Eskimeyen Bir Bayram Geleneği: Güdük Toplama

Başarakavak Konya’ya 35 km uzaklıkta yaklaşık 2000 nüfusluk küçük bir kasaba iken şimdi merkez Selçuklu ilçesine bağlı bir mahalleye dönüşmüştür. Bu mahalle asırlardır bir geleneği sürdürmekte: Güdük toplama… Geçen Ramazan Bayramı’nda sadece bu geleneği biraz daha araştırmak için ilk gün aynı zamanda köyüm olan Başarakavak’a gittim. Daha köyün girişinden itibaren ellerinde uzun çubuklarla dolaşan çocuklar göze çarpıyordu. Arabadan inip bir süre çocukları izledim, fotoğraflarını çekip sohbet ettim. Ancak çocukların çekingen tavırları bana pek bir şey katmamıştı. Yoluma devam ederken bu defa mahalleli kadınlarla karşılaştım. Bu geleneğin nasıl ortaya çıktığını öğrenmekte kararlıydım.

Güdük yalnızca un, tuz ve sudan yapılan bir tür yiyecek, son zamanlarda lezzetini arttırmak için yumurta ve yağ da ekleniyor. Her aile kendisi için güdük yapabileceği gibi birkaç aile de birleşerek ortak hazırlayabiliyorlar. Tabii bu herkese zamandan ve maddi açıdan kazandıran ekonomik bir yöntem. Hazırlanan güdükleri pişirebilmek için tandırlara ihtiyacınız var. Konya’nın pek çok köy ve kasabasında tandır denilince akla taş fırına benzer yerler geliyor ancak Başarakavak’ta tandırlar topraktan yere gömülmek suretiyle yapılmış fırınlardır. Köyde üç beş ailenin kullandığı ortak tandırlar bulunmakta ve ekmek yapımında olduğu gibi güdük yapımında da bu tandırları ortak kullanabilmektedirler. Güdükler genellikle, Ramazan Bayramı arifesinde ya da derin dondurucuların hayatımıza girmesi ile saklama koşullarının uygunluğundan dolayı daha önceden hazırlanmaktadır. Büyükçe leğenlerde yoğurulan hamurlardan küçük bezeler yapılır ve ortası delik küçük halkalar oluşturularak tandıra yapıştırılır. İyice gevreyince çıkarılır ve örme sepetlerin içinde saklanır. Daha önceleri yalnızca un ve sudan yapıldığı için gevrek halde uzunca bir süre dış ortamda saklanabilen bu yiyeceklerin içine yumurta ve yağın da eklenmesi ile hemen tüketilmesi mecburi hale gelmiştir.

Köy halkından bu geleneğin yalnızca Ramazan Bayramına özgü bir adet olduğunu öğreniyorum ancak kimse ne zaman ve nasıl başladığını bilmiyor. Bugün 70 – 80 yaşındaki teyzelerin söylediklerine göre bu âdeti büyükanne ve büyükbabalarından onlar da kendi ebeveynlerinden öğrenmişler. Önceleri bir çeşit şeker toplama âdetinin temeli olarak düşünüyordum ancak köyde güdük toplamanın yanı sıra köy odalarına konulan şekerlerden de şeker toplama âdetinin eskiden çok yaygın olduğunu öğreniyorum.

Güdüklerin içerisine konulan malzemelerin zamanla az da olsa değişikliğe uğramasına rağmen geleneğin nesilden nesile hiç değişmeden aktarıldığına şahit oluyorum. Yazımın en başında çocukların ellerinde büyükçe çubuklarla dolaştıklarından bahsetmiştim. Bunlar özenle seçilmiş temizlenmiş parlatılmış ve gerçekten yaklaşık iki metrelik çubuklardı. Daha on yıl öncesine kadar bu ağaç çubuklar kuşburnu dallarından yapılırmış fakat köylüler tüm kuşburnu ağaçlarını telef edince kavak ağacından yapmaya başlamışlar. Bu kadar büyük olmasının nedeni ise bir zekâ ürünü J; köy evlerinin altında ahır olduğu için evler iki katlıdır ve çocuklar bayram namazından hemen sonra çok erken bir saatte toplamaya başlarlar. Bundan dolayı evlerin kapılarını çalıp ev ahalisini bütünüyle rahatsız etmemek için çok uzun olan çubuklarını pencerelere hafifçe tıklatıyorlar. Evin sahibi ise aşağıya inmeden pencereden güdüğün ortasındaki delikten geçiriveriyor çocukların çubuklarına ve daha sonra çocuklar çubuklarını doldurup evin yolunu tutuyorlar. 

Eskiden çocukların sağlıklarını tehdit eden şekerli atıştırmalıklar yoktu. Acıktıkları zaman annelerinin ellerine tutuşturdukları yöresel yiyeceklerle idare ederlerdi. Bana göre bu gelenek çocuklara bayram sevinci yaşatmanın en güzel yolu… Bugünkü krakerler ve sağlıksız atıştırmalıklar onların gönüllerini alsa da birçok yöre de hala bu tarz gelenekler devam ettirilmektedir.

Yazı Ve Fotoğraf
Tuğba Hilal Kabakçı