Bir Mistik Seremoninin Ardından…

Mozart’ın Turkish March’ını mırıldanırken gözlerim mistik müzik festivalinin afişine takıldı. kendi kendime “bu yıl kesin hepsine gitmeliyim”dedim Öyle ya, önceki yıllar hiç gitmemiş ya da gidememiş, her seferinde de pişman olmuştum. Hep bir sonraki seneye ertelenen niyetimi bu yıl kesin bozmalıydım. 9 günlük bir müzik ziyafeti beni bekliyordu.


9. Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali’nden bahsediyorum. Bence 9 yıldır Konya’nın en güzel etkinliklerinden biri. İlk yıllarda pek ilgi görmemiş olsa da Konya İl Kültür Müdürlüğü’nün gayretli çabalarıyla bugüne gelebilmiş ve muhteşem bir hale gelmiş. Düşünün 9 yıldır şehrinizde düzenlenen bu etkinlikte son gün Türkiye’den tasavvuf müziğine ait olmak üzere 9 farklı müzik kültürünü görme fırsatı elde ediyorsunuz. Bu da demek oluyor ki Konya 9 yıldır 80’den fazla müzik kültürüne ev sahipliği yapmış hem de bir festival tadında. 2004 yılından bu yana düzenlen bu müzik şölenine ilk zamanlarda Konya Ticaret Odası ev sahipliği yapıyormuş. Son 4 yıldır ise Mevlâna Kültür Merkezi’nde düzenleniyor ve her yıl son gün tasavvuf müziği ve sema ayin-i şerifi icra ediliyor.


Bu güne kadar festivale gelen birkaç ülkenin adını anacak olursak; Sudan, Amerika, Kazakistan, Rusya, İran, Endonezya, Yunanistan, Bulgaristan, Tayvan, Mali, Fas, Tibet ve daha bir sürü ülke. Bu yılın programında ise sırasıyla yer alan ülkelere gelince; İran, Bulgaristan, Afganistan, Çek Cumhuriyeti, Moritanya, Çin/Uygur Türkleri, Gürcistan, Hindistan ve Türkiye. Gördüğünüz gibi internetten dahi müziklerine ve müzik kültürlerine zor ulaşılabilecek ülkeleri şehrimize ağırlamışız, halen de ağırlıyoruz. Şehre ve şehrin kültürüne yeni ve güzel manevi şeyler kazandırmışız. Festivale gelmeyenler gerçekten çok şey kaybetti. Festivaldeki grupları canlı dinlemek isteseniz böyle bir fırsatı yakalamak için 8 farklı ülkeyi gezmeniz gerekecek.



Müzik grupları ve ülkelere değinecek olursak; 22 Eylül’de başlayan festivalde ilk sahne alan ülke İran ve ilk sanatçı Sima Bina’ydı. Horasan’da dünyaya gelen Sima Bina, İran’ın en ünlü klasik müzik üstatlarından ders almış. Sesine öylesine hâkim ki dinlerken sıkılmak gibi bir şey söz konusu değil. Yanındaki saz arkadaşlarının ustalığını da yabana atmamak lazım elbette. Dutar, kemançe ve barbat çalan sanatçıların bazılarını solo olarak da dinleme şansına eriştik. Her şeyiyle güzel ve beklediğimden çok fazla şey bularak ilk günü bitirdik.


İkinci gün sırada Bulgaristan vardı. Grubun ismi Le Mystere des Voix Bulgares. Türkçesi Bulgar Seslerin Gizemi. Gerçekten de ismiyle müsemma bir grup. Herhangi bir müzik aleti kullanmayan, takriben 30 ila 70 yaş arası yaklaşık 25 bayan ve 2 erkek sanatçıdan oluşan bu grubu dinlemenin verdiği zevki gerçekten tarif edemem. Grup 1952 yılında Bulgaristan Radyosu Halk Müziği Topluluğu bünyesinde kurulmuş ve o günden bu yana büyüyerek ve gelişerek devam etmiş. Bugüne kadar 1000’i aşkın konser vermişler ve bir sürü ödül almışlar. Gruptan bazıları tiz sesler verirken bazıları bas sesler veriyor, aynı sırada şarkı söyleyen sanatçılara da fon müziği oluşturuyorlar. Müziklerinin genel tarzı bu şekilde. Birbirini bir makinanın çarkları gibi tamamlayan bu sanatçıları dinlemenin verdiği keyif tarifsizdi…



Üçüncü gün Afganistan’dan Üstad Ghulam Hussain ve Faqeer Hassan vardı, maalesef gidemedim. Dördüncü günde ise, sırada Çek Cumhuriyeti vardı. Schola Gregoriana Pragensis yani Prag Gregoryen Okulu bize Gregoryen İlahiler söyledi. 1987 yılında David Eben tarafından kurulan topluluk, ilk iki yıl sadece ayinlerde yer almalarına izin veren kısıtlamanın kalkmasıyla çok sayıda albüm yayınlamış, ödüller almış ve dünyanın her yerinde konserler vermiş. Katolik kiliseleri ve manastırlarda söylenen Gregoryen İlahiler bir “yaradana yakarış” olarak nitelendiriliyor. Tıpkı Bulgaristan ekibi gibi enstrümansız bir şekilde ilahi söyleyen bu grubu dinlerken kendinizi bazen uzaklara dalmış bulabiliyorsunuz. Çünkü hangi dinde olursa olsun yaratıcıya ve peygamberlerine yapılmış müzikler hep sizi o mistik dünyanın tam ortasına çekiyor.



