
Varılacak yerden öte, gittiğin
yolun tadını da çıkarmak…
Ne zamandır aklımdaydı…
Hızlı akan yaşama inat, yavaşça derelerin üzerinden, vadilerden, köylerden,
harika manzaraların içinden geçerken, başka yaşamlara da şahit olabileceğim bir
tren yolculuğunu içime sindire sindire, hissederek yapmak… Çok beğeni alacak o
tek fotoğrafı çekme güdüsü yerine, anı yaşamak ve ıskalamama isteği ile yola
çıkmak…
Üniversite öğrencisi
olduğum zamanlardı. Haydarpaşa’dan Mavi Trene binip Ankara’ya gitmek büyüleyici
bir seyahatti benim için. Trenin raylardan ilerlerken çıkardığı ses, insan ve
doğa manzaraları, insanın içindeki şairi çıkarıyordu adeta. Ya da bir şiir
yaşıyor gibi hissediyordum. Yıllar geçti ve bizler günün modasına uymak zorunda
kaldık. Daha hızlı ulaşım araçları, daha lüks, daha konfor derken bir baktık ki
trenlerimizi unuttuk. Üstüne altyapı çalışmaları eklenince de Haydarpaşa ve
tren, renkli bir anı olarak kaldı belleklerimizde. Kısaca tren yolculuğuna
karşı müthiş bir özlem duyarken, bir türlü bu yolculuğa zaman ayıramıyordum.
Son zamanlarda sosyal medyada büyüleyici doğu ekspresi fotoğrafları sıkça
paylaşılmaya başlayınca zamanın yaklaştığını düşünmeye başladım. Arkadaşımdan
gelen Doğu ekspresi yolculuğu teklifine bir an bile hayır demeyi düşünmedim. Arkadaşımın
doğum gününde, doğduğu topraklardan geçecek olan trenle yapılacak olan bu yolculuğun
manevi ve duygusal bir yönü de olacaktı.
İşte bu duygularla
başladı Doğu Ekspresi gezi planlarımız. Trene bilet bulma hayallerimiz, son
dönem oluşan yoğun talep yüzünden tam suya düşmüştü ki imdadımıza Kars’a butik
turlar düzenleyen tur firmaları yetişti. Bizi hızlı trenle İstanbul’dan
Ankara’ya götürecek, Ankara’dan da Doğu Ekspresi ile Kars’a seyahat ettirecek,
Kars tren istasyonundan karşılayarak otele yerleştirecek, iki gün boyunca da
Kars ve çevresini gezdirerek uçakla İstanbul’a döndürecek bir paket turu satın
aldık.
Yolculuğumuz Pendik
tren garında başladı. Henüz Haydarpaşa- Pendik arası altyapı çalışmaları devam
ettiğinden şimdilik Ankara Yüksek Hızlı Trenlerinin kalkış noktası burası.
09.25’de başlayan yolculuğumuz konforlu ve hızlı bir şekilde dört buçuk saat
sonra Ankara’da sonlandı. Ankara’da devam eden altyapı çalışmaları sebebiyle
Doğu Ekspresi Kırıkkale’ye yakın Irmak istasyonundan kalkıyor. Saat 18.00’de
Ankara Gar önünden kalkan otobüslerle saat 19.20’de Irmak’tan kalkacak olan
trene doğru yola çıkıyoruz. Oysa on sene önce Haydarpaşa’dan direkt
binebiliyorduk Doğu Ekspresine diye biraz hayıflanıyoruz, biraz da bitince
güzel olacak diye umutlanıyoruz.
24 saat yuvamız olacak
yataklı vagonlara yerleşiyoruz. Tertemiz çarşaflar, içinde küçük ikramların
bulunduğu bir mini buzdolabı ve size özel bir yolculuk deneyimi yaşayacağınız,
büyülü diyarlara açılan bir pencere. Bir gezgin daha ne isteyebilir ki…
Kırıkkale ‘den başlayan
yolculuk akşam ve gece boyunca Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars olarak devam ediyor. Ocak ayında,
Sivas’tan Erzincan’a yaklaşırken gün ağarmaya başlıyor ve Erzurum’dan Kars’a
doğru tekrar kararıyor. Gündüz ayrı, gece ayrı manzaralar ve deneyimler sunuyor
yolculuk.
