Omameni Omanem UMMAN SARHOŞLUĞU

İlk kez Doğu’ya gitmiştim. 10.000 yıl önce dünyanın ilk sakinlerinin yaşadığı topraklarda yürüyorum. Kimlerdi, nasıl yaşıyorlardı, o zamanlar ülke nasıldı? Eminim ki Arap Yarımadası’nın güneydoğu kesimindeki Arab Denizi’nin milyonlarca yıldan beri tatli esen meltemlerini sıcak dalgaları ile sahillerine taşıyan sonsuz dalgalarla yıkanan bu eşsiz güzelliklikteki Umman Denizi ve Umman Körfezi kıyısındaki topraklar, olağanüstü güzellikte…

Dağlar, dağlar ve dağlar, topragin rengi, doğurganlığı, verimliliğini temsil eden kahverenginin hayal edebileceğiniz tüm tonlarını, şafağın gündoğumu ışıklarıyla ilk yıkandıkları andan gün batımına kadar ışıltılı manzaralar halinde yansıtan, asaletin ve zarafetin simgesi gümüş Umman hançerleri Khanjarlar gibi iç içe geçmiç çöl serapları misali dalga dalga okyanusa  kavuşan  dağlar… Görkemli dağlar ve ülkenin kıyılarını ve iç kısımlarını çevreleyen uçurumlar çocuklarını tüm tehlikelerden koruyan ailelerin kolları gibi, göğün içinden ardarda uzanan uzun, ince mavzerler gibi Umman’ı koruyan çelik duvarlardır.

Deniz ve çölün karşılaşmasından doğan Umman Sultanlığı, kültürüne kök salmış eski efsanelerle hâlâ sarsılıyor. Afrika’yı Asya’ya bağlayan deniz yollarının kavşağında bulunan bu Orta Doğu ülkesi, güçlü gelenekleri ile kendine ait bir kimliği koruyor. Arap Yarımadası’ndaki komşularının ihtişam hayallerinden uzakta, Ummanlılar 21. yüzyıla kendi hızlarında girdiler. Binbir gece masalına yakışır bir tatlılıkla...

Umman, coğrafi konumu gereği kara yoluyla olduğu kadar deniz yoluyla da Antik Çağ’dan beri Doğu ile Batı arasında bir karşılaşma ve ticaret yeri olmuştur. 2000 yılı aşkın bir süredir, Arap Yarımadası’nın her iki yakasında ticareti yapılan nadide emtiaların geçtiğine tanık olan ülke... Gerçekten de, saltanat bir tarafta: 3200 km’lik Hint Okyanusu kıyı şeridiyle çevrili masmavi şerit, diğer tarafta güneşinin kavurduğu bir kara parçası. Varlığı hem denize bir gazel gibi uzanan dağları hem birçok gezgine ilham veren kum tepeleri hemde çöl ve deniz arasında yükselen yemyeşil palmiye vahalarının süslediği bir şiirdir.

Öyleyse bu güzel ülkeye bir yolculuğa çıkalım.

İstanbul’da hava alanında arkadaşımla buluşuyoruz. İlk durak Dubai… Uçak kalktığında İstanbul’un ışıltısı yavaş yavaş kayboluyor çünkü macera başlıyor, sabahın ikisinde Dubai’deyiz.

Umman’ın Sohar şehrine gitmek icin otobüs garajına ulaştığımızda ilk hayal kırıklığı geliyor. Olmak istediğimiz duraktan başka bir yerdeyiz. Önemli değil. Yavaş yavaş şafak söküyor, bizde şehirde dolaşmaya başlıyoruz. Sabah erken ama kahve ve kahvaltılık küçük bir şeyler almak mümkün. Uzun bir arayıştan sonra Dubai-Muscat otobüs yazıhanesini bulmayı başarıyoruz ve bir hayal kırıklığı daha yaşıyoruz. Muskat’a giden otobüsler üç gün boyunca tamamen dolu. Dubai’de üç gün kalmak istemiyoruz, başka seçenekler arıyoruz. Buradaki insanlar çok yardımcı oluyor ve tavsiye veriyor. Metroyla (zarif, güzel) otobüs durağına gidiyoruz, biletlerimizi alıyoruz ve Nazwa şehrine gidiyoruz (Umman’ın Nizwa şehri ile karıştırmayın).

