
Değerli
Hoca’m! 226 ülkeyi gezmişsiniz. Pasifik’te bazı küçük adalar ve Karayipler’de
iki ada hariç tüm ülkeleri görmüşsünüz. Seyahat böceği içinize nasıl girdi?
Bende
devamlı, farklılık yaratmak hissi vardır. İlkokul 3 ya da 4. sınıftayken,
anneme ‘Bak bu yaşıma geldim, daha doğru dürüst Avrupa’yı görmedim!’
demişim. Her yaz tatilinde farklı
rotalardan arabayla Avrupa’yı gezerdik. 1969-70 yıllarında Amman kasaba
gibiydi. Ürdün havayollarının kalkmasına 2,5 saat daha vardı ama ismim anons
edildi, gittim. ‘Hadi binin kalkıyoruz, sizden ve 2 korumadan başka müşteri
yok, bir an önce gidelim.’ dediler.
Amman’da
tarihî bir amfitiyatroyu gezerken bir grup insan gördüm, etrafında basın da
vardı. Kral Hüseyin’in aralarında olduğunu ve benimle konuşmak istediğini
öğrendim. Bana ‘Ne arıyorsunuz burada?’ diye sordu. Çünkü o kadar az turist
geliyordu ülkeye.
Bazı
ülkelerin karakteri vardır, bize anlatacağı bir hikâyesi vardır gibi gelir
bana. Size hiç böyle gelir mi? Hangi ülkede böyle hissettiniz?
Sinderalla’nın
ülkesi Butan… İnsanları çok candan, hiç AVM yok. AVM’lerin sayısı arttıkça,
karaktersizleşiyor ülkeler. Butan’a gidince bir anda 200 yıl öncesine
gidiyorsunuz. Bina cepheleri motiflerle kaplı. Devlet memurları geleneksel
kıyafetlerini giyiyor. Kralı da tanıyorum, ülkede sigara içmek, hayvan
öldürmek, ağaç kesmek yasak. Futbol denen o uyuşturucu orda yok, okçuluk millî
spor. Elçilik açmıyorlar, senede sadece 5000 turist kabul ediyorlar. Bütün
bunları kültürleri bozulmasın diye yapıyorlar.
Venezüella’yı
da severim. Halk çok cana yakın, otobüslerde dans ediyorlar. İki hafta
Maracaibo’da ders verdim. İngiliz bir hocanın Caracas’ta arabasını çalmışlar,
hırsızlar 200 dolar karşılığında arabasını Maracaibo’dan alabileceğini
söylemişler. 8 saatlik bu yolu kat eden profesör arabasını 200 dolar verip
almış, bir ay sonra aynı olay yenilenmiş. Yine Maracaibo’dan gidip almış.
Birkaç ay sonra yine… “İstemiyorum, yetti artık!” demiş. “Yok, bu son; alın!”
demişler, “Para da istemiyoruz.” Arabada bir not bulmuş profesör, bir de 400
dolar. Uyuşturucu ticaretimize yardım ettiğiniz için teşekkür ederiz. Meğer
nasıl olsa İngiliz profesörü aramazlar diye uyuşturucuyu ona taşıtıyorlarmış.
Danimarka'ya
ait Faroe Adalarında her yıl gençler, Vikinglerden kalan bir âdetle, yüzlerce
balinayı bir körfezde sıkıştırıp "erkekliklerini" ispat etmek için
işkence yaparak, bıçaklayarak öldürüyorlar. Siz bunu protesto etmek için gittiniz. “Sorumlu
gezgin olmak” gibi bir kavram var mı?
Sorumlu Gezgin demek dünyanın her yerinde
vatandaşlık görevini yapmak, demokratik sorumluluklarının bilincinde olmaktır,
yanlışlıklarla mücadele etmektir. Kuzey Kore sınırında barakada askerler sigara
içiyordu, hepsini dışarı çıkardım. “Burada sigara içemezsiniz!” dedim. Komutan
geldi ve askerleri dışarıda görünce şaşırdı. “Neden?” dedi. Anlattım. Türk
olduğumuzu öğrenince, “Savaşta bize karşı cephe aldınız. Ne istiyordunuz bizden?”
dedi. “O zaman ben bir yaşındaydım, bilmiyorum.” diye cevap verdim.
