İki Dirhem Bir Çekirdek: Fas

Fas’a gidip orada günler geçiren bir gezgine sormuşlar, “Nasıldı?” diye. “Bakın şair ne yazmış” diye cevap vermiş: “Rüzgarın başkentini gördüm / Gökyüzü maviydi Esaura’da / Dağların yüreğinden geçtim / Gökyüzü kırmızıydı Marakeş’te / Çölün koynunda uyudum / Gökyüzü beyazdı Kazablanka’da / Uyandığım her sabah şimdi / Gökyüzünün rengi başucumda…”

            Şairin bu sözlerle anlattığı Fas, gerçekten de Arap ülkelerinin en renklilerinden. Aynı zamanda Afrika’nın en gelişmiş ülkelerinden biri. Ne var ki bu özelliği hiç de yabancısı olmadığımız yöresel farklılığın sancısını çekmekten kurtaramıyor bu Müslüman ülkeyi. Modern şehirlerin oluştuğu bir yanında refah hüküm sürüyor, diğer yanda sefalet, açlık ve ilkellik diz boyu. Peçeyle fuhuşun, refahla açlığın iç içe olduğu garip diyar kısacası. Sanıyorum insanı cezbeden de bu çelişki.

            İstanbul'dan Kazablanka'ya gidecek uçağa biner binmez "As Time Goes By"ı mırıldanmaya başlamıştım bi­le. Ne de olsa benim için Kazablanka demek, her şey­den önce Humphrey Bogart ile Ingrid Bergman'ın oy­nadığı 1942 yapımı o unutulmaz film demekti. İlk kez kaç yılında iz­lemiştim, şimdi tam hatırlamıyorum; ama, kaç kez izle­diysem, hep o ilk gördüğümde duyduğum heyecanı ya­şadım nedense. Belki de filmin bu unutulmaz şarkısının büyüsüydü beni alıp alıp götüren... Sigara ile tütsülenmiş bir bar. İhanet, kalpaklık, gizem…

            Kazablanka'ya indi­ğimde kendimi Çek direniş örgüt liderini oynayan Humphrey Bogart gibi hissetmedim de, filmde çalıştırdığı Rick'in Barı'nı görmek, orada oturup bir kadeh bir şey içmek geçti içimden doğrusu. Hani bazı anlar vardır; o anlarda dilediğiniz şey mutlaka ger­çekleşir ya, benimki de öyle bir dilek olacak ki, bavulla­rımızla The Hyatt Regency Hotel'in kapısından girer girmez üzerinde "Rick's Bar" yazılı bir tabela ilişti gö­züme. Evet! Rick'in Barı'ydı burası, hem de dekoruyla tastamam aynı bar. Daha büyük bir sürprizi bara gitti­ğimde yaşadım.

            Tıpkı filmdekine benziyordu içerisi. Üstelik piyano, filmdeki gibi dekoru tamamlıyordu. Pi­yanonun başında oturan piyanist zenci değildi ve bu nedenle sözlerini gayet iyi hatırladığım "Tekrar çal Sam!" diyemedim piyaniste; ama, o zaten başlamıştı çalmaya. Bir yandan şarkıyı seslendiri­yordu. Hadi hangi şarkı olduğunu da yazalım: "Gökyü­zünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım!" Yanlış okumadınız, Türkçe şarkı söylüyordu pi­yanist. Sürprizin böylesi herkese nasip olmaz sanırım. Daha sonra öğrendim ki, ailesi Türkiye'den göçmüş bir Lübnanlıymış.

 

Fas'ın Çekici Gizemi

 

            Osmanlıların Kuzey Afrika'da sınırlarına katamadığı tek ül­ke olan, kendini “Afrika’daki Avrupa” olarak niteleyip Avrupa Birliği’ne de başvuran Fas'ın asıl yerlileri Berberiler, bugün toplam nüfusun % 65'ini oluşturuyor. Ama her dilden, her din­den, her kültürden insana rastlıyorsunuz. Çekici bir gi­zemi olduğu doğru bence. Zaten birçok Batılı yazara çekici gelmiş olacak ki, ülkemizde de kitaplarıyla tanıdı­ğımız pek çok imza, özellikle 1940'lardan sonra burala­ra konuk olmuş. Hatta Paul Bowles ve eşi Jane Bowles gibi buraya yerle­şenler bile var. Hatırlayacaksınız, Bowles'in romanı "Çölde Çay" adıyla Türk okuruna su­nulmuştu. Aynı dönemde filmi de oynamıştı sinemalar­ da. Fas'la ilgili en ilginç sözü ise bence ünlü yazar Truman Capote söylemiş 1950'lerde: "Buraya gelmeden önce üç şey yapmalısınız: Birincisi, tifo aşısı olun; ikin­cisi, banka hesabınızdan bütün paranızı çekip yanınıza alın; üçüncüsü, bütün arkadaşlarınıza veda edin. Tanrı bilir ya, belki bir daha onları göremezsiniz. Çünkü bu­rası insanı içine büyük bir keyifle çeken bir kuyuya ben­ziyor". Capote'nin adını vermişken, birkaç isim sırala­manın tam sırası galiba: Tennessee Williams, Charlie Chaplin, Greta Garbo, Cecil Beaton, Jack Kerouac, William Burroughs, Maria Callas, Fas'a konuk olanlar arasında.

            Brezilyalı yazar Paulo Coelho, ünlü romanı “Simyacı”da, çoban Santiago’nun gözü ile anlatır bir dönemin Magrip’ini. Onun dar ve bükülen sokaklarını, peçeli kadınlarını, evlerin damlarında içilen nane çaylarını, büyücü dükkânlarını… İşte Magrip, bugünün Fas’ı…

            Akdeniz ve Atlantik Okyanusu'na kıyısı olan Fas'ta zenginlikle fakirlik iç içe ama her ikisi gözle görülür boyutta.

            Bir yanda uyuşturucu, fuhuş ve sefalet almış başını giderken, bir yanda refah ve lüks yaşanıyor. Öte yandan sahilden uzaklaştıkça tutuculuk ve ilkellik, insanların davranışlarıyla ve giysileriyle iyice belirginleşiyor. Oysa büyük kentler­ de kadınlar genellikle daha modern giysiler içindeler. Tabiî Cellabe adı verilen ve çarpıcı renklerden oluşan uzun elbiseleri de sık sık görüyorsunuz kadınların üze­rinde.

            Fas'taki çok yıllar önceki bir tren gezimi hiç; ama, hiç unutamıyorum. Kompartımanda yalnız idim. Sabahın erken saatlerinde yan kompartımanda bulunan ve trende önceden tanışmış olduğum bir çiftten erkek olan kapıyı çalıp içeri girdi. Elinde uzunca bir tornavida vardı. Korkmuştum! Yukarıya tırmandı; tam bağıracaktım ki tavandaki çelik plakayı tutan vidaları sökmeye başladı. Gizli bir bölmeden yüzlerce paket pil çıktı. Şaşkınlıkla seyrediyordum. Hanımı da elinde bir çuvalla geldi ve pilleri bu çuvala doldurdular. Bana da nazikçe teşekkür edip hızla dışarı çıktılar.

 

Kısa Kısa Fas

Tüm dünya Fas’ı “Maroc” olarak tanırken biz “Fes” kentinden esinlenerek “Fas” demişiz.

·  Fas’ta “halalar” çok önemlidir. Nede olsa babanın kız kardeşidir. Bu ülkede halalar günü kutlamaları 21 gün sürer.

·  Tüm Fas tatlılarından muhakkak badem veya yağı kullanılır ve bu coğrafyada Argan ağacından çok özel bir sabun üretilir.

·  Fas’ın yerlisi Berberiler Mısır Firavunlarının torunları olmakla övünüyorlar. Yüzyıllardır Kuzey Afrika’da yaşıyorlar, Fenikeliler, Yunanlar, Romalılar ve Araplar kadar eski bir tarihe sahipler. Berberiler, Tamazight olarak isimlendirilen ayrı bir dile daha doğrusu dillere sahipler. Alfabeleri de Arapçadan çok farklı, hatta daha eski. Eski Mısır yazılarını hatırlatıyor. Berberiler günümüzde kültürel olarak yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar.

·  Fas, sanatçıları ve sanatı ile övünür. Gerek motifleri, gerek renkleri ve gerekse çeşitleri ile farklı bir zevkler yumağı sunar. Lambalar, aynalar, minik işli mücevher kutuları, taşa oyulmuş biblolar, alovera ipinden yapılmış şallar, perdeler, ucu sivri terlikler, yağlı boya tabloları gibi.

·  Fas’a giriş yapan her yabancıya özel bir numara veriliyor. Pasaporta işlenen bu altı basamaklı sayıyı bir köşeye not edin, çünkü otele giriş yaparken size verilen forma numaranızı yazmak zorundasınız.   

·  Türkiye’de 80 milyon zeytin ağacı varken bu sayı Fas’ta 320 milyon. Genellikle organik Fas zeytinini İspanya’ya satıyor.

·  Kazablanka’da dev Hasan Camii hariç bu ülkede camilere turistik ziyaret yasak, Müslümanlar ancak namaz saatlerinde girebiliyorlar.

·  Fas’ın en önemli iki gelir kaynağı gübre olarak tüketilen fosfat cevheri ile turizm iken en büyük sorunu ise genç nüfusta yaşanan işsizlik. Ayrıca yurt dışındaki Faslılar da ülkelerinde önemli miktarda yatırım yapıyor.

·  Uzun yıllar yurtdışında çalışıp vatana yatırım yapmak üzere geri dönen Faslıları kral şahsen Tanca’da karşılıyor ve teşekkür ediyor.

·  Fas’ta izinsiz sakın insan portreleri çekmeyin, tepki gösterebilirler.

·  Fas’ta kralın toplam 27 sarayı bulunmakta! Düşünün tüm bu sarayları, personeli ve sabit masrafları ile devamlı hizmete hazır tutmak bütçeye ne kadar büyük bir külfet olmakta!

 

·  Fas’ta kışın Atlas Dağları’nda kar yağar, hatta ister inanın ister inanmayın zaman zaman yollardaki buzlanma nedeni ile ulaşım aksar.

·  Fas’ta hem Arapça hem de Fransızca konuşuluyor ama eğitimli kesim Fransızcayı tercih ediyor.

·  Fas’ta iki çeşit taksi var. Ufakları (petit) sadece üç kişi alıyor ve genellikle Mercedes olan büyükleri (Grand) ise yedi kişi. Ama hemen ekleyeyim; lüks olan büyük araçların ücreti ufaklardan 4 kat daha pahalı.

·  Güneş ışınları yeryüzü ile buluşmasının fotoğraf karelerine uygunluğu Fas’ı dünya sinemacılarının buluşma noktası yaptı. Ortalama yılda 60 film bir çeşit dünya açık hava stüdyosu olarak kabul edilen Fas’ta “motor” diyor. Örnek mi istiyorsunuz: Benhur, Arabistanlı Lawrence, Gladyator, Büyük İskender, Çölde Çay, Kleopatra, Yıldız Savaşları, İngiliz Hasta ve son olarak da Brad Pitt’li Babil filminin çekildiği Ald Ben Haddou Kasabası. Hani çocuklar tüfekle uzaktaki bir otobüse ateş ederler.

·  Fas’ta turist taşıyan araçlar kesinlikle 60km/saat hızı aşamıyor. Kaza olur ve turizm darbe yer diye korkuyorlar. Ama bu sürat sınırlandırılması sonucunda yolculuk uzuyor da uzuyor.

·  Fas’ta 2009 yılında siyah naylon torba üretimi yasaklandı. Daha önce de 25 ülke aynı kararı almıştı. Darısı bize…

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Prof. Dr. Orhan KURAL