Gece tüm ışıkları
söndürüp pencere kenarına doğru uzanarak karanlıkta akıp giden karlı
manzaraları, dereleri, ırmakları, vadileri, dağları ve virajlarda kıvrılan
lokomotifi izlemek harika. İnsanın içine doğru yaptığı bir yolculuk, sonucu
adeta terapi gibi iyileştirici ve huzur verici…
Vagon vagon geziyor,
diğer kompartımandaki yaşamlara tanık oluyoruz. bizler gibi gezginler, fotoğraf
sevdalıları, tren yolculuğunu sosyal medya fenomenine dönüştürmek isteyenler,
yolculuğun tadını çıkaran genç ve yaşlılar, bir de yıllardır bu yolculuğu
yaşadıkları yere gitmek için yapmak zorunda olan yöre insanları. Bu son
furya yöre insanının bilet almasını
zorlaştırdığı için biraz mutsuzlar ama Doğu Ekspresinin parıltılı ve renkli
günlerine yeniden dönmüş olmasından ötürü yüzler gülüyor. Hepimizin ortak
buluşma noktası yemekli vagon. Eskisi
gibi gerçekten gurme lezzetlerin olduğu bir hizmet sunulmasa da güler yüzlü ve
yardımsever personeli ile yemekli vagon yüzümüzü güldürüyor. Çaylar, kahveler
ve yemekler eşliğinde her iki tarafı da görebildiğimiz panaromik camlardan
sohbetin ve manzaranın tadını çıkarıyoruz.
Çok uzun diye
düşündüğümüz 24 saat süren yolculuk bir nefeste bitiyor adeta. Oysa biz karlı,
ırmaklı ülke manzaralarına, sohbete doyamamıştık ama olsun, yoğun bir Kars
gezisi bizi bekliyor.
Kars Anadolu’nun en
eski yerleşim yerlerinden bir tanesi. Paleolitik (kaba taş) ve neolitik (cilalı
taş) devirlerinden bu yana önemli yerleşim ve medeniyetlerin merkezinde yer
alıyor.
Sabah ilk işimiz Ani Antik
Kentine yolculuk… Kars’ın merkezine 42 km uzaklıkta yer alan Ocaklı Köyü
sınırları içerisinde bulunan Ani Tarihi Kenti, savunması kolay coğrafyası
sebebiyle binlerce yıldır çeşitli medeniyetlere misafirlik yapmış bir yer.
Tarık Akan’ın rol aldığı “Deli Deli Olma” isimli filmin ilk sahnesi buradan
başlıyor, at arabalarının kalıntıların yanında ilerlerkenki o sahne gözlerimin
önünde. Halen ayakta kalan ihtişamlı
surları, Ani Katedrali, Ebu’l Manucehr Camii, Ateşgede (ateş tapınağı) gibi
tarihi eserleri barındırıyor. Ani Harabelerinde keskin vadi ve tepelerin
oluşturduğu harika bir coğrafyanın içinde tarihi kalıntılarda geçmişi yaşamak
harika bir duygu, bitsin istemiyor insan ama hava çok soğuk ve zaman
kısıtlı. Daha Kars’ın merkezi gezilecek.
Ani Antik Kenti biraz ihmal edilmiş gibi geliyor bize, yapıların üstünde
koruyucu bir çatı örtüsü olmaması yıkımı hızlandırmış, arkeolojik bir çalışma
olmaması sebebiyle kent kaderine terk edilmiş gibi. Buraya Kars’ın merkezinden
bir toplu taşım aracı olmaması da üzücü.