Hiç ünlü
birine rastladınız mı?
Hawaii
Hilton’a indik, grubumuzu kaydetmeyi unutmuşlar. 3 saat sonra herkesi ayrı ayrı
bloklara yerleştirdiler. Bana özür anlamında 4 odalı kral dairesi verdiler. Yan
odaya sürekli basın gelip gidiyor. Odada kalan kişiyle merhabalaştım, odasına
davet etti ve “Yarın konserim var, misafirim ol.” dedi. Sürekli siyah
giyiniyordu, "Hep matemdeyim, her şey üzüntülü…" diye açıkladı
kıyafetini. Konser sonrası kasetini hediye etti. Los Angeles’ta otelin lobisinde
kaset çantamdan düşünce “Sen Johnny Cash’i nereden tanıyorsun?” diye sordular.
Seneler sonra ‘Walk The Line’ filmi ‘Sınırları Aşmak’ diye tercüme ettiklerinde
itiraz ettim çünkü bana o hikâyeyi anlattı. Sevdiği kız “Uyuşturucu kullanıyorsun,
sarhoşsun!” diye yüz vermeyince o da sarhoş olmadığını kanıtlamak için düz
çizgide yürümüştü ve ‘Walk The Line’ şarkısını yazmıştı.
Vietnam’da “Aziz Nesin’in ülkesi…”
dendiğinde ne hissettiniz?
Nesin,
babamın dostuydu ve onu Yahya Kemal Beyatlı’yla tanıştırmıştı. İlk gezi
kitabıma ondan ön söz istediğimde, "Bugüne kadar sadece oğlumun ve Füsun
Önal’ın kitabına önsöz yazmayı kabul ettim" dedi. Kitabı okuduktan sonra
‘Evliya Çelebi ile gezi edebiyatı bitti diye düşünürdüm, o zamanlar macera vardı,
şimdi biniyorsunuz uçağa 12 saat sonra dünyanın öbür ucundasınız. Ama güzel
yazmışınız, anladım ki gezi edebiyatı henüz bitmemiş!’ diye ekledi. O yüzden
Nesin’in yurtdışında sorulması benim için çok önemli. Toplam 14 gezi kitabım
oldu. Gün içinde not alıyorum, akşam da temize çekiyorum.
200 ülkede
toplam 5000 konferans verdiniz. Dünyada en çok konferans veren kişisiniz.
Etiyopya’dan bir seyahatten gelip ertesi gün bir ilköğretim okulunda bir
seminer, sonraki sabah 3’te kalkıp şehir dışında bir alayda seminer, …
Enerjiniz hiç bitmez mi? Sırrınız ne?
Severek
inandığım şeyi yapıyorum. Az uyurum, sadece 2 saat. Matematikte iyiyim, problem
çözmede yardımcı olur. Bugünün işini yarına bırakmam.
Aşırı
tüketim, futbol fanatikliğinin tehlikelerini, okumanın faydalarını,
çevreciliği, gezme merakını anlatıyorum. Bu konularda artık sembol oldum.
Gittiğim yerlerde elçiliklerle, üniversitelerle, dernek ve okullarla temas
ediyorum. Bilgi alıyorum. Basın da geliyor konferanslara ve Türkiye’nin reklamı
oluyor.
Gezginler
kulübü kurma fikri nasıl doğdu?
Coşkun Aral
ve Prof. Nadir Paksoy’la beraberdim. Aral, Tony Curtis’in ‘80 Günde Devriâlem’
filmini seyretmiş. Bu devriâlem fikri, Londra Gezginler Kulübü’nde karar
verilmiş. “Taksim’de daire kiralayalım!” dediler. Ben tarihî Sultanahmet’te
eski bir bina satın aldım, kiracıyı bir sene çıkaramadım. Saldırıya uğradım,
ardından kiracıyı çıkarabildim. Restorasyona başladım. Romanlar oturur
mahallede. Mahalleli bana ve binaya hep sahip çıktı. Çimentolar aylarca kaldı,
hiçbir şeye dokunulmadı. Dünyada 30 kadar Gezginler Kulübü’yle temas hâlindeyiz
ve hepsi dediler ki: ‘En faali sizsiniz!’. Şaşırıyorlar, hanım üye kabul
etmemize ve hanım oranının bu kadar fazla olmasına. Takılıyorum, ‘Bizde
hanımlar, beyleri öldürüp geziyorlar.’ diye.