Nazwa pazarı baştan çıkarıcı meyveler, sebzeler, otlar, pek çok çeşit kuruyemiş ve meyvenin bizim bilmediğimiz tadabileceğimiz diğer yiyeceklerle dolu. Tabii ki okyanus balıklarının sunulduğu çok şirin atmosferi ile bizi karşılıyor. Kahvelerimizi yudumlarken, müezzin sesinin namaz kılmaya çağırdığı caminin yanında oturuyoruz. Erkekler ayakkabılarını çıkarıp sessizce mescide giriyorlar, bu anlar içinde sadece Alláh vardır, yüce ve büyük tek tanrı vardır. Bu büyülü bir an... Ama devam etme zamanı. Taksiye binip fiyatta anlaşıyoruz ve Umman sınırına gidiyoruz.

Hatta Sınır Kapısı Umman’a Geçiş

Taksi şoförü bizi bıraktı ve geri döndü. Görevlinin oturduğu kabine gidiyoruz.

Ona Umman’a gideceğimizi söylüyoruz ve inanamayarak başını sallıyor ve bize sınırı yürüyerek geçemeyeceğimizi bildiriyor, geçiş sadece araba ile mümkün, geri dönüp beklemeye başlıyoruz. Çok geçmeden bir araba duruyor, sınırdan bir yolculuk ayarlıyoruz. Vizelerimizi hallediyoruz ve nihayet bir şoförle Umman’a giriyoruz.

Yolları dağlar kaplıyor, camilerin yanından geçiyoruz. At Ain, Şinas şehrinden geçiyoruz ve sonunda yolculuğumuzun ilk durağı olan Sohar’dayız.  

Eski zamanlarda Sohar başkentti ve birçok kişi denizci Sinbad’ın doğum yeri olduğuna inanıyor. Önümüzdeki günler bize ne getirecek, Sinbad gibi bir macera yaşayacak mıyız?

Sohár çok canlı, yoğun, renkli ve arkadaş canlısı bir şehir. İnsanlar hoş, sıcak, iletişime açık. Bir iki gün kalmak istedik ama bizi bu kadar sıcak karşılayan şehirden ayrılmak mümkün değil. Beş gün kalıyoruz.

Hürmüz emirleri tarafından 13. ve 14. yüzyıllarda inşa edilen Sohar kalesi, şehrin üzerinde gururla duruyor. Bugün artık eskisi gibi denizden gelecek akınlara karşı koruma sağlamayabilir. 1993 yılından beri burada bir sehir müze kurulmuştur.

Sohar şehrinin Sultan Kabus’un adını taşıyan büyüleyici büyük bir camisi vardır. Bu harika caminin inanılmaz meditasyon, ruhu sakinleştirme, zihni temizleme yeri olan bahçelerinde dolaşıyoruz. Cilalı mermerle kaplı avlu göz alıcılığı ile burayı ziyaret edenleri büyülüyor.

Umman eski çağlarda bir deniz gücüydü. Dhau adı verilen yelkenli Umman gemilerinin uzak limanlara yelken açtıkları kıyıların kumsalları boyunca uzun yürüyüşler yapıyoruz.

Gençlerin futbol oynadığı uzun kumsal boyunca yürüyüşlerde çok hoş, ılık deniz ayaklarımızı yıkar, sürekli esen sıcak meltem rüzgarları yüzümüzü okşar, martılar ve balıkçıllar size eşlik eder. Önümüzde deniz kuşları yudum yudum denizin üzerinden uçarlar, ancak bir süre sonra geri dönerler. Balıkçıları gözlemliyoruz, traktörlerin yardımıyla ağları denizden çıkarırlar. Geniş parka giden tahta kaldırımda devam ediyoruz. Çocuklar oyun oynuyor ve aileler getirilen yemeklerle oturup ziyafet çekiyor. Bu, huzurverici, bir akşam üstü keyfinde Sohar’ın canayakın, misafirperver insanları ile eğleniyoruz. Yakıcı güneşten korunaklı gölgeliklerin altında, başka bir dönemin hikayeleri ve efsaneleri anlatılmaya devam ediyor. Umman Sultanlığı, denizci Sinbad karakteri veya Saba Kraliçesi etrafındaki hikayeler aracılığıyla, geleneklerin, hikayelerin ve efsanelerin iç içe geçtiği eşsiz bir yeri yansıtan birçok hikayeye ilham kaynağı olmuştur: Binbir Gece Masalları bu efsaneleri yansıtıyor. Sinbad’ın ülkenin her limanında tahta bir Arap yelkenlisine binmeye hazır olduğu izlenimine kapılıyoruz. Gerçekten de yörenin balıkçıları sarıklarını gururla başlarına doluyorlar ve sanki hayatları buna bağlıymış ya da kimlikleri hala görünüşe bağlıymış gibi akıntıya meydan okuyor gibi görünüyorlar.