Kars’ın merkezini,
50-60 senelik Rus işgalinin etkisi şekillendiriyor. Öncelikle, Rusların
Katedral olarak inşa ettiği işgalin ardından Camiiye çevrilen Fethiye Camiini
ziyaret ediyoruz. Orijinalinde bulunan, tipik Slav mimarisini yansıtan soğan
kubbeler kaldırılmış olsa da bu yapıya görmek güzel. Izgara tipi kent planı;
yörenin mevsim şartlarına uygun olarak inşa edilmiş genelde tek katlı, bazen
iki katlı, nadiren üç katlı Baltık mimarisi izleri taşıyan yapıların
oluşturduğu doku, büyük şehirlerde sıkışmış ve bunalmış olan bizleri
rahatlatıyor. Kars’ın Geniş kaldırım ve yollardan yürüyerek, mimarinin, kent
dokusunun ve yöresel ürünler satılan dükkanların, farklı insan manzaralarının
tadını çıkararak kaleye doğru yürüyoruz. Kente hakim noktada bulunan kaleye on
beş dakikalık bir yürüyüşle ulaştıktan sonra kenti bir de yukarıdan izliyoruz.
Kaleden aşağı inerken Havariler Kilisesi, Evliya Camii, tarihi köprüyü ziyaret
ediyor, Namık Kemal Evinde sıcacık yanan bir sobanın eşliğinde Aşıkların
atışmasını izledikten sonra otelimize geri dönüyoruz.
Ertesi sabaha Gravyer
ve Kars kaşarının geleneksel yöntemlerle üretildiği eski adı ile Büyük Zavotlar
yeni adı ile Boğatepe köyüne gidiyoruz. Burada misafirperver bir köy evinde
yöresel ürünlerden hazırlanmış kahvaltımızı yaptıktan sonra Peynir Müzesini gezip
peynir yapımı hakkında bilgi alıyoruz. Rus işgali döneminde, İsviçreli Gravyer üreticisi David Moser 2200
rakımlı bu köyün florasının süt ve süt ürünleri için harika bir yer olduğunu
görerek ilk işletmeyi açıyor. Rusya’da savaş karşıtı oldukları için Kars’a sürgün
edilen Malakanlar üretimi devam ettiriyor. Kars’ın tekrar geri alınması ile
başka ülkelere göçen Malakanlardan sonra Terekeme ve Karapapak diye
adlandırılan Türkler, Tiflis’ten gelerek bu üretimi günümüze kadar geleneksel
yöntemlerle devam ettiriyorlar. Zavot köyünde köy hayatına ve geleneksel
üretime tanık olmak çok güzeldi... Yerel ürünlerin tadına baktıktan sonra bu
ürünlerden alışveriş yapıp donmuş olan Çıldır gölüne doğru yola çıkıyoruz.
Çıldır gölü yaklaşık
1950 metre yükseklikte bulunan, en derin noktası 42 metre olan Doğu Anadolu’nun
en büyük tatlı su ve ikinci büyük gölü ünvanını taşımakta. Kışın donan göl,
eşsiz manzarasının yanında, gezginlere göl üzerinde yürüme, kızağa binme,
donmuş gölde balık avlama gibi unutulmaz anlar yaşatan etkinlikler sunmakta. Çıldır
gölünde sonsuzluk ve huzuru hissederek, kah çocuklar gibi göl üzerinde
oynayarak, kah kızakla gezerek günün tadını çıkarıyoruz ama dönüş vakti
yaklaşıyor. Üzülerek bu büyülü mekanı da ardımızda bırakarak akşam İstanbul’a gidecek
olan uçağımıza binmek üzere Havalimanına doğru yola çıkıyoruz
Hiç bitmesin
istediğimiz bu gezi, İstanbul’a dönüş uçağında yaşadıklarımızın dili
damağımızda, bakışlarımız bulutlara takılarak sonlanıyor. Güzel memleketimizin,
güzel yerlerini görmenin hazzı ve o hikayenin içinde olmanın huzuru tüm
benliğimizi kaplıyor.
Varılacak yerden
öte, gittiğimiz yolun tadını
çıkarıyoruz.
Yazı Ve Fotoğraf
Oğuzhan İMAMOĞLU