Curcuna’ nın Tam Karşılığı: Kahire

Uzaklar çağırınca gitmek gerek

 

      Beynim dingildiyor, gözüm seyriyor, kendimi tuhaf hissediyorum. Çünkü Kahire’deyim. Burası böyle bir yer. Gözümün gördüğü kulağımın duyduğu her şey bir başka geliyor. Üstüne üstlük Mısırlıların tavırları burayı tam bir curcuna merkezi yapıyor.

 

     Ayrıntılara girmeden önce izin verirseniz serüvenin başına dönelim.

     Mısır’ı, Kahire’yi ve daha da önemlisi Giza’da bulunan Piramitleri görmeyi hangimiz istemez ki? Köşe Bucak Dünya’yı gezerken zaman zaman uçakla Kahire’nin üzerinden geçiyordum. Belki görürüm diye her seferinde uçağın penceresinden sünmeme rağmen uzaydan bile görüldüğü söylenen piramitleri bir türlü göremiyordum. Üzüntü içersinde tüh tühlerim cık cıklarıma karışıyor, bir daha ki sefere inşallah diyordum. Nihayet bir dahaki sefer geldi ve kendimi Kahire semalarında buluyorum. Fakat bu kez uçağın penceresinden piramitleri görmek için sünüş denemeleri yapmadım. Çünkü bizzat piramitleri görmeye geldim.

 

     Kahire hep bir toz bulutu ardına gizlenir durur. Üstünden sarı bir toz bulutu hiç eksik olmaz. Gidin bakın hâlâ oradadır o toz bulutu. O gün de öyleydi, uçağımız Kahire’ye inmek için alçalırken, toprak rengi dev bir şehir tarafından yutuluyor gibiydik. İniş esnasında kâh çöle yansıyan uçağın gölgesine bakıyor kâh elinde kınası ile gazete okuyan kızın ellerine bakıyordum.

 

     Bir sürü teferruat formalite form morm ve pasaport işleminin ardından havalimanından çıkmak için alelâcele kapıya yönelmişken, nerede olduğumu ve nereye gittiğimi unutturacak birini gördüm, Nancy Ajram. Siz şimdi “Bu da kim?” dersiniz, haklısınız. Tanıyıncaya kadar ben de öyle diyordum ve benim için de sıradan biriydi. Tanıdıktan sonra ve müziklerini dinledikten sonra hayran kitlesinde yer aldık. Aradan yıllar geçti müziğini dinlemeye ve hayranlığını büyütmeye devam ettik, derken şimdi karşımda duruyor. Yani anlayacağınız Arap âleminde çok popüler bir sanatçı. Ayaküstü hoş beşin ardından o Dubai’ye ben piramitlere doğru yola çıktık.

 

       Curcuna tam da bu noktada başladı. Trafik allak bullak, limuzinlerin yanında eşek arabaları, kuralsız bol kornalı, milyon araçlık, kâh dar kâh modern yollarda akmaya çalışan trafik… Sağımızda 5000 yıllık bir bina solumuzda modern milton oteli. Bunun soku üzerimizdeyken Yolun ortasında 15 metrelik bir firavun heykelinin heybetli bakışı. “N’oluyo layn neresi burası, nasıl bir yere düştük?” demek geçiyor içimden, ama susuyorum. Hiç böyle hayal etmemiştim Kahire’yi.

 

      Bir süre sonra gözüm alışıyor. Gene de zaman zaman karşıma çıkan binalar, durumlar ve görüntüler artçı şoklar yaşamama sebep oluyor. Mesela şu gecekondu görünümündeki gökdelen. Bir bina neden böyle karmaşık yapılır ve böyle bir binada ne cesaret oturulur çözemiyorum.

 

     Selahattin Mahallesi beni 1001 Gece Masallarına götürüyor. Bu mahalle Simbat’ın Alaaddin’in yaşadığı zamanlardaki kubbeli evleri, sarayları andırıyor. Durun bir saniye ne andırması tıpkısının aynısı. Hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş bu mahalle ve Kahire’nin yarısı böyle mahallelerden oluşuyor. Mahallede gezerken zamanda binlerce yıl geriye gitmiş gibi oluyorsunuz ve sanki köşeden Simbat çıkıverecek ve “Ehleyn yabancı gemimi İskenderiye limanına park ettim de…” deyiverecekmiş gibi oluyor. Tuhaftır bu mahalle halkı da o devirden kalmış izlenimi veriyor. Mumyalıymışlar da dolunayda canlanıp üç vakte kadar geri öleceklermiş gibi dolaşıyorlar sokaklarda. Ya da ben aklımı kaçırıyorum. En iyisi mi çıkmalı bu mahalleden daha Piramitlere gidilecek.