Umman’ın otantik atmosferini içinize çektiğimiz Suhar'da beş gün sona eriyor. Yolculuğumuz bizi daha ileriye götürüyor. Muskat’a gidiyoruz.

Muskat

Sohár’dan otobüs ile hareket ediyoruz. Otobüs çok rahat ama Umman’daki tüm otobüslerde olduğu gibi klima genellikle en yüksek ayardadır ve bu nedenle bunu dikkate alıp yanınızda bir kazak taşımakta fayda var. Yolculuk 3 saat sürüyor. Yorgun olsak da uyumuyoruz ama titreşen manzarayı izliyoruz. Üzerlerinde irili ufaklı dağlar ve kaleler. Buradaki hemen hemen her höyüğün gücü var. Pencerelerin dışında hurmalıklar, camiler ve bembeyaz parlayan evler birbirini izliyor. Saham, Barka, Seeb’ten geçiyoruz ve her döner kavşağa hayranlikla bakiyoruz çünkü Umman’da döner kavşaklar birer sanat eseri inceliğindedir.

Yolculuğumuzun varış noktasındayız. Muskat, Umman Sultanlığı’nın başkenti ve aynı zamanda en büyük şehridir. Muscat’ın modern bölgesi lüks siteler, ofisler, alışveriş merkezleri ve araba galerileri bize hitap etmiyor. Biz Eski Şehre aşık oluyoruz. 

Muskat’ta ilk sabah. Odamızın penceresinden güneşin, dağların üzerinden yolculuğunu izliyoruz. Sadece Doğu’nun yapabileceği gibi renkler, kokular ve hayat dolu güzel bir gün daha bizi bekliyor. Eski şehri domine eden ve 1970’lerde inşa edilen Sultan Sarayı al-Alam Sultan burada yaşamıyor, sadece önemli ziyaretçilerle resmi toplantılar için kullanıyor. Geniş bina güneş ışığında beyaz, mavi ve altın renginde parlıyor.

Sadece iki kılıç ve geleneksel Khanjar hançeri ile altın gibi parlayan devlet amblemlerinin bulunduğu kapıya kadar yürüyebiliyoruz. Sarayı, 16. yüzyıldan beri Mirani ve Celali kaleleri koruyor. Sahil gezinti yolu Muttrah Corniche boyunca dönüyoruz. Güzel, romantik bir yürüyüş. Burada doğanın zengin bir renk paleti vardır. Beyaz kahve renginde dağların yükseldiği masmavi bir gökyüzü, dağların koruması altında mavi-altın kubbeli evlerin ve camilerin sıvaları bembeyaz parlıyor. Hafif, hoş bir rüzgar denizin kokusunu getiriyor ve palmiye yaprakları esintide büyük yelpazeler gibi sallanıyor.

Yorgun ayaklarımızı dinlendirmek için bir taş bankta oturuyoruz, yerel halk arasında olduğumuz için şüphesiz, insanların bizimle sohbet etmek istemesi sık başımıza gelir. Bir soru ile başlar ‘nerelisin?’ ve sonra konuşma her yöne gidiyor. Sohbetler güzeldir, genellikle eğlencelidir ve ödüllendiricidir, çünkü biz de yeni şeyler öğreniyor ve yeni insanlarla tanışıyoruz. Dostça bir sohbet ve dinlenmenin ardından sahil boyunca devam eden bir kafeye gidiyoruz. Burasi kaldığımız süre boyunca oturmak için hoş bir yer haline geldi. Insanları, sokağın koşuşturmasını ve sahilde demirleyen büyük sultanın gemisini ve yunusları izlemek için turistleri açık denize götüren eski ahşap gemileri gözlemlediğimiz stratejik bir yer. Her gün dev bir gemi olan Costa Toscana geliyor. Yüzen otel, 337 metre uzunluğundaki bu geminin kalkış için manevra yaptığını görmekte bir deneyim.

Kraliyet Opera Binası Muskat

Shati Al-Qurm semtinde bulunan ve otobüsün bizi götüreceği Kraliyet Operası’nı ziyaret etmek bir başka harika deneyim. Yine kültüre ve özellikle klasik müziğe çok düşkün olan ve bu nedenle Umman’ın da kendi opera binasına sahip olmasına karar veren Sultan Kabus bin Said’den bahsetmemiz gerekiyor. İnşaati dört yıl sürdü. Açılışı ekim 2011’de yapıldı. Binanın yapımında ve iç mekanlarında dünyanın dört bir yanından gelen malzemeler kullanıldı. Binanın bir bölümünde lüks butiklerin ve restoranların bulunduğu bir galeri var. Çeşmeli bahçeler size doğrudan oturmaya davet ediyor. Hayaller aleminin bembeyazlığından çıkıp gelmiş gibi sizi ilk görüşte kendisine aşık eden anıtsal yapının güzelliği akşam ışıklandırıldığında daha da öne çıkıyor.

Al Bustan Plajı

Ilık denizde dinlenmek ve yüzmenin keyfini çıkarmak da gereklidir. Bir taksi bizi Al Bustan sahiline götürecek, küçük, sıcak bir günde uykulu, küçük bir balıkçı köyü ve birkaç apartmanın olduğu bir yer. Burada içecek bir şey yok, bu yüzden yanımıza bir miktar yiyecek ve su alıyoruz. Beyaz kumlu plaj, halka açık ve özel olarak ayrılmıştır. Özel plaj Maskat’ın en lüks otellerinden biri olan Al Bustan Palace Hotel’e aittir. Plajımız da özel aslında bize ait burada neredeyse kimseler yok… Umman körfezinde yüzerek serinledikten sonra denize giriyoruz.  Kıyılara ulaşan görkemli dağlara hayranlıkla bakan hoş ılık kum. Gözlerimizi kapatıyoruz, dalgaların uğultusunu, rüzgarın hışırtısını, martıların ciyaklamalarını, kim bilir nereye giden bir geminin uzaktan korna sesini dinliyoruz ve güneş bedenlerimizi şefkatle ve hararetle okşuyor. Akşama kadar, güneş gökyüzündeki yolculuğunu bitirip dağların ardında kaybolduğunda, bu cennetten ayrılıyoruz.

Nizva

Bugün cuma ve Muscat’a 160 km uzaklıktaki Nizwá şehrinde geleneksel bir sığır pazarı kuruluyor. Saat beşten önce kalkıyoruz ve saat beşte  Umman’ın geleneksel olağanüstü konukseverliğini bizlere her an yaşatan arkadaşımız Ali ile Nizwá'ya gitmek üzere yola çıkıyoruz.

Saat yediyi biraz geçiyor, park yeri şimdiden mallarını indiren seyyar satıcılarla dolu. Sokakta araba için bir yer bulup kapıdan yerel çarşıya giriyoruz. Her yerde canlı bir aktivite, kahkahalar ve mallarını öven satıcılar var. İlk dinlediğinizde hararetli bir tartışma gibi görünse de doğu pazarlarının tipik bir rengidir. Pek çok erkeğin bir ağacın etrafında toplanıp sunulan tüfek ve hançerleri hayranlıkla ve deneyerek gördüğü küçük meydandan, Doğu’nun tüm kokularının süzüldüğü bir ara sokaktan geçiyoruz, bizi en çok ilgilendiren yere, keçi pazarına gidiyoruz. Başta yerel halk olmak üzere turistler de insan burada duruyor. Satıcılar, hayvanlarıyla birlikte kumla dolu dairesel bir yol boyunca koşmaya başlar. Ortadaki yükseltilmiş, basamaklı podyum tamamen dolu. Renkli, gürültülü “tiyatroyu” gözlemlemek, yüz ifadeleri neşeyi, kararlılığı, hayal kırıklığını, üzüntüyü veya bitkinliği açıkça ifade eden insanların yüzlerine bakmak heyecan verici. Nizwá sadece bir sığır pazarı değil, aynı zamanda kaçırmamamız gereken bir kale. Şehir her zaman zenginliğiyle fatihleri ​​kendine çekmiştir, bu nedenle 1668’de Sultan Bin Saifa al-Yarúbí zaptedilemez bir kale inşa etmeye karar verdi. Huzurlu zamanlarda kale, garnizon, din adamları ve soyluların yaşaması için bir yer olarak hizmet etti. Ali bize imamın şeyhler ve alimlerle görüşmesi için kullanılan Al Barza odasını gösterdi. Onların fikirlerini, hikmetlerini, dertlerini, dertlerini dinledi. Dolayısıyla meditasyon sırasında korkularımızı ve endişelerimizi de burada bırakmış oluyoruz. Nizwa’da güzel bir gün sona eriyor ve Muscat’a dönüyoruz.

Kandjar Güçlü Bir Kimlik

Kandjar, çok geniş ve kavisli bir bıçağı olan bu doğu hançeri hala geleneksel olarak erkeklerin kemerine takılır. Kandjar, Umman’ın amblemidir. Devlet armasının, pulların, banknotların yanı sıra Oman Air havayolu şirketinin logosunda da bulunur ve ülkenin ve Umman kimliğinin güçlü sembolü olarak resmi törenlerde erkekler tarafından giyilir.

Ummanlilar Sultanlarına karşı koşulsuz sevgileri ve sarsılmaz inançları ile güçlü bir kimlik tutmayı başarmışlardır. Umman, Sultan Kabus’un vasiyetiyle görevi devralan ve soyu 1741 yılında ülkeyi yöneten Busaid Hanedanlığı’na uzanan Sultan Heysem bin Tarık bin Teymur el-Busaid  tarafindan yönetilmektedir, Sultanın babası 1921 yılında İstanbul’da doğan Tarık bin Taymur Al Said, Umman medeniyetinin ilerlemesine, yükselmesine, çağlar boyunca topraklarında yaşamın kalkınıp gelişmesine katkıda bulunan müstesna bir şahsiyettir…

Sultan Kabus Ulu Cami

Umman’ın en büyük camisi olan caminin anıtsal inşaatı 2001 yılında tamamlandı. Bina, kirli beyaz mermer ve kumtaşından yansıyan güneş ışığında parlıyor. Kadınlar camiye girerken saçları dahil örtünmelidir. Muayene hem doğrudan girişte hem de camiye yürüyüş sırasında gerçekten kapsamlı. Caminin  genişliği hayret verici. Ana dua salonu cemaatin namaz kıldığı yer Harem 70x60 metre ebatlarında bir halı ile kaplıdır ve Horasan kadınları tarafından dört yıl boyunca dokunmuştur.  En büyüğü 14 metre boyunda ve 8,5 ton ağırlığındaki altın ışıltılı avizeler muhteşem. Tüm yan salonlar ve çarşı koridorları da güzel. Bu sanat eserinin, kutsal kürsünün her detayını hafızada tutmak mümkün değil, bu nedenle kameralar ve cep telefonları sürekli hareket halinde. Fotoğraf ayrıntıyı yakalar ama atmosferi, duyguları, düşünceleri, sonsuza dek ruhlarımızda kalacak.

Muskat Mutrah Çarşısı

Muskat’ın çarşısı, iç içe geçmiş sokaklardan oluşan bir labirenttir. Kaybolmak kolaydır, sonunun nereye varacağını asla bilemezsin. Burada saatlerce yürüyebilir ve geleneksel hediyelik eşyalar, Khanjar hançerleri, deri kemerler, kadın ve erkek kıyafetleri-dishdasha, tabii ki her tezgahtan havaya aroması yayılan tütsü sunan yeni ve yeni dükkanları keşfetmeye devam edersiniz. En kaliteli tütsü ağaçları Yemen sınırındaki Dhofar ilinde yetişir, baharatlar, mücevherler ve altından yapılmış güzelce işlenmiş bilezikler, kolyeler, yüzükler. Geleneksel hediyelik eşyaların yanı sıra tencere, ev aletleri, tekstil ürünleri, eczaneler gibi ev için her şeyi satın alabilirsiniz. Turistler, biraz cazibe merkezi olan çarşıyı ziyaret etmeyi severler, ancak esas olarak yerel halk arasında çok popülerdir. Burada gerçekten kalplerinin arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu her şeyi bulabilirler.

Burada gerçek Doğu’yu yaşıyoruz, renkli, mis kokulu, güler yüzlü, misafirperver, arkadaş canlısı. İnsanların kalabalığını seviyorum. Harika insanlar arasında güzel bir ülkede harikulade günler. Her muhabbete kakuleli bir kahve eşlik ediyor. Misafirperverlik Umman’da bir sanattır; iki namaz arasında, misafirlerini güler yüzle karşılarlar. Başkent Muscat’ta bile hayat tatlı ve yavaş. Hiçbir şey abartılmaz, Umman sakin yaşar; gelgit yükseldiğinde uyanın ve çöl meltemi sakinleştiğinde yatın. Umman’da her saniye sonsuzluk gibi geliyor. Zaman duruyor ve orada bir gece, bir gece daha ya da bir ömür geçirmek istiyorsunuz.

Es-Selam Aleyküm ٱلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ Geri geleceğiz.

                                                                                       Ivana Grafnetrová

                                                                                       Bülent İnanç

 

Fotoğraflar

Ali Almoqimi

Ivana Grafnetrová

Bülent İnanç

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Yazı:Bülent İNanç Ivana GRAFNETROVA Fotoğraflar: Bülent İNANÇ, Ivana GRAFNETROVA ALİ ALMOQIMI