
“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” diye bize fısıldayan bir atasözümüz var. Diyor ki insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır. Yani insan unutur. Yazı insanın bugüne kadar ki en önemli keşif. Yazının olmadığı bir dünyayı düşüne biliyor musunuz. geçmişi unutmamak ve geleceğe nakletmek için bu güne kadar pek çok materyaller kullanıldı. Ama en kalıcı olan kâğıttı. Harfler sözler uçmadı kâğıt onları esir aldı ta ki bizler okuyana kadar.1055 yılından beri kâğıt insanın unutkanlığını telafi etmek için hizmet veriyor.
Harfler sözcüklere sözcükler kelimelere kelimeler cümlelere cümleler sayfalara dönüşürken kâğıt onların bedeni oldu ve karşımıza sayfalardan oluşan kitap ortaya çıktı. Kitabı vücuda getiren ebetteki kâğıttı ve kitap onun sayesinde bir nevi kutsiyet kazandı. Günümüzde elinize aldığınız bir kitabı incelediğinizde sadece ham maddesi kâğıdı ve hangi alfabede yazılmış olduğunu fark edersiniz ancak geçmişte yüzyıl iki yüzyıl üç yüzyıl ve daha ötesine gidildiğinde yazılmış bir kitabı elinize aldığınızda durum değişiyor. Elinizdeki sadece kitap olmuyor cildinden kâğıdına yazısına iç kapaklarına kenar süslerine kadar bir sanat şaheseri tutuyorsunuz her bir aşama için bir sanatkârın emeğini görüyorsunuz.
Kâğıt bu şaheserin başrolünde size selam veriyor. Kitaplarda kullanılan kâğıtlar günümüzde kullandığımız kâğıtlardan çok farklı tek ortak özelliği hammaddesi. O zamanlar kâğıt üretimi sınırlı ve zor olduğu için kâğıt çok değerli. Asla israf edilmeyenler listesinde.
Üzerine yazı yazılmadan önce kâğıdın hikâyesini okumak ister misiniz? Kâğıdı dayanıklı hale getirmek ve mürekkebin dağılmamasını sağlamak için kâğıdın belli bir terbiye alması lazım buna “mühre” adı veriliyor. Doğu kâğıdı ve Batı kâğıdı olarak ikiye ayrılıyor. Doğu kâğıdı dayanıklı Batı kâğıdı ise dayanıksız. Doğu kağıdının hikayesi işte burada başlıyor. İşlem görmemiş bir kâğıt alınıyor banyolama usulü ya da fırçalama usulünden geçiriliyor. Bu iki usul kâğıdın boyanmasının şekilleri. Göreceksiniz ki kâğıdın belli bir renge dönüşmesi için verilen bir emek var ve hiçte kolay değil. Banyolara usulünde kullanılacak renk için öncelikle rengi veren bitki kaynatılıyor. Renk çıkınca sabitleyici olarak şap atılıyor. Rengin tonunu şap sabitliyor. Tekneye dökülen sıvı serinleyince kâğıt teknenin içine daldırılıp çıkarılıyor ve kuruması için asılıyor.
Fırçalama usulünde ise ılık halde bulunan sıvıdan fırça ile kâğıdın üzerine sağdan sola boyama işlemi yapılıyor. Banyo lama usulünde kâğıt liflerine kadar boyayı emdiği için ve boya eşit dağıldığı için renk daha dayanıklı kalıyor.
Fırçalama usulünde ise renk dağılımı eşit olmuyor ve dayanıklığı daha az oluyor. Boyanan kâğıtlar kurutulduktan sonra aharlama işlemi yapılıyor. Kâğıt asıl terbiyeyi bu işlemde alıyor. Yazı yazarken meydana gelen hataların düzeltilmesinde silintinin belli olmaması ve iz bırakmaması için yapılan aharlama işleminde ise iki usul kullanılıyor nişasta aharı ve yumurta aharı. İlk olarak nişasta aharı yapılıyor 1/20 oranında nişasta su ile kaynatılıyor ve 2gün bekletiliyor kâğıt bu nişastalı suyun içine batırılıp çıkarılıyor. Asılı halde bir hafta bekliyor. Bir hafta geçtikten sonra yumurta aharı yapılıyor. Yumurtanın akı şapla birlikte köpük hale gelinceye kadar çırpılıyor.
Taze kaz
yumurtası tercih ediliyor. Kıvama gelen yumurta aharına “lücuzet” deniliyor. Lücuzet
kâğıda fırça ile tek yönde sürülüyor. Kuruduktan sonra aksi yönde tekrar sürülüyor.
Kurumaya bırakılan kâğıt en az 6 ay bekletildikten sonra kullanılabilir hale
geliyor. Uygun olan ise 1 yıl beklemesi. Çilesi insana erdem katan bu sanat
hakkında bizden değerli bilgilerini ve katkılarını esirgemeyen sayın Melike Eldek’e
Köşebucak Dünya olarak teşekkürü bir
borç biliriz.
Yazı Ve Fotoğraf
Hatice Tepe - Melike Eldek