GARGARA MATATA

“Hakuna Matata”; Tanzanya, Kenya ve Zanzibar halklarının dilinde kullanılan ve “endişeye yer yok” anlamına gelen, global literatüre de aynen bu şekilde geçmiş bir deyimdir. Aynı zamanda şanssızlıkları da kırmak için kullanılan bir öğreti olarak, yazarın kendini çokça şanssız hissettiği bir dönemde rotasını önceden bildiği ama yeniden, en baştan tanıştığı Gargara Kamp’a kırmasıyla başlıyor bu hikâye.

Küçükkuyu ilçesinin Arıklı Köyü eteklerinde incir, dut, zeytin ağaçları ve palmiyelerle çevrili bir kamp alanı olan Gargara’nın hikayesi ise 2011 senesinde büyük şehirden kaçıp Ege sahillerine yerleşmeye karar veren Burçak ve Semra’ya dayanıyor. İsmi ise çok eski zamanlarda Bergama’ya bağlı antik bir tepe olan Gargaron’dan gelirken, kelime anlamının aynı zamanda Hellencede “kaynaşan kalabalık” olduğunu anlatıyorlar yazara. Sadece buradan bile kampçılık anlayışlarının mottosu ortaya çıkıyor.

Kendilerini glamping ile belediye kampçılığı arasına konumlandıran Gargara’da sabahları güneşin ilk ışıklarıyla başlayıp, dingin denizin berraklığına kendini bırakarak devam ediyor. İsteyenler sabah yürüyüşü olarak Arıklı Köyü ve muhteşem Assos sahilinin büyüleyici manzarasıyla görsel şölen yaşarken Gargara’da kahvaltı hazırlanmaya başlıyor bile. Burçak ve Semra’nın en çok dikkat ettiği konulardan biri de kamp alanında sunulan yemeklerin kalitesi. Kalite demişken, öyle füzyon mutfak, büyük tabaklar küçük porsiyonlardan filan bahsetmiyoruz tabii. Köylüden domates salatalık, kamp alanının içinde bulunan küçük bahçeden biberler, köy yumurtası, kendi salçaları, reçelleri ve bu bölgenin en kıymetlisi zeytinyağından söz ediyoruz. Bir de hepsinin en güzel eşlikçisi taze köy ekmeği elbette.

            Gargara ailesi için bir diğer önemli ayrıntı kamp alanının temizliği konusu oluyor. Kendileri de 10 ve 6 yaşındaki iki kızlarıyla kamp alanının içinde bulunan evlerinde yaşıyorlar. Haliyle, en çok altını çizdikleri nokta “burası bizim evimiz, dolayısıyla kızlarımızın sağlığına nasıl dikkat ediyorsak bizimle kısa da olsa bir ânı paylaşmaya gelenler için de kullandığımız temizlik malzemelerine ve genel düzene öylesine dikkat ediyoruz” oluyor. Denizden kamp alanına doğru baktığınızda sahiden de Gargara, arkadan yükselen Arıklı Köyü’nün dağı ve tepecikleri önünde doğayla kamufle oluyor adeta. Kamp alanı içinde en az şekilde plastik kullanımından geri dönüşüme, doğayla uyumlu renk seçimlerinden çamaşır suyu kullanmamaya kadar uzanan özen, bu on dönümlük arazide gönüllerin hakimiyetini kuruyor.

            Diğer kamp deneyimlerinden Gargara’yı ayıran diğer bir detay ise kimseyi rahatsız edecek sürekli bir müzik yayının yapılmıyor oluşu. Buraya gelenlerden istenen doğanın müziğine kulak vermeleri; kabuklarını çatlatana kadar öten çekirgelerden dalga sesine, rüzgârın ağaç dallarında bıraktığı hışırtıdan insanların ayaklarından çıkan yürüme sesleri Gargara’nın müzik repertuarını oluşturuyor.

            Çadır evler, karavanlar, kişilerin kendilerine ait çadırlarından farklı olarak Gargara aynı zamanda “asma çadır” konseptini uygulayan Türkiye’deki ilk kamp alanı. Tamamen Gargara ailesinin kendilerine ait özel tasarımları olan asma çadırlar, havadan birkaç santim yukarıda durarak kişilere aynı denizin üstünde dalgalar eşliğinde uyuyormuş hissini veriyor.

            Bolca deniz, güneş, sedir üzeri kitap okuma, köpekleri Omlet ve kedilerle oynama seanslarından sonra akşamüzeri ücretsiz olarak sunulan yoga dersine katılmak için kurulmuş, aynı zamanda masaj terapilerinin de uygulandığı platforma doğru zeytin ağaçları arasından yürüyoruz. Yogadan yumuşacık olmuş şekilde akşam yemeğini de hepbirlikte yedikten sonra artık kendimizi şezlonglara Samanyolu’nu izlemeye bırakma vakti. Herkese iyi seyirler J

            

Yazı Ve Fotoğraf
Doruk Conker ŞAHİN