
Gönül
Coğrafyalarında Bayram Etmek
“Abdülhamit Han Kudüs’te Çay İkram Etti İftar sofrasına
Davet Buyurdu…”
“Kudüs’te
çay içmek için oturduğumuz bir yerde çaylarımızı içtikten sonra hesabı ödemek
için davrandığımızda garsonun “çaylarınızın hesabı ödendi“ dediğinde
şaşkınlıkla etrafa bakınıyoruz kim ödeyebilir ki? diye Türk olduğumuzu anlayan
mekânın sahibi yanımıza gelerek “ çayların hesabını Abdülhamid Han ödedi”
dediğinde düşünün yaşadığımız şaşkınlığı ve hala yaşayan ecdadı ve hatırını.”
Kudüs’te, Ramazan’ın
son günlerini eda etmek ve bayramı burada yaşamak en büyük arzumuzdu. İnsanlar
ile “sıla-ı rahim” eyleyebilmek, Kudüs’te bayram yapmak, bayramlaşmak için
yollara düştük.
Uçağımız, İstanbul
Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan kalktıktan yaklaşık bir saat kırk beş dakika sonra
Tel Aviv Ben Gurion Uluslararası Havaalanına iniyor ve pasaport kontrolü için
sıraya giriyoruz. Ancak hiçbir medeni ülkede görmediğiniz bir muamele ile pasaport
kontrolünden geçiyoruz. Sabırsızlıkla hareket ederek özel bir araçla Kudüs’e
doğru yola çıkıyoruz.
Öğleden sonra Kudüs’e
ulaşıyor ve Mescid-i Aksa’ya adım atıyoruz.
Bu arada her köşede nöbet tutan İsrail askerlerinin kontrol noktasından,
kısa bir sorgulamadan sonra geçiyoruz.
İsrail bu sene Kadir Gecesi için yasağı kaldırmış. İşgal edilmiş
Filistin topraklarının her yerinden; başta Gazze, Ramallah, Batı Şeria, Nablus
kentleri olmak üzere Halil ve Eriha’dan yüzlerce Müslüman bu mukaddes mekâna
akıyor. Yaklaşık 400.000 Filistinli pek çok İslam coğrafyasından gelen
kardeşlerimizle 144 dönümlük alanda yekvücut oluyoruz.
Mescid-i Aksa’da akşam
ezanıyla birlikte su ve hurmayla oruçlar açılıyor. Arkasından akşam namazı.
Yatsı ezanıyla birlikte yatsı namazı, 20
rekat hatimle kılınan teravih namazı, aralarda “salât ü selam”lar. Kısa bir
uyku, sonra başlayan Kıyâmu’l-Leyl namazı, Sahur yeniyor ve arkasından ezanla
birlikte sabah namazı eda ediliyor.
Burak Mescidi o
muhteşem anın hatırasını taşıyor.
Kütüphanesi gençlerle dolu.
Osmanlı ve İslam yazmaları araştırıcılarını bekliyor. Kitap şifahaneleri
yorgun ve bitkin düşmüş ecdat yadigârı eserlere yeniden can veriyor. İtalya’da
eğitim almış restoratörler çalışıyor. Tek eksikleri geleneğe uygun cilt yapacak
mücellit yokluğu.
Filistinli
kardeşlerimiz evlerini ve sofralarını açıyor bize. “Türk kardeşlerim, buralar
taşıyla toprağıyla sizin. Buraları yalnız bırakmayın, bize destek olun, güç
verin!” diye adeta yalvarıyorlar. Sultan Abdülhamid Han, Recep Tayyip Erdoğan ve
Necmettin Erbakan isimlerini hayır ve gururla yad ediyorlar. Türkiye’deki sıcak siyaseti yakından
izlediklerine şahit oluyoruz. Kudüs’te Osmanlı Eserleri üzerine doktora yapmış
Dr. Nâcih Davud Bey, bize rehberlik yapıyor. Osmanlı eserlerini bıkmadan, usanmadan
zevkle tanıtıyor. Kütüphanede 50-60 kişilik bir grupla “Osmanlı’nın torunları…”
diyerek bizi tanıştırıyor. Kudüs’te çay içmek için oturduğumuz bir yerde
çaylarımızı içtikten sonra hesabı ödemek için davrandığımızda garsonun
“çaylarınızın hesabı ödendi “dediğinde şaşkınlıkla etrafa bakınıyoruz kim
ödeyebilir ki diye Türk olduğumuzu anlayan mekânın sahibi yanımıza gelerek “
çayların hesabını Abdülhamid Han ödedi” dediğinde düşünün yaşadığımız
şaşkınlığı ve hala yaşayan ecdadı ve hatırını. Hülasa; Filistin’de inanılmaz
bir krediye sahip olduğumuza şahitlik ediyoruz.
Biz Kudüs’ü ilk kıblemiz olarak sevdik, “Kudüs-ü
Şerif” olarak isimlendirdik. Gördük ki Kudüs’te yaşayan insanlar, ecdadımızın
sevgisini, hoşgörüsünü ve adaletini arıyor.
Kudüs; Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler
için önemli bir mekândır. “Müslümanlar için Mescid-i Aksa’da bulunan Kubbet-üs
Sahra, Yahudiler için Ağlama Duvarı, Hırstiyanlar için Doğuş Kilisesi kutsal
olup, bu üç din için büyük öneme haizdir.
