BERLİN MÜZELER ADASINDA BİR MÜZE BERGAMA MÜZESİ

Geçtiğimiz ay Avrupa’nın en büyük ve en prestijli turizm fuarı için Almanya’daydım. İstanbul’dan yaklaşık 2 saat 50 dk. sonra başkent Berlin Tegel Havalimanı’na indik. “Burada bir hafta nasıl geçecek?” diye düşünmeyi bırakıp işin yanında şehrin güzelliklerini keşfetmek için yola çıktık.

Berlin’e gelen her Türk,PergamonMuseum yani Bergama Müzesi’ni mutlaka duyarak ya da bilerek gelmiştir. Nitekim biz de öyle…Türkiye’deki müzeler ya da tarihî mekânlar, ilgilileri hariç, milletçe ilgimizi çekmese de burada Pergamon Müzesi Türklerin uğrak yerlerinden birisi. Onu bu kadar cazip kılan şey adını bile Türkiye’de bir bölgeden almış olması diye düşünüyorum. Pergamon; Ege Bölgesinde, Bergama İlçesi içinde yer alan bir antik kent adıdır.

Pergamon Müzesi Berlin’de Musseumsinsel (Müzeler Adası) olarak bilinen alanda kurulmuş. Müzeler adası 1999 yılında UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne girmiş ve beş müzeden oluşan geniş bir alanı kapsamakta. Bunlardan en bilineni ise Pergamon Müzesi…

Müzenin kuruluş hikâyesi ise şöyle: Müzeler Adası'ndaki Kaiser-Friedrich-Museum (bugünkü adıyla Bode Müzesi) açıldığı zaman, müzenin Alman denetiminde yapılmış kazılarda çıkan tüm sanatsal ve arkeolojik eserlerin tamamını alabilecek kadar büyük değildi. BabilUrukAsurMiletPriene ve Mısır’da devam eden kazılardan çıkan eserler var olan Alman müze sisteminde tamamıyla sergilenemiyordu. 1907'lerin başında Kaiser-Friedrich-Museum müdürü Wilhelm vonBode'nin, mevcut müzenin yanına antik mimariyi, ilkçağ sonrası Alman sanatını, Orta Doğu ve İslam sanatını kapsayacak yeni bir müze inşa etme planı olduğundan söz ediliyordu. Bu büyük üç kanatlı müze 1907'den beri planlanmaktaydı. AlfredMessel 1909'da öldüğünde, onun yakın arkadaşı Ludwig Hoffmann 1910'da başlayan inşaatın başına getirilmiş, Müzenin inşaatı I. Dünya Savaşı döneminde de devam etmiş ve 1930'da açılmış.

Bergama Müzesi, II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru gerçekleşen Berlin bombardımanında ağır hasar almış. Bu nedenle birçok sanat eseri korunaklı yerlerde saklanmış ve bazı büyük parçalar ise korunmak için duvarla çevrilmiş. 1945'te Kızıl Ordu, savaş ganimeti olarak veya Berlin'deki yağmadan ve yangınlardan sözde kurtarmak için Bergama Zeus Sunağı da dâhil bütün müze eserlerini toplayarak dönemin Sovyetler Birliği'ne, Leningrad'a (şimdiki Sankt(Saint) Petersburg) götürmüş. 1958'e kadar birçok eser Doğu Almanya'ya geri dönmüştür. Yalnız, koleksiyonun bazı önemli parçaları hâlâ Rusya’daymış. Bu önemli parçalardan bazıları Moskova'daki Puşkin Müzesi'nde ve Sankt Petersburg'daki Ermitaj Müzesi'nde bulunuyormuş.

Kısa bir kuruluş hikâyesinden sonra, müze girişinde de tüm şehirde hissettiğiniz bir Alman disiplini karşılıyor sizi. Sabah erken saatte gitmediyseniz müzeye girişiniz saatleri alabilir. Çok büyük bir alana kurulmuş devasa bir yapı olmasına rağmen ziyaretçilerin rahatı için her şey düşünülmüş. Müzenin kapısından girişler tek sıra hâlinde yapılıyor. Sırada beklerken müzeye kaç dakika ya da saat sonra alınacağınıza dair belirleyici tabelalar koyulmuş.

Girişte bir müze shop ve bilet gişesi ile birlikte küçük dolaplar karşılıyor sizi. Biletinizi alırken “audioguide” denilen elektronik rehberlerden alıyorsunuz. Bu rehberlerde Türkçe dâhil pek çok farklı dil seçeneği bulunuyor. Bunlar için fazladan para ödemek zorunda değilsiniz. Daha sonra buradaki küçük dolaplara, gezi bittiğinde geri almak üzere, bir Euro atarak eşyalarınızı bırakmak zorundasınız.

Girişteki uygulamalardan sonra müzede tarihe bir yolculuk yapmaya hazırsınız. Müze Antikensammlung (Klasik Antik Çağ Koleksiyonu), VorderasiatischesMuseum (Antik Yakın Doğu Müzesi), MuseumfürIslamischeKunst (İslam Sanatı Müzesi) olmak üzere üç bölüme ayrılmış. Klasik Antikçağ Koleksiyonu içinde Türkiye’den Bergama, Milet, Didim ve Priene’den çıkarılan eserleri görmek mümkün. Türkiye’den alışık olduğumuzun dışında devasa büyüklükte eserlerin sergilenmesi bu müzenin dikkat çeken özelliklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Bütün görkemi ile bir salonu süsleyen “Milet Pazar Yeri Kapısı”nın makul parçalara ayrılarak getiriliş hikâyesini dinlerken bir turist rehberi olarak çok üzülüyorum.

Anadolu kökenli ve yerinde durduğunda daha güzel olacağını düşündüğüm pek çok eseri arkamda bırakarak İslam Sanatı Müzesine koştum. Önce girişte büyükçe bir harita önünde durup tüm İslam coğrafyasını kendi dilinizde tanımanız mümkün. Haritada Türkiye’den yalnızca Konya ve İstanbul’un anlatılıyor olması benim için dikkat çekiciydi. Tabii ki sebebini içeri girdiğimizde anladım. Konya’dan o kadar çok eser getirilmiş ki!.. Bunlardan biri artık dillere dolanmış, “Ülkeye geri getirilsin!” diye kampanyalar başlatılmış Beyhekim Mescidi Mihrabı… Küçük parçalar hâlinde Konya’dan Berlin’e taşınmış ve bugün hâlâ tüm güzelliği ile ziyaretçilerini ağırlıyor. Bu bölümde Kur’an-ı Kerim nüshaları, birbirinden bağımsız çini parçaları, halı koleksiyonuna ulaşabileceğiniz gibi biraz daha ileride İslam tarihinin en eski saraylarının kabul salonları ve olağanüstü güzellikte devasa duvarlarını görebilirsiniz.

Pergamon Müzesinde yaklaşık iki saat süren bu tarihî yolculuğun ardından biraz hüzünlü, biraz mutlu ayrılıyoruz…

Müzenin Yeri:  Berlin Mueumsinnssel

Saatler: 10.00-18.00

Ücret: Yalnızca Bergama Müzesi 8 Euro, adadaki diğer müzeler için ise tercihlerinize göre 25 Euro’ya kadar ödeyebilirsiniz. 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Tuğba Hilâl KABAKÇI