Sırada beşinci gün ve Moritanya var.  Kuzey Batı Afrika’da “Griot (Grio)” lar tarihçilik ve şairlik yapan, övgü şarkıları söyleyen ve genellikle grio ailelerden yetişen gezgin müzisyenlere “İggawin” denilmekteymiş ve Hz. Muhammed’e ve mutasavvıf velîlere övgü temalı şarkılar, iggawin repertuarının önemli kısmını oluşturuyormuş. Ne yalan söyleyeyim ön araştırmayla gittiğim akşam beni bekleyen şeyin bu denli güzel olacağını tahmin etmemiştim. Grubun solisti Coumbane mint Ely Warakane’nin baştan sonra bizlere verdiği o eşsiz müzik dinletisinden mi bahsetmeli yoksa ardin, tidinit ve tbel denilen enstrümanların duygu yüklü seslerinden mi bahsetmeli emin değilim. Allah’a ve Hz. Muhammed’e bir övgü ve yakarış tarzında olan bu müziğin ismine ise “Azawan” denilmekteymiş. Önceki günler gibi ruhani ve mistik dünyaya sizi alıp götüren bu gün de oldukça etkileyiciydi. Her parça sonrasında alkışlarımıza “şukran”, “mersi” ve “teşekkürler” şeklinde karşılık veren Coumbane mint Ely Warakane’nin performansı ve sempatik tavırları gerçekten görülmeye değerdi.



27 Eylül Perşembe akşamı yani festivalin 6. Günü bizi Çin’den Uygur Türkleri bekliyordu. Sanubar Tursun öncülüğünde kurulan Sanubar Topluluğu bize dutar, satar ve tanbur isimli müzik aletleriyle Uygur Mugam Müziği icra ettiler. Grubun solisti Sanubar Tursun’a iki kardeşi Hasan Can Tursun ve Hüseyin Can Tursun ile Mecid Yunus eşlik ediyor. Bu akşam benim dikkatimi çeken şey grubun diğer grupların aksine çalmaya ve söylemeye başladıktan sonra en az 15-20 dakika aralıksız devam etmeleriydi. Hiç es vermeden devam etmelerinin sebebi ise mugam müziğinin 3 bölümden oluşmasıymış. “Çangnâme - Çengnâme” adı verilen ilk bölüm serbest ve sazsız bir kısımla başlayıp, ritmik kısımlarla devam ediyor. Daha sonra “Destân” denilen ikinci bölüme geçiliyor ve bu bölümde önemli şahsiyetler veya olaylar müzik eşliğinde anlatılıyor. Çok sayıda hızlı ritimdeki parçanın yer aldığı son bölümün adı ise “Meşrep”. Konser bittikten sonra kesilmeyen alkışa son bir solo parça çalarak karşılık veren Sanubar Tursun gerek sesiyle, gerekse de müzik aletlerine hâkimiyetiyle fevkalade bir gün daha yaşatarak zihnimizde unutulmayacak bir yer etti.



7. gün Gürcistan Çeçenlerinden Aznash Topluluğunu da dinleyemedim maalesef. Bunun ertesi gününde ise ilk günden beri merak ve hevesle beklediğim Hindistan vardı. Bengal bölgesinde yaşayan dini bir gruba bağlı gezgin mistik müzisyenlere Baul deniliyormuş. Grubun ismi de Purna Das Baul. Şu anda 79 yaşında olan Purna Chandra Das isimli Hint sanatçı liderliğindeki topluluk festivalin unutulmaz gecelerinden birini yaşattı. İlk gün hariç en kalabalık gün olmasından da gruba ve Hindistan müzik kültürüne verilen önemi anlayabiliyoruz zaten. Gerek kullandıkları enstrümanlar, gerek kıyafetleri gerekse de yaptıkları müzikle eşsiz bir geceyi daha bitirerek son güne merhaba dedik. Son gün önce Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu karşıladı bizi. Ruhu dinlendiren bir ney dinletisinden sonra tasavvuf müziğinden birkaç eseri dillendiren topluluktan sonra Sema Ayin-i Şerifi başladı. Bu şekilde bir mistik müzik festivalinin sonuna geldik.



   Konya İl Kültür Müdürü Mustafa Çıpan ve personeline ve yazının hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen Nursel Akın'a, gelecek yıllarda da sıkı bir takipçisi olacağım festivalin yapımında emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler…
 

Yazı Ve Fotoğraf
FATİH AZMAN