
“Dünyanın en sakin kenti.” demiş
Dostoyevski St. Petersburg için; benim içinse beyaz gecelerin rüya şehri. Bir
gün yolunuz St. Petersburg'a düşerse, ne kadar şanslı olduğunuzu düşünmekten
kendinizi alamayacaksınız. Şehir öyle bir cezbediyor ve içine çekiyor ki sizi;
orda kalma ve yaşama fikri aklınızın bir köşesinde yer ediyor. Aynı zamanda St.
Petersburg, insanın içini aydınlatan renklere sahip bir şehir; beyaz, altın
rengi, turkuvaz, ördek sarısı, toprak sarısı, mavi, pastel pembe vs. baş
döndürücü keşif maratonu sizi içine çekiyor ve kapılıyorsunuz keşfetmenin
büyüsüne…
Avrupa’nın dördüncü büyük şehri
olan St. Petersburg, 200 yıl Çarlık Rusya’nın da başkentiydi. Leningrad olan
ismi, sonradan St Petersburg olarak değiştirilmiş. 1703’te Rus çarı Petro tarafından
kurulan şehir 4.879.566 nüfusuyla Rusya’nın ikinci büyük kenti. UNESCO dünya
mirası listesinde. Neva nehri ve 42 ada üzerinde yaşayan St. Petersburg, 55
kanal ve 500’e yakın köprüsü ile “Kuzeyin Venedik’iyim!” diyor.
Mimari açıdan; Çarlık dönemi,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Komünizm) dönemi ve Rusya Federasyonu
döneminin aynı anda gözlemlenebildiği bir kültür şehri olarak arzı endam
ediyor. Çarlık dönemi St. Petersburg olduğu gibi korunarak sizi büyülerken,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dönemi ve Rusya Federasyonu dönemi
kendine has mimarisiyle tam bir hayal kırıklığı yaşatıyor.
Rusya’nın Avrupa’ya açılan kapısı
kabul edilen St. Petersburg, Baltık denizi kıyısında Rusya’nın kuzey batısında
yer alıyor. Finlandiya, İsveç, Norveç gibi ülkelere komşu. Avrupa Birliği’ne
bağlı ülkelere komşu olduğu için de, stratejik olarak da önemli bir yerde. St.
Petersburg ‘un anlamı Peter çarın isminden burg ise Almanca şehir kelimesinden geliyor.
Yoğun bir turist akınına
uğramasının nedenlerinden birisi de tarihi yapılarından ziyade en uzun günlerin
yaşandığı “beyaz geceler” dönemi. Dünyanın en kuzeydeki şehirlerinden birisi
olduğu için günler oldukça uzun geçiyor. Özellikle Mayıs ayından itibaren temmuz
ayının sonuna kadar geceyle gündüz arasındaki zaman farkının 1 saate kadar
düşmesi nedeniyle şehir, beyaz geceleri yaşamak isteyen ziyaretçilerin akınına
uğruyor.
Müzik, sanat ve edebiyat ruhlu bu
şehir, aynı zamanda Rusya’nın da kültürel başkenti olarak anılıyor. Büyük
saraylar, müzeler, kiliseler göz kamaştırıyor. Okuduğunuz çoğu Rus
klasiklerinin yazıldığı bir şehrin sokaklarında yürüdüğünüzü düşündüğünüzde
ruhunuz garip bir atmosferde adım adım ilerliyor; Dostoyevski, Çaykovski,
Puşkin, Lermontov, Gogol, Rubinstein, Turgenyev, Rahmaninov, Anna Ahmatova gibi
devleri yetiştiren St.Petersburg sokaklarında. Onların müzeye dönüştürülmüş
evleri ise karşınızda.
Bütün ünlü yapıların yer aldığı,
gezginlerin, yazarların ve şairlerin eserlerinde anlattığı Nevsky Caddesi,
Puşkin Anıtı, Aziz Petro ve Pavel Kalesi, Avrora Savaş Gemisi, Saray Köprüsü,
Meryem’e Müjde ve Teslis Köprüleri, Mermer Saray, Kışlık Saray ve Saray
Meydanı, Amirallik Binası, İshak Katedrali, Kanlı Kilise, Kazan Katedrali, St.
Petersburg Devlet Üniversitesi, Liman Fenerleri ve Savaş Müzesi görülecek
yerler arasında.
Hermitage Müzesi dünyanın beş
çağını yansıtan orijinal ve değerli yaklaşık 3 milyon, çoğu sergilenemeyen eseri
barındırıyor. Dünyanın en kapsamlı üç müzesinden biri, aynı zamanda dünyanın en
büyük 5. Müzesi. Çariçe II. Katerina Berlin’de bir müzayededen 200 civarında
tabloyu satın alır ve koleksiyonculuk hevesi de Hermitage Müzesi’nin hikâyesi
de böylece başlamış olur. Kendisinden sonra gelen hanedan üyeleri bu
koleksiyonun büyümesine katkıda bulunurlar. Özetle gezdiğinizde anlayacaksınız
ki Hermitage Müzesi hiç bitmeyen bir müze.
300'ün üzerinde müze bulunan St
Petersburg’ta, Doğu Yazmaları Enstitüsü’nde 10 binin üzerinde el yazması İslam
eseri de bulunuyor.
Şehrin altyapı sorunu yüzyıllar önce çözülmüş.
Şehri gezerken ilginç detaylar karşınıza çıkıyor. Bazı binaların duvarlarında
ve kapılarında Arapça yazılar, tuğra ve Selçuklu motiflerine rastlamak mümkün.
St Petersburg’da yaşayan Müslümanların katkılarıyla yapılan cami ise tamamlanmak
üzere. Çoğunluğu gençlerden oluşan binlerce Müslüman, bu camiye sığmıyor ve
caddelere parklara taşıyor. Ülkemizde ve
Konya'da cami sayısının fazlalığından şikâyetçi olanların, burada adım başı
kilise gördükleri zaman yüzlerinin kızaracağını düşünüyorum.
Yurtdışına çıkanların
karşılaştıkları problemlerin başında yemek konusu geliyor. Ancak St. Petersburg
da çok sayıda Türk lokantası bulabilirsiniz. Adını duyurmuş en önemli lezzetin
başında et ve kırmızı pancardan yapılan Borsch çorbası, kahvaltı dâhil her
öğünde bu çorbadan içiliyor. Turşuda çok tüketilen yiyecekler arasında.
Dünya'da gidilip görülmesi
gereken en önemli şehirlerden biri olan St Petersburg ilgi duyan herkesin ziyaret
etmesini istesem de yakın zamanda Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesi ve iki ülke
arasındaki ilişkilerin gergin bir noktaya gelmesiyle Rusya'ya yönelik
ziyaretlerin de buna bağlı olarak olumsuz etkilerini yaşamaktayız. Arzumuz, bu
gerginliğin aşılması ve iki ülke arasındaki ilişkilerin normale dönmesi
yönünde.
Ben yine de fırsat bulursanız
beyaz gecelerin ve tarihin donduğu bu şehri ziyaret etmenizi dilerim…
Yazı Ve Fotoğraf
Ali Düz