KAFKA’NIN GİZEMLİ DÜNYASINA YOLCULUK

Prag, ortasından akan Vltava Nehri ile tipik bir Avrupa şehri görünümünde. Altın Yol’dan aşağı indiğimde önüme çıkıyor tüm güzelliğiyle. Biraz yürüyünce Karel Köprüsü’nün en güzel fotoğrafı verdiği köşeye ulaşıyorum. Güneş, Prag üzerinde ışık oyunları yaratmış, büyüleyici bir görüntü sergiliyor. Birkaç fotoğraf çektikten sonra yoluma devam ediyorum.       

            Kafka Müzesi hemen oracıkta. St. Petersburg’daki Dostoyevski’nin müze evi aklıma geliyor. Tuhaf bir heyecan sarıyor içimi. Eski kentteki ile birlikte gezilecek üç yer var Kafka hayranları için. Biri hariç diğerlerinde biraz hayal kırıklığı yaşasam da gezerken her biri tarifsiz heyecan veriyor.

            Büyük olan Kafka Müzesi sadece tasarımı için bile görülmeye değer. Karel Köprüsü’nin hemen yanı başındaki müze, daha kapıdan girer girmez Kafka’nın gizemli dünyasına çekiyor beni. Gerek görsel gerek ses efektleriyle ünlü yazara yakışır bir mekân. Tıpkı yazarın eserlerindeki karakterler gibi tuhaf duygular bırakıyor insanda.

            Dışarıdan bakıldığında küçük ve sıradan bir yer gibi görünse de en sıra dışı müzelerden biri. Kafkaesk tarzda dekore edilmiş. Ses efektleri, ışıklandırması ve labirenti andıran dizaynıyla Kafka'nın bilinçaltı dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor beni. İlginç sesler, müzikler, fotoğraflar, yazarın yaşamına ait bilgiler eşlik ediyor. Sağda solda telefonlar çalıyor. Merak edip ahizelerden birini kaldırıyorum. Adamın biri, ürkütücü ses tonuyla anlamadığım bir dilde konuşuyor; bir kurgu anlayacağınız…

             Kafka'nın ailevi ilişkilerini, özellikle de hayatında büyük travma yaratan babasını irdeleyerek başlayıp kitaplarındaki kilit noktaları tartışarak sonlanıyor gezi. Sıra dışı bir yazara yakışan bu sıra dışı müzenin, Prag şehrine marka değeri kattığı bir gerçek. Hediyelik eşya dükkânı ise zengin çeşit sunmakta. Kafka figürlü pek çok şey bulabilirsiniz.

            İkinci olarak, Altın Yol’u geçtikten sonra karşıma çıkan, yazarın kısa bir süre yaşadığı 22 numaralı evi ziyaret ediyorum. Kafka, en iyi eserlerini burada, kale duvarları arasında dış dünyadan soyutlanarak yazmış.

            Eski kentin ünlü saat kulesinin yanı başında ise Kafka’nın doğduğu ev bulunuyor. Oldukça küçük olan bu mekânda, ne yazık ki Kafka’ya ait çok az şey sergilenmiş.

            Edebiyat tarihinin belki de en çok merak edilen, yıllardır artan bir ilgi ile takip edilen Çekoslovak romancı Franz Kafka, şehrin adeta simgesi haline gelmiş. Yazar, 1883 Prag doğumlu. Anne ve babası Yahudi soylu bir aileden geliyor. Yaşamının büyük bölümünü bu şehirde geçirmiş.

            Hukuk eğitimi alan Kafka’nın çocukluk yıllarına baktığımızda sıkıntılı geçtiğini görürüz. Baba baskısı altında büyümüştür. Her baskı gören çocuk gibi babasına mesafeli davranır, yaşamı boyunca ondan uzak durur. Nefretini içinde büyütür. Öfke adeta onu besler; yazar, hiç durmadan yazar…

            Maceracı bir adamdır. Prag’ın karanlık sokaklarında dolaşmayı sever. Dışarıdan bakıldığında sosyal bir duruşu olsa da ruhsal bakımdan oldukça farklı bir kişilik sergiler. Kemikli bir yüzü, sert bir yüz ifadesi vardır. Fotoğraflarında   güldüğü görülmez.

            Gerçekdışı durumları ironiyle anlatması ile tanınır. En ünlü eseri Dönüşüm’de, böcekleşen bireyin kaderinin toplumca dışlanmak olduğunu ifade etmiştir. Kafka’nın eserlerinde roman kahramanlarının yaşamları labirentleri anımsatır: sonlarının nereye varacağı bilinmez. Yapıtlarının en çarpıcı yanı, gerçeküstü hikâyeler olması ve gizemli bir dünya çizmesidir. Basit, günlük yaşamdaki olaylara yer verse de kendi kurallarıyla kendi dünyasını yaratmayı başarmıştır. Onu diğer yazarlardan ayıran da “Kafkaesk” diye adlandırılan bu tarzıdır.                               

            Kafka, yaşadığı dönemde geniş çevrelerce pek fazla tanınmıyordu. Yazarlığına ve yazdıklarına güvenmiyordu. Bu güvensizlik öyle boyutlara ulaşmıştı ki yazdığı eserlerin bir kısmını yayımlatmak yerine yaktı. Bununla da kalmayıp en yakın arkadaşı Max Brod’a kalan eserlerini ölümünden sonra yakmasını vasiyet etti.      

            Arkadaşı ve meslektaşı Max Brod’un onun hayatında farklı bir yeri olmuştur. Her zaman onun yanındadır, hatta ilk kitabını basımevine birlikte teslim etmişlerdir. Kafka, 1924’te, henüz 40 yaşındayken akciğer kanserinden ölür. Brod, verdiği sözü tutmaz. Arkadaşının vasiyetine rağmen birçok eserini ölümünden sonra yayımlatır. Max Brod’un ne kadar doğru bir karar verdiği su götürmez bir gerçek. Bugün Kafka okumayı ona borçluyuz.

            Bir yazarın daha hayatına yolculuk yaptım. Kafka seven biri olarak müzeden etkilenmemek mümkün değil. Eve gider gitmez Dönüşüm’ü tekrar okuyacağım. Hoşça kal Kafka! Teşekkürler Max Brod!..

 

                                                                                                                             

 

Adresi:

Franz Kafka Müzesi (Muzeum Franze Kafky)

Cihelná 635, 118 00 Malá Strana,

Prag, Çekya

 

Yazı Ve Fotoğraf
Benian Çulhaoğlu