
Küçük çocuğun elinden minik bir cam küre, içindeki renklerle
yuvarlanır. İşte o minik cam küre hepimizin hayatına bir dönem girmiş bilyedir.
Bir çoğumuz için bilye ile oynadığımız günler geride kalmış olsa da, Sinan Bey
için öyle olmamış. Sinan Akçay çocukluk oyuncağı bilyelerden kopamamış ve bugün 36 yaşında olmasına rağmen bilyelerle
zaman geçiriyor.
Sinan Bey “Bende bilyelerimi
çocukluğumda bırakıp hayatıma devam ediyordum.
24 lü yaşlarımda evimizin taşınması sırasında yüklük çekmecelerinin
birinin altında bez bir kese içerisinde çocukluğumda oynadığım 10 kadar bilyeyi
buldum. Onları avucuma aldığımda, bir avuç mücevher tutuyor gibi hissettim.
Sanki tüm çocukluğum bilyelerin içerisinde avucumdaydı. Bir tanesini iki
parmağım arasına alıp ışığa doğru çevirip baktım. Çocukken de aynını yapardım. Lambaya doğru tutup baktığım bilyenin
içerisinde adeta bir panayır kurulur ve ben o panayırda saatler geçirdim. Yine
aynı duyguyu hissettim.” Diyor.
Sinan Bey o gün bugündür bilyeleri bir
daha elinden bırakamamış. Her gün bilyelerde birkaç saat geçirip, çocukluk
günlerine yolculuğa çıkmış. Kendisine bunun nasıl koleksiyona dönüştüğünü
sorduğumuzda hiç sormayın dercesine bakıp söze başlıyor “ Bağımlılık mıdır aşk
mıdır bilmem ama bir bakkala girdiğimde daha önce fark etmediğim bilyeleri görünce
dayanamayıp almaya başladım? Daha sonra bakkal bakkal gezip değişik bilyeler
aramaya başladım. Birkaç yıl arayla genelde hepsi aynı oluyordu. Sokaklarda
bilye oynayan çocuklar gördükçe onların yanına gidiyor değiş dokuşlar
yapıyordum.” Diyor. Bir firmada Dış ticaret müdürü olarak çalışan Sinan bey
bununla da yetinmemiş gittiği yurt dışı gezilerinde de bilyelerin peşine
düşmüş. Sinan Akçay anlatmaya şöyle devam ediyor. “ Yurt dışı seyahatlerimde
bilyeleri nerede bulacağımı bilmiyordum. Bir gün bit pazarı gezerken küçük
tahta bir kutucukta bilyeleri gördüm.” Diyor.
Sinan Bey o tarihten sonra gittiği her
yurt dışı seyahatlerinde o tür pazarları gezer olmuş. Nerede bir bilye gördüyse
almış ve bugünkü koleksiyonuna ulaşmış. Aradan geçen yıllara rağmen aynı heyecanla
bilye biriktirmeye devam eden Sinan Akçay sözlerine söyle devam ediyor “
Günümüzde ki onca teknolojik oyuncağa rağmen bilyenin halen çocuklar tarafından
oynandığını görmek beni mutlu ediyor. Bizim zamanımızda içine çamur doldurulmuş
gazoz kapakları yanında gayet modern bir oyuncaktı bilye. İki ağaç dalından
çelik çomak yapar oynardık. Yedi kiremit, yakan top vs. oynardık. Yani bugünkü
çocuklar kadar alternatifimiz yoktu. Bilye ve saklambaç bunlar arasında en
iyileriydi, ha bir de topaç.” Diyen Sinan Bey bilyenin bugünde çocuklar
tarafından oynanmasına seviniyor ve bunu Bilyenin içerisindeki öyküye bağlıyor.
Bilyenin içine bir kez bakan çocuk onun büyüsüne kapılıyor ve her bilye çocuğa
ayrı bir dünya sunuyor. Çocuk dilediğinde bilyesiyle bu dünyadan kaçabiliyor.
Bugün Sinan Akçay’ın onlarca çeşit
yüzlerce bilyesi var. Bilyeleri içerisinde bezelye tanesi kadar ufaklarını da
görüyoruz, ufak bir elma kadar olanını da. Ama içlerinden en çok taş bilyeler
ilgimizi çekiyor. Taş bilyeleri kendisinin yaptığını söyleyen Sinan Bey” onlar
oynamak için değil, zaten oynanamaz hem ağır hem de pütürlü. Ben onları güzel
gördüğüm taşlardan yontarak çeşit olsun diye yaptım” diye ekliyor.
Sinan Bey artık yurt dışına çıktığında
büyük oyuncak mağazalarında da bilye bulabildiğini belirtiyor ve ekliyor
“Dünyanın her yerinde mağazaları olan oyuncak mağazalarında türlü türlü
bilyeler satılıyor. Ama antika pazarlarında ve bit pazarlarında bulduğum, bir
zamanlar bir çocuk tarafından oynanmış bilyelerin yeri başka diyor. Bazen yaşlı
bir amca yada teyzenin tezgahında bilyeler görürüm. O an onların birer çocuk
olduğunu ve bu bilyelerle oynadıklarını düşünürüm. Bugün elime aldığım
bilyelerin sağında ki solundaki kırık ve çatlaklar bana onların bir zamanlar
bir sürü çocuğu mutlu ettiğini hatırlatır. Bir an onların oynadığı oyunun
parçası oluveririm.” Diyen Sinan Bey “ Bir şey ona yüklediğiniz anlamla ve size
hatırlattıklarıyla değerlidir” diyerek sözlerine son veriyor.
Minik cam bir küre içindeki renklerle
yuvarlanıyor. İçine hapsettiği çocukluğumuzla, çocuklara dağıttığı mutlulukla,
her bir minik insanın, çocukların ona yüklediği mana ile. Minik küre yuvarlanıyor
geleceğe, eriterek çocukluğumuzu ve ancak çocuk kalabilenlerin erimekten
kurtulabileceği bir geleceğe…
Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami Palaz