      Taksici, papirüsçü, parfümcü ocu bucu fark etmez. Sizin yabancı olduğunuzu anladılar mı başlıyorlar çekiştirmeye. “Çekiştirme be kardeşim!” demeniz onlar için bir şey ifade etmiyor. Ya sattıkları şeyden alacaksın, ya taksilerine bineceksin. Olmadı seni diğer ekibe havale ediyorlar kaş ile göz arasında soyulmuş oluyorsunuz. Bir de bakmışınız cüzdanınız çoktan mumyalanıp tarihteki yerini almış. O yüzden birinci kural Mısır’da kesinlikle dikkatli olmak gerekiyor. Ayaküstü fast soygun konusunda liderlik Mısırlıların haberiniz ola.

 

      Nüfusu 20 milyona yaklaşan Kahire’nin tam ortasından Nil Nehri geçiyor. Tam bir metropol olan şehirde her şey turizm için kullanılıyor. Nil de buna dahil. Tüm oteller (tüm dedikse önemli bol yıldızlı olanlarının çoğu) Nil kıyısında, restoranlar ve Nil üzerinde dansözlü tekne turları. Afrika ülkeleri içerisinde Nil’in nimetlerinden en çok yararlanan ülke Mısır. Nil Kahire’nin ziyneti.

 

      Ha nerede kalmıştık? Giderseniz El Hasan Camii’ni ve hemen yanındaki Kapalı Çarşıyı gezmelisiniz. Otantik bir hava esiyor o civarda. Alışveriş içinde uygun yerler. Bir şey alırken pazarlık şart. Tıpkı Türkiye’deki gibi, bir malı söyledikleri fiyatın üçte birine alabiliyorsunuz. Bizde de turiste öyle yapılıyor ya. Çarşı civarında kafeler yorgunluk atmak için uygun yerler.

 

       Kahire’de nereye giderseniz gidin, birkaç şey sizin peşinizi asla bırakmayacaktır. İlki baktığınız her yer sarı bir toz bulutunun ardına gizlenmiş olacak, ikincisi çekiştirilip duracaksınız, üç curcuna…

 

       Bilirsiniz Eski Mısır’da Papirüs bitkisinden kağıt yapıp üzerine hiyografi (resimli yazı) ile yazarlarmış. Bugün de bir çok işyerinde Workshop (yapılış gösterisi) olarak Papirüsten kağıt yapılıyor ve dilerseniz üstüne hiyografi ile isminiz yazılıp size veriliyor. Tabiî ki ücreti karşılığında. Ben de bir tane edindim. Mesala Kuş ‘a’ harfine denk geliyor. Aslan, fil yılan falan da var. İsmini Papirüsün üstüne altın yaldızlı bir kalemle yazıyorlar, çok fiyakalı bir şey oluyor. Sonra da getirip çerçeveletiyorsun, evin Mısır tapınağına dönüyor. Tövbe tövbe…

 

      Bir de karşınıza mutlaka  parfümcü çıkıyor. İçeriye girdiniz mi bir şey almadan çıkabilmeniz mucize. Önce kendinizi kral ya da kraliçe gibi hissettiriyorlar. İzzet ikram egzantiring showlar. Eski Mısırı andıran koku isimleri ve mistik kokular. Nefertiti’nin parfümü, Cleopatra’nın banyo losyonuydu derken iş sadede getiriliyor. Bir şey almanız için baskı yapılıyor, diretirseniz işkence daha da direnirseniz topyekun ortadan kaldırılıyorsunuz. Yani muhtemelen öyledir, çünkü ben işkence kısmında pes ettim. Ne yaparsın burası Kahire, buradan çıkış yok. Şöyle ki tüm devlet bütçeyi turistler üzerine yapmış. Sanki talimat verilmiş ‘turistin donuna kadar almadan ülkesine yolamayın.’ Aslına bakarsanız Kahire ucuz bir yer. Yeme içme konaklama taksi vs. ama yabancı olunca bu fiyatlar on katına çıkarıldığı için biraz tuzlu geliyor insana. Velhasıl işte böyle.

 

      Bu arada size Mısır’ın tarihinden ve Piramitlerin yapılış hikâyelerinden falan bahsetmek isterdim, ama işin içinden çıkamadım. Yedi bin yıllık bir tarih nasıl özetlenir bilemiyorum. Piramitlerin nasıl yapıldığı ile ilgili bildiğim şeyler ise sizin bildiklerinizle sınırlı. Yüz binlerce köle çalıştırılarak yapılan gizemli kral mezarları. En büyük üçünün ismi Keops, Kefren ve Mikerenos. Bir de Sfenks var, onları koruyor. Ve fakat Mısır genelinde irili ufaklı binlerce piramit var. Özellikle Luxor bölgesinde ve krallar vadisinde. Piramitlerin bugün bile sırlarının çözülememiş yönleri var. Her biri 2,5 ton ağırlığındaki kaya blokların nasıl olup da yüzlerce metre yukarıya yerleştirilebildiği gibi…

 

      Piramitlerin bulunduğu Giza bölgesi Kahire’nin 20 km kadar dışında. Gerçi şuan şehirle bitişik duruma gelmiş. Curcuna ve telaş içerisinde Kahire’yi köşe bucak gezerken, binalar arasından birden Piramitlerin siluetini gördüm. Gözümü ayıramadığım bu ihtişamlı görüntü karşısında hayranlığımı gizleyemiyor, binalar ardından bir görünüp bir kaybolan Piramitleri takip etmeye çalışıyorum.

