
Rehberiniz laf arasında "evet biz
Vietnam’da köpek eti yeriz ama uğursuzluk getirdiğine inandığımız için sadece
ayın son haftasında" dediğinden beri "eee, biz ayın son haftasındayız
zaten, dün akşam yediğim o tadı ismi kadar tuhaf ekşi yahni...yoksa
yoksa?" sorularından ötürü zihniniz biraz karışmış da olabilir
elbette...ama sizi bugüne kadar hep internetten ya da Indochine filminden görüp de iç geçirdiğiniz
Ha Long Körfezi’nde bir gün bir gece sürecek bir gezdirecek tekneye adımınızı
atarken bunun ne ehemmiyeti olabilir ki?
Her efsanesinde mutlaka en az bir
ejderha geçen Vietnam’da, Ha Long da, “ejderhanın denize girdiği yer” anlamına
geliyormuş bu arada...Biz bir adacığın kıyısından gireceğimiz için sorun yok,
koskocaman denizi barış içinde paylaşabiliriz bence.
Ağzından ateşler saçan dragonun
kanatları misali açılmasa da artık, Ha Long Körfezi’nde nazlı kuğular gibi
sessizce seyreden teknelerin yelkenleri, kendinizi en azından Indochine
filmindeki o yakışıklı bahriyeli ya da Cathrine Denavue gibi hissetmeniz için yapmanız
gereken tek şey, limandan kalkan bir tekneye kapağı atmak. Teknede konaklamalı
ya da yaklaşık 4-5 saat süren günlük turlar da bulmak mümkün buradan. Yine de
sayısı üç bini bulduğu söylenen adacıkla, yüzer balıkçı köyleri ile süslü bu
dünya harikası körfezi ağız tadıyla gezmek için en az iki güne ihtiyaç olduğunu
da söylemeliyim. ( Yanınıza mayo almayı unutmadığınızı umuyorum:)
Sonrası, üst güvertede stratejik bir
şezlong bulup, buz gibi Bia Hoi’nizden yudumlayarak gözünüzün önünden akıp
giden manzarayı bir kaleydoskoptan bakıyormuş gibi izlemek...Gerçi sürekli daha
iyi bir fotoğraf peşinde olan bazı şaşkınların bu huzuru yakalaması hayli güç
oluyor, biliyorum.
İçinden tek kişilik bir kano ile
geçtiğiniz bir mağaranın ardında, dışarıdan bakıldığında masif bir kaya kütlesi
gibi duran bir adacığın içinde dairesel bir denizcik sakladığını keşfetmek, bu
iç denizciğin göğe doğru yükselen kaya duvarlarında neşe ile oynaşan şempanze
ailelerini izlemek ya da dolunayın adacıklar arasından ışık oyunları oynadığı
bir gecede, kamaranızın penceresinden suyun şıpırtısını dinleyerek uykuya
dalmak...Hangisi daha güzel, karar size kalmış.
Yazı Ve Fotoğraf
Selim ÇOKUĞRAŞ