Bahar Başlıyor

“Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük. Bir başka bahar için sadece yaprak döktük.”

Eskiyen, yıpranan, yorulan zamana, mekâna, insana ve doğaya; küflenmiş, tembelleşmiş hâline renk katan heyecan katan ferahlık veren canlanmasına yol açan zamana bizler bahar diyoruz. Uzayan kış ayları, bitmesini isteyip bitmeyecekmiş gibi gelen o soğuklar, yağışlar, kapalı ve sisli günleri unutturacak bahar.

Doğanın gülümsemesi başladı mı yeni doğmuş bebek gibi kokan tazeliğini sunar bizlere. Bahar Asya’nın kadim milletleri Afganlar, Anadolu Türkleri, Arnavutlar, Azeriler, Farslar, Gürcüler, Karakalpaklar, Kazaklar, Kırgızlar, Kürtler, Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Zazalar tarafından yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve baharı Nevruz diye adlandırır ve bayram diye kutlarlar.

Bahar, bazı takvimlerinde başlangıcı olarak kullanılır ve takvimin ilk gününü temsil eder. Eski dilde nevruz, şimdiki ismi ile bahar doğanın sadece uyanışının simgesi değil bilakis insanlarında canlanmasına hareketlenmesinin sebebidir. Kıymetli babamın, bir işin zamanında yapılması konusunda bize tavsiye verirken sürekli anlattığı bir hikâye vardır:

Gencin biri bir gün babasına gelir:

  • Baba pazarda bir at var, on lira diyorlar alalım mı? der. Babası almasına izin vermez. Genç atın çok iyi olması ve ucuz olmasından dolayı kendi kendine kaçırılmayacak bir fırsattı diye hayıflanır.

Aradan bir zaman geçtikten sonra aynı atı sahibi ile yine pazarda görür heyecanlanır ama fiyatını duyunca üzülür. Babasına:

  • Güzel bir at var pazarda ve fiyatı kırk lira alalım mı? der. Babası hiç itirazsız:
  • Alalım, deyince şaşırır.
  • Baba on lira iken niye almadık, şimdi niye alıyoruz? diye sorar. Babası oğluna:
  • Bak evlat! Bu at on lira iken biz kışa giriyorduk. Bu atı alsak ona bakmak için yer lazım, saman lazım, yem lazım, ona bakacak bir kişi lazım ama şimdi bahara giriyoruz. Atı şimdi alırsak onun yiyeceği birçok ot var, bakmak için kapalı bir yere gerek yok. Artı biz onu çalıştırıp para kazabiliriz ve kendi işimizde kullanırız, der.

Bu hikâye her bahar başlarken aklıma gelir.

Her bahar yeni bir doğuş ve yeni bir ölümdür; her şey eskisi gibi ama farklı olarak yeniden bir uyanışa hazırlanırken aslında karanlık bir odaya ışık yakmış gibi her şeyi görmeye hissetmeye ve yaşamaya başlıyoruz. Bahar, duygusal ve manevi hayatınızın birikimini anlamak içinde harikadır. Kendimizi sorgulamamız içinde mükemmel bir zaman… Duygularımızın başlangıcı olan baharla, hislerimiz ile ruh hâlimiz ve enerji seviyemiz değişir, güzelleşir.

Doğadaki sevinç bir başkadır; kırlarda bitkiler, çiçekler, ağaçlar ve nebatat bütün o güzellikleri ile yeryüzüne süslerken tüm canlılardaki yenilenme hissedilir. Göç yollarında bir hareketlenme yuvalarına ve coğrafyalarına sadık, uçan kuşlar gruplar hâlinde gelmeye başlar. Doyumsuz bir seyir zevki ile tüm canlılar bir ahenk içerisinde yeni başlayan baharın tadını çıkarır. Yeni bir başlangıç yeni heyecan yeni yaşamlarla umuda yelken açma vaktidir baharlar. Her mevsimin bir şarkısı, türküsü, şiiri vardır kendine has üslubu ile… Ama bahar öyle mi! Bize her şeyi, kendi anlatır kendi melodisinde, armonisinde, tadında. İnsana düşense çalışıp çabalayıp yeni bir doğuş, yenilenme başarısını gösterebilmek.


Doğum

Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğruna ölümlere gidip geldiğim,

Zulamdaki mahzun resim,

Haberin var mı?

Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,

Karanfil kokuyor cıgaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Sezai Karakoç

Yazı Ve Fotoğraf
Mustafa Binol