 

      Nihayet Giza bölgesine ulaşıyorum. Hatırı sayılır bir bedel ödeyerek Piramitlerin bulunduğu bölgeye ayak basıyorum. İşte Keops, Kefren ve Mikerenos karşımda. Bir de Sfenks tabii. Aklım bir karış havada oradan oraya heyecanla koşuşturuyorum. Bu arada kulağımda ‘Fulus,fulus,fulus’ sözleri yankılanıyor. Yani para para. Meğerse birileri benden çeşitli sebeplerle para istiyormuş, ben de çıkartıp veriyormuşum. Dedim ya aklım bir karış havada diye. Deveyle fotoğraf çekilecek para, Piramit içine girilecek para, üstüne çıkılacak para, sağa dönülecek para, fotoğraf çekilecek para. Hemen aklımı başıma alıyorum ve “girişte verdik ya kardeşim” diye çıkışıyorum. Yanımdaki rehber “Hişt aman ses etme burası mafyanın elinde, istediklerini ver gitsin” diye uyarıyor. Ona da çıkışıyorum “Ortak mı çalışıyorsunuz lan siz. ne mafyası?” Gezinin bu dakikadan sonrası sinir harbi ile geçiyor. Türlü bahanelerle para sızdırmaya çalışanlara direniyorum. Sonunda pes ediyorlar da rahat bir nefes alıyorum. Dünyanın yedi harikasından biri olmayı fazlası ile hak eden Piramitleri görmüş olmanın mutluluğuyla Giza’dan ayrılıyorum

 

 

 

 

       Mısır’ı Kahire’yi gördüm diyebilmeniz için yüzlerce kez gitmiş olmanız ya da yıllarca orada yaşamış olmanız gerekir. Öyle ki saniyede bir dekor değişiyor ve başka bir oyun sahneleniyor, hem de binlerce yıldır. Ben sadece aynı anda her köşede sahnelenen oyunlardan birkaçını seyretme imkânı buldum.

       Kahire’ye giderseniz sarı bir toz bulutuyla saklı yüzüyle karşılayacağı muhakkak. Ama hangi yüzü ile uğurlayacağı meçhul…

 

 

 

YOLA ÇIKMADAN ÖNCE  (Kutucuk)

 

  Eğer dünya üzerinde bir yöne ve yere doğru yolculuğa çıkmaya karar vermişseniz, öncesinde yapacağınız hazırlıklar sizin daha keyifli bir seyahat geçirmenizi sağlayacaktır. Bu hazırlıklar listesi çok uzun olabilir. Ama en önemli bazıları şunlardır.

 

·       Öncelikle gideceğiniz ülke ile ilgili mümkün olduğunca çok bilgi edinmelisiniz. Tarihi, kültürü, iklimi vs.

·        

 

·       Gideceğiniz ülke şartlarına göre hazırlığınızı yapmalısınız. Aşı olmanız gerekiyorsa olmalı yanınıza almanız gereken ilaçlar varsa almalısınız. O bölge iklim şartlarına göre kıyafet seçmelisiniz.

·        

 

·       Gideceğiniz yer ile ilgili bütün vize ve bilet işlemlerinizin halledilmiş olması da size kolaylık sağlayacaktır.

·        

 

·       Yanınıza çok fazla eşya almayıp ve bavulunuzun mümkün olduğunca hafif kalmasını sağlayın ki rahat bir yolculuk olsun.

·       Yanınızda bulunması halinde işinizi kolaylaştıracak hatta bazen hayati önem taşıyan şeyler de vardır. Mesela pasaportunuzun fotokopisi. Araç kiralamanız gerekebilir diye uluslararası ehliyet. Paranız için kuşak. Rahat bir ayakkabı. Çalar saat. Size yardımcı olanlara vermek üzere küçük hediyeler. Kalem, pil, CD çalar, fatoğraf makinası, kamera, yağmurluk vb. şeyler seyahat esnasında bazen çok önemli olurlar.

 

·        En önemli hazırlık ise kendi içinizde olmalıdır. Öncelikle gezgin ruhuna sahip olmalısınız. Bilmelisiniz ki gezilerde bazen aksilikler çıkar. Zorluklar ve hastalıklarla karşılaşabilirsiniz. Her an soyulabilir ya da aldatılabilirsiniz. İklim ve saat farkı sorun yaşatabilir. Ama unutmayın ki geriye sadece anılar ve tecrübe kalır.

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami Palaz