Gökyüzüne en yakın şehir olarak nitelendirilen
Kudüs’te; Süleyman, Davut, İshak, Yakup peygamberler dâhil 200 peygamberin
mezarının burada bulunmaktadır. Hz. Yusuf’un kuyusu oradadır. Herhâlde bu
kutsal topraklara ayağı değmemiş peygamber yoktur. Hz. İsa’nın Kıyamet (Kamame)
Kilisesi’nde doğduğuna inanılıyor. Ağlama duvarına yakın bir yerde 10 emir
tabletlerinin bulunduğu ve saklandığı rivayet ediliyor. Bir diğer rivayete göre
de; İsa’nın çarmıha gerildiğinde akan kanlarından bir tas kanın Ahit
Sandığı’nda saklandığına inanılıyor. Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiği zaman Cuma
namazını Kıyamet Kilisesi’nin içinde değil, dışında kıldığını ve bu kıldığı
yere de Hz. Ömer Mescidinin inşa edildiğini biliyoruz. Kudüs, Osmanlılar
tarafından 1517’de fethedildi ve buraya “Lâilahe illâllah İbrahim Halilûllah”
kitabesi asıldı. Bütün dinlerden insanların, Filistin’de 400 yıl barış ve huzur
içinde yaşadığına dünya şahit oldu. Osmanlı, 1917’de Kudüs’ü teslim ederken,
kutsal mekânların zarar görmemesi için savaş yapmadan teslim ediyor. Osmanlı, Kudüs’ü
ve Filistin’i terk ederken ardında çok önemli izler bırakıyor. Mescitler,
çeşmeler, mezar taşları, sosyal yapılar hâlâ dimdik ayakta. Bunun yanında
Osmanlı dönemine ait 400 yazma eser ve 1 milyon belge Filistin arşivlerinde
bulunuyor. Ayrıca Mescid-i Aksa kütüphanesinde yüzlerce yazma eser ve yazma
eserlerin tamiri için kitap şifahanesi faaliyetlerini devam ettiriyor.
Her yönüyle önemli bu
coğrafyada bayramların bir başka olacağına inanıyorduk. Ve biliyorduk ki;
bayramlar ertelenemez. Bayram, ibadetlerden bir ibadet; bayram benden bana
gelen değil, bayram benden ötekine giden, benden sana giden bir yol.
Dolayısıyla erteleme hakkımız yok. Değiştirme hakkımız, küçümseme hakkımız hiç
yok.
Bayramlar, ikram ettiğimiz tebessüm ve hürmet
ile bizi bir yerden bir yere götürüyor. Yoksa ne bindiğimiz uçakların ne son
model otobüs ne de otomobillerin ruhumuzu bir yere götürme kapasitesi yok.
“Sıla-i rahim” sadece ana baba ziyareti ile
sınırlı değilmiş meğer. Unuttuğumuz ama unutmayan kardeşlerimiz ile birlikte
olmak, bayram sevincinin unutulmaz tatlarından bir tat idi. “Osmanlının
torunları…” diye dedemizin mirasını yedik oralarda. Bol bol Abdülhamid'e
Fatihalar okuduk. Osmanlının köhne zamanında bile oralara neler bıraktığını en
önemli toprak değil gönüller fethettiğini gördük. Fethedilmiş gönüllerin gönül
dostluğuna şahitlik ettik. Her bayramı ayrı bir gönül coğrafyasında gönül
dostlarıyla beraber gönül dolusu bayram yapmaya ne dersiniz sevgili dostlar?
Bayram, ne “Tatil!” demek ne de “Boş telaş!”.
“Bir yük…” hiç değil. Şükrünü eda edebileceğimiz tam bir nimet. Bizden sonraki
kuşağa da bunları aktarabiliriz. Emek verilmeden ne aile ne de değerler
yaşatılır.
Kudüs’te yaşayan insanların dün olduğu gibi
bugün de ecdadımızın sevgisini, barışını, hoşgörüsünü ve adaletini aramaktadır.
Ecdadımız terk ettiğinden beri oraları kan ve barut kokuları işgal ediyor.
İsrailliler tarafından Filistin’de yaşayan Müslümanları tecrit eden Utanç ve
Nefret Duvarı, yüzlerce kilometreyi bulmuş durumda. Berlin duvarı yıkılıyor ama
İsrail’in çektiği kin duvarları hâlâ ayakta duruyor. Sanki Filistin İsrail’in
kontrolünde açık bir hapishane gibi. Aksa’nın 10 kapısında İsrail askerleri
nöbet tutuyor. Sevinç ve hüzün birlikte
harmanlanıyor bu topraklarda. Yeşil
kimlik taşıyan ve yeşil plakalı otomobiller “sakıncalı” olarak Kudüs’e
giremiyorlar. İsra ve Mi’raç üssü ve ümmetin ortak mirası olan Kudüs’ü boynu
bükük bırakmamak amacıyla yaptığımız bu beş günlük ziyaret dolu dolu geçti.
Bayramları bayram bilerek, bayram kokusunda,
bayram tadında ve lezzetinde doyasıya yaşamak ve bir gün özgür Kudüs’te
buluşmak dileğiyle…
Yazı Ve Fotoğraf
Bekir Şahin