Nasıl Benin
Fahri Konsolosu oldunuz?
Benin
cumhurbaşkanıyla tanıştım. Konsolos olabilmek için iki ülkenin meclisinden de
onay alınması gerekiyor ve iki cumhurbaşkanının imzası gerekiyor. “İncelemek
için üç kişi geleceğiz.” dediler. Gelenleri ağırlamak için para lazım. Bir kişi
gelin dedim. Armada Hoteli sponsor oldu. Bir arkadaşım milleriyle uçak bileti
aldı. Geldiklerinde gezdirdim ve TV programımda konuk yaptım. Bir sene sonra
beni kabul ettiler.
Siz aslında nereye aitsiniz?
Her yere...
Bir yere ait olmayı sevmiyorum. İstanbul’dayken bile atlayıp metroya gezerim.
Küçük Pazarı kimse bilmiyor. İstinye Parkı sorsam bilirler. Gültepe’ye ilk
otobüs konduğunda atlayıp “Nasıl bir yer?” diye gidip gezdim. Öğrenciyken
Türkiye’de görmediğim sadece Muş kalmıştı. Otobüse binip gittim, 4 saat gezip
döndüm. Anneme söylemedim. Couchsurfing ile 30 üniversite öğrencisi ağırladım
evimde. Gezen gencin hayatta daha başarılı olduğuna inanıyorum. Problem çözme,
lisan kullanma, insanlarla kaynaşma, tanışma konusunda daha başarılılar,
farklılık yaratıyorlar. Herkesi yola çıkmaya davet ediyorum.
HERKESİ YOLA ÇIKMAYA
DAVET EDİYORUM…
Türkiye Gezginler
Kulübü Başkanı Prof. Orhan Kural’la
Hazırlayan- Mehpare Sözener
Değerli Hocam 226 ülkeyi gezmişsiniz. Pasifik’te bazı küçük adalar ve Karayipler’de iki ada hariç
tüm ülkeleri görmüşsünüz. Seyahat böceği içinize nasıl girdi?
Bende devamlı farklılık yaratmak hissi vardır. İlkokul 3 ya da 4.
sınıftaken, anneme ‘bak bu yaşıma geldim, daha doğru dürüst Avrupa’yı görmedim’
demişim. Her yaz tatilinde farklı
rotalardan arabayla Avrupa’yı gezerdik. 1969-70 yıllarında Amman kasaba
gibiydi. Ürdün havayollarının kalkmasına 2.5 saat daha vardı ama ismim anons
yapıldı, gittim, ‘hadi binin kalkıyoruz, sizden ve 2 korumadan başka müşteri
yok, biran önce gidelim’ dediler. Amman’da tarihi bir amfitiyatroyu gezerken
bir grup insan gördüm, etrafında basın da vardı. Kral Hüseyin’in aralarında
olduğunu ve benimle konuşmak istediğini öğrendim. Bana ‘ne arıyorsunuz burada’
diye sordu. Çünkü o kadar az turist geliyordu ülkeye.
Bazı ülkelerin karakteri vardır, bize anlatacağı bir hikayesi vardır gibi
gelir bana. Size hiç böyle gelir mi? Hangi ülkede böyle hissettiniz?
Sinderalla’nın ülkesi Butan… İnsanları çok candan, hiç AVM yok. AVM’lerin
sayısı arttıkça, karaktersizleşiyor ülkeler. Butan’a gidince bir anda 200 yıl öncesine gidiyorsunuz. Bina cepheleri
motiflerle kaplı. Devlet memurları geleneksel kıyafetlerini giyiyor. Kralı da
tanıyorum, ülkede sigara içmek, hayvan öldürmek, ağaç kesmek yasak. Futbol
denen o uyuşturucu orda yok, okçuluk milli spor. Elçilik açmıyorlar, senede
sadece 5000 turist kabul ediyorlar. Tüm bunları kültürleri bozulmasın diye
yapıyorlar.
Venezüella’yı da severim. Halk çok cana yakın, otobüslerde dans ediyorlar.
İki hafta Maracaibo’da ders verdim. İngiliz bir hocanın Caracas’da arabasını
çalmışlar, hırsızlar 200 dolar karşılığında arabasını Maracaibo’dan
alabileceğini söylemişler. 8 saatlik bu yolu kateden profesör arabasını 200
dolar verip almış, bir ay sonra aynı
olay yenilenmiş. Yine Maracaibo’dan gidip almış. Bir kaç ay sonra yine.
İstemiyorum, yetti artık demiş. Yok bu son, alın demişler. Para da istemiyoruz.
Arabada bir not bulmuş, profesör, bir de 400 dolar. Uyuşturucu ticaretimize
yardım ettiğiniz için teşekkür ederiz. Meğer nasıl olsa İngiliz profesörü
aramazlar diye uyuşturucuyu ona taşıtıyorlarmış.
Danimarka'ya ait Faroe Adalarında her yıl gençler Vikinglerden kalan bir
adetle yüzlerce balinayı bir körfezde sıkıştırıp "erkekliklerini"
ispat etmek için işkence yaparak, bıçaklayarak öldürüyorlar. Siz bunu
protesto etmek için gittiniz. Sorumlu gezgin olmak gibi bir kavram var mı?
Sorumlu gezgin demek dünyanın her yerinde vatandaşlık görevini yapmak,
demokratik sorumluluklarının bilincinde olmaktır, yanlışlıklarla mücadele
etmektir. Kuzey Kore sınırında barakada askerler sigara içiyordu, hepsini
dışarı çıkardım. Burada sigara içemezsiniz dedim. Komutan geldi ve askerleri
dışarıda görünce şaşırdı. Neden dedi. Anlattım. Türk olduğumuzu öğrenince,
savaşta bize karşı cephe aldınız, ne istiyordunuz bizden dedi. O zaman ben bir
yaşındaydım, bilmiyorum diye cevap verdim.
Hiç ünlü birine rastladınız mı?
Hawaii Hilton’a indik, grubumuzu kaydetmeyi unutmuşlar. 3 saat sonra
herkesi ayrı ayrı bloklara yerleştirdiler. Bana özür anlamında 4 odalı kral
dairesi verdiler. Yan odaya sürekli basın gelip gidiyor. Odada kalan kişiyle
merhabalaştım, odasına davet etti ve yarın konserim var, misafirim ol dedi.
Sürekli siyah giyiniyordu, "hep matemdeyim, herşey üzüntülü" diye
açıkladı kıyafetini. Konser sonrası kasetini hediye etti. Los Angeles'ta otelde lobide kaset çantamdan düşünce sen
Johnny Cash’i nereden tanıyorsun diye sordular. Seneler sonra ‘Walk The Line’
filmi ‘Sınırları Aşmak’ diye tercüme ettiklerinde itiraz ettim çünkü bana o
hikayeyi anlattı. Sevdiği kız uyuşturucu kullanıyorsun, sarhoşsun diye yüz
vermeyince o da sarhoş olmadığını kanıtlamak için düz çizgide yürümüştü ve
‘Walk The Line’ şarkısını yazmıştı.
Vietnam’da Aziz
Nesin’in ülkesi dendiğinde ne hissettiniz?
Nesin babamın dostuydu ve onu Yahya Kemal Beyatlı’yla tanıştırmıştı. İlk
gezi kitabıma ondan önsöz istediğimde, "Bugüne kadar sadece oğlumun ve
Füsun Önal’ın kitabına önsöz yazmayı kabul ettim" dedi. Kitabı okuduktan
sonra ‘Evliya Çelebi ile gezi edebiyatı bitti diye düşünürdüm, o zamanlar
macera vardı, şimdi biniyorsunuz uçağa 12 saat sonra dünyanın öbür ucundasınız,
ama güzel yazmışınız, anladım ki gezi edebiyatı henüz bitmemiş’ diye ekledi. O
yüzden Nesin’in yurtdışında sorulması benim için çok önemli. Toplam 14 gezi kitabım oldu. Gün içinde not alıyorum, akşam da temize
çekiyorum.
200 ülkede toplam 5000 konferans verdiniz. Dünyada en çok konferans veren
kişisiniz. Etiyopya’dan bir seyahatten gelip ertesi gün bir ilköğretim okulunda
bir seminer, sonraki sabah 3’de kalkıp şehir dışında bir alayda seminer.
Enerjiniz hiç bitmez mi? Sırrınız ne?
Severek inandığım şeyi yapıyorum. Az uyurum, sadece 2 saat. Matematikte
iyiyim, problem çözmede yardımcı olur. Bugünün işini yarına bırakmam.
Aşırı tüketim, futbol fanatikliğinin tehlikelerini, okumanın faydalarını,
çevreciliği, gezme merakını anlatıyorum. Bu konularda artık sembol oldum.
Gittiğim yerlerde elçiliklerle, üniversitelerle, dernek ve okullarla temas
ediyorum. Bilgi alıyorum. Basın da geliyor konferanslara ve Türkiye’nin reklamı
oluyor.
Gezginler kulübü kurma fikri nasıl doğdu?
Coşkun Aral ve Prof. Nadir Paksoy’la beraberdim. Aral, Tony Curtis’in ‘80
Günde Devrialem’ filmini seyretmiş. Bu devrialem fikri Londra gezginler
Kulübünde karar verilmiş. Taksim’de daire kiralayalım dediler. Ben tarihi
Sultanahmet’de eski bir bina satın aldım, kiracıyı bir sene çıkaramadım.
Saldırıya uğradım, ardından kiracıyı çıkarabildim. Restorasyona başladım.
Romanlar oturur mahallede. Mahalleli bana ve binaya hep sahip çıktı. Çimentolar
aylarca kaldı, hiç birşeye dokunulmadı. Dünyada 30 kadar gezginler kulübüyle
temas halindeyiz ve hepsi dediler ki, ‘en faali sizsiniz’. Şaşırıyorlar, hanım
üye kabul etmemize ve hanım oranının bu kadar fazla olmasına. Takılıyorum,
‘bizde hanımlar beyleri öldürüp geziyorlar’ diye.
Benin fahri konsolosu nasıl oldunuz?
Benin cumhurbaşkanıyla tanıştım. Konsolos olabilmek için iki ülkenin
meclisinden de onay alınması gerekiyor ve iki cumhurbaşkanının imzası
gerekiyor. İncelemek için üç kişi geleceğiz dediler. Gelenleri ağırlamak için
para lazım. Bir kişi gelin dedim. Armada Hoteli sponsor oldu. Bir arkadaşım
milleriyle uçak bileti aldı. Geldiklerinde gezdirdim ve TV programımda konuk
yaptım. Bir sene sonra beni kabul ettiler.
Siz aslında nereye aitsiniz?
Her yere... Bir yere ait olmayı sevmiyorum. İstanbuldayken bile atlayıp
metroya gezerim. Küçük Pazarı kimse bilmiyor. İstinye Parkı sorsam bilirler.
Gültepe’ye ilk otobüs konduğunda atlayıp nasıl bir yer diye gidip gezdim.
Öğrenciyken Türkiye’de görmediğim sadece Muş kalmıştı. Otobüse binip gittim, 4
saat gezip döndüm. Anneme söylemedim. Couchsurfing ile 30 üniversite öğrencisi
ağırladım evimde. Gezen gencin hayatta daha başarılı olduğuna inanıyorum.
Problem çözme, lisan kullanma, insanlarla kaynaşma, tanışma konusunda daha
başarılılar, farklılık yaratıyorlar. Herkesi yola çıkmaya davet ediyorum.
Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare Sözener