Avrupa’da Bizden Bir Yadigar: Budapeşte’deki Gül Baba Türbesi

Macaristan’da yaklaşık yüz elli yıl süren Osmanlı-Türk hâkimiyetinin izlerini günümüzde dahi hâlâ ayakta olduğundan bunları kendi gözlerimizle görünce heyecanlanmamak ve duygulanmamak elde değil. Bu izler Eger ve Érd şehirlerinde minare; Budapeşte, Pécs, Szigetvár, Esztergom şehirlerinde hamam ve camii; yine Budapeşte’de ve Pécs’te türbe olarak karşımıza çıkıyor. Atalarımızı hatırlatan bu eserler bugün, iki ülkenin en üst düzey yetkililerinin karşılıklı güvenceleri altında korunuyor ve geliştirilen restorasyon projeleri ile, kardeş Türk ve Macar ulusları arasındaki bağları kuvvetlendiriyor.

 Defalarca ziyaret ettiğimiz ve her seferinde ayrı bir hayranlıkla veda ettiğimiz; ayrılırken, deyim yerindeyse, ayaklarımızın geri geri gittiği Budapeşte’de yolumuz işte bu ecdat yadigârlarından manevî kişiliğiyle bizlere hâlâ ilham veren Gül Baba’nın türbesine düştü. Şehrin Buda Kalesi olarak bilinen ve Kanunî Sultan Süleyman tarafından 1541 yılında Osmanlı topraklarına katılan Budin’in fethi esnasında şehit düşen askerlerden biridir Gül Baba. Merzifon’da doğduğu ve asıl isminin Cafer olduğuna inanılan bu Bektaşî dervişi, efsaneye göre manevî kişiliğiyle askerlere moral veren, iyilik timsali, güzel bir adammış ve o kadar çok sevilirmiş ki şehadetinin ertesi günü tertiplenen cenazesine Sultan Süleyman da bizzat katılmış. Evliyâ Çelebi, Seyahatnamesi’nde Gül Baba’nın tabutunu bizzat Kanuni’nin taşıdığından bahseder. Ayrıca, Gül Baba’nın kavuğunda dâima bir gül taşıdığı için bu lâkabı aldığını da yazmıştır.

Gül Baba, şehrin Kale’ye ve Tuna nehrine bakan tepelerinden birine defnedilmiştir. Bugün bu tepe kendisine atfen Gül Baba Tepesi (Rózsadomb) olarak bilinir. Tepeye ulaşan sokaklarda Türk Sokağı (Török utca), Gülbaba Sokağı (Gülbaba utca) ve Mescit Sokağı (Mecset utca) gibi gayet aşina olduğumuz isimlere rastladık. Hatta bundan iki sene önce bu bölgedeki bir paralel sokağa da düzenlenen bir törenle iki ulus arasındaki yakın bağları hatırlatması için başkentimiz Ankara’nın ismi verilmiş. