
Gelin yeni evlidir. Demişler; ‘hadi oyna da boyunu görelim.’
Gelin; ‘Yerim dar.’ demiş.
Biraz kenara çekilip yer açmışlar. ‘Tamam, hadi şimdi oyna.’
demişler. Gelin bu sefer de; ‘yenim dar.’ demiş.
Kamp kurmak bazı insanlara hep soğuk gelmiştir. Çadırda kalınır
mı? İçine bir şey girmez mi? Ayı gelmez mi, böcek ısırmaz mı, sinek kovalamaz
mı, karınca uçmaz mı? vs. bu tür sorular hiç bitmez.
Bu bir gönül meselesidir. Kimseyi zorla doğaya çıkaramazsın.
Doğayı seven şartlarına zorluklarına
katlanır. Bunlardan yakınmak yerine keyfini çıkartır. Sevmeyene de ağzınızla
kuş tutsanız nafile. Yerim dar diyecektir hep.
Doğada bizler misafiriz, hayvanlar ev sahibi. Sonuçta
onların mekânında bulunuyoruz. Elbette her türlü canlı olacak. Mühim olan
varlığımızı onlara belirterek bizden uzaklaşmalarına fırsat tanımak. Bunu
yapmakta çok basittir. Yürürken konuşmak, ses çıkarmak orada bulunan hayvanlara
karşı bir uyarıdır. Sesi duyan hayvanlar yolumuzun üstünden uzaklaşır. Hiçbir
hayvan durduk yere insana zarar vermez.
Kampta yapılacak olan ilk iş güzel bir alan tespit edip
çadırları kurmaktır. Çadırlar kurulduktan sonra, yakacaklar toplanır. Ortaya ateş
yakılarak çaydanlıklar üzerine yerleştirilir.
Akşam karanlığından
biraz sonra ay dağların ardından yükselmeye başlayınca ufku bir kızıllık sarar.
İnsanı mıknatıs gibi kendine çeken bu manzarayı ateşten yükselen çıtırtılar
eşliğinde oturur ve seyredersin.
Ateş biraz közlenince akşam yemeği hazırlanır. Kırk delikli
bulgur pilavı. Önce domatesler ve biber
doğranır. Kişi başına bir çay bardağı bulgur tencereye dökülür. Domates ve
biberle yağ eşliğinde tahta kaşıkla biraz karıştırılarak üzerine bulgur
seviyesini bir parmak geçecek şekilde su eklenerek pişmeye bırakılır.
Soğanlar doğranır. Ayran yapılır. Pilav pişince üzerine
birazcık kekik serpilir. Neşeli bir sohbet eşliğinde akşam yemeği yendikten
sonra çay vaktidir. Gecenin serin sessizliğinde bardaklar dolup boşalır. Arada
bir ateşe yeni odunlar atılır. Ateş yükselir. Sohbet koyulaşır, geceye karışır.
Ertesi gün, gün doğumuyla birlikte kalkılır. Gün doğumuyla uyanmak
ömre fazladan on yıl ilave eder J
Önceden hazırlanmış olan fidelerin uygun yerlere ekimi yapılır. Kısa bir sabah yürüyüşünden sonra kahvaltı
için hazırlık yapılır.
Kamp kurmak, modern
dünyanın telaşından uzak, hayata kısa bir mola vermektir. Yaşadığımız
şehirlerde gökyüzüne baktığımız zaman ışık kirliliğinden dolayı yeteri kadar
yıldız göremeyiz. Fakat kampta, çadırı kurup sırt üstü uzanarak gökyüzüne
bakınca bir an kendimizi kaybederiz. Yıldızlar aya salıncak kurmuş, tepemizde bize gülümsemektedir. Gözlerin, içlerinde
en parlak yıldızı ararken bir yıldız kayar. İçinden bir şeyler de onunla
birlikte yok olur gider sanki.
Kamp hayatının bazı kuralları vardır. Öncelikle kamp malzemeleri tam olmalı. Çadır,
mat, uyku tulumu, su, yiyecek malzemesi, ilk yardım çantası, kafa lambaları vs.
Eşyalar akşamdan hazırlanır ki eksiklik olmasın. Dağcılığın kuralları katıdır. Bunlara
uyulmadığı zaman sorunlar baş gösterir. Dakik olmak, belirlenen saatten sonra
gürültü yapmamak, verilen görevi yerine getirmek, doğaya saygılı olmak ve
geride çöp bırakmamak.
İnsanoğlunun en büyük ayıbı yaşadığı dünyayı kirletmektir.
Doğada bir insanın oraya ulaşıp ulaşmadığı oradaki çöplerden çok kolay
anlaşılıyor maalesef. Bu dünya bize emanet, onu kirletmeden çocuklarımıza
lütfen temiz bir şekilde bırakalım.
Bazı insanlar yazıyorlar, ölmeden önce yapılacak yüz şey
diye. Bence ölmeden önce yapılacak en güzel şey yaşamaktır. Yaşadığının farkına
varıp kimseyi hayret edecek kadar önemsemeden, kimseye fazla da mana
yüklemeden. Kimsenin de beni fazla önemsemesini beklemeden yaşamak…
Yazı Ve Fotoğraf
Turgut Karabacak