradan da ön bahçeye girilmektedir.
ÇELEBİYÂN KAPISI
5 Ocak 1231 tarihinde Sültânü'l-Ûlema Bahaeddin Veled vefat etmiştir. 17 Aralık 1273 tarihinde ise vefat eden Mevlâna'nın "Sultanların Gül Bahçesi" diye adlandırılan yere defninden sonra gül bahçesi yavaş yavaş mevlevîlerin ve Mevlânâ’nın soyundan gelenlerin defnedildiği bir mezarlık haline dönüşmeye, bir yandan da yeni inşa edilen ilave yapılar ile dergâh büyümeye başlamıştır. Hal böyle seyrederken bu gelişmeler çevreyi de cazip hale getirmiştir. Özellikle Mevlânâ'nın soyundan gelenlerin ikamet ettiği konaklar bu çevrede yer almaya başlamıştır. Dergâhın güneybatısına yapılan Türbe Hamamı, Derviş Hücreleri'ne bitişik yapılan Sultan Veled Medresesi, Dergâhın çevresine adeta bir küçük şehir görünümü kazandırmış ve türbe önü diye şöhret bulmuştur. Buna bağlı olarak dergâhın kuzeyinde sokaklar ve mahalleler oluşmuştur. Bu mahallelere de Çelebi Sokağı, Çelebi Mahallesi gibi isimler verilmiştir.
Bilindiği üzere Mevlânâ'nın erkek tarafından gelme erkek evlatlarına "Çelebi" denirken hanım tarafından gelme evlatlarına da "Ünas Çelebi" denilmektedir. Çelebi Mahallesinden dergâha gelmek isteyenler, evlerinden tarafta olduğu için dergâhın kuzey batı yönünde yer alan bu kapısını tercih etmişlerdir. Bu nedenle bu kapıya, "Çelebiyan Kapısı" ismi verilmiştir. Çelebiyan Kapısı, Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle 1997 yılında restore edilmiştir.
KÜSTÂHÂN KAPISI
Dergâh'ın kuzey doğu köşesinde yer almaktadır. Yakın tarihte ortaya çıkan bu kapı, 1990'lı yıllarda müze ihata duvarlarında yapılan restorasyon ve onarım çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştır. Kapı kemer ve söveleri mermer yapıdadır.
Dergâh'ın eski planlarında burada bulunan kapıya "Pir" isminin de verildiği geçmektedir. Ama Mevlânâ'nın 21. kuşaktan torunu rahmetli Celâlettin Çelebi bu kapının "Küstâhân Kapısı" olduğunu dile getirmiştir. Usule uygun olmayan davranışlar veya bir takım ikazlara rağmen düzeltilemeyen hususlar olduğunda, bu kişilere akşam karanlığında veya akşam ezanından sonra Küstahan Kapısı'ndan yol verildiğini, o nedenle bu kapıya Küstahan Kapısı adı verildiği bilinmektedir.
HÂMÛŞÂN KAPISI
Dervişan Kapısı'ndan girip binbir gün çileye tabi tutulan ve akabinde kendisine "Dede" unvanı verilerek hücre tahsis edilen, ömür boyunca burada hizmetlerini sürdürdükten sonra da vefat edenlerin son yolculuğuna uğurlandığı kapıdır. Matbah-ı Şerif'te ki alanda cenazeleri yıkanıp bu kapıdan ebediyete uğurlanırlar.
Mevleviler, mezarlıklara aslı Farsça bir kelime olan Hâmûş'dan gelen susanlar yurdu ve susmuşlar anlamına gelen Hâmûşâne veya Hâmûşan derlerdi. Yani Mevlevilik geleneğinde mezarlık veya kabristan kelimeleri kullanılmazdı. Vefat edenlerin defnedildikleri alana hamuşan denilirdi.
Türbenin güney yönüdür. Matbah ve Fatih Sultan Mehmet'in veziri İskender Paşa'nın oğlu, o dönem Konya valisi de olan Hürrem Paşa'nın Türbesi'nden sonra Üçler Mezarlığı'na açılmakta ve Hamûşân Kapısı ile son bulmaktadır. Yine kapının üzerinde II.Abdülhamid'in mermer üzerine işlenmiş tuğrası yer almaktadır.
KAYNAK: Bu anlatımda "https://mevlanaturbesi.semazen.net" isimli web sitesinden alıntılar yapılmıştır.
Yazı Ve Fotoğraf
Hasan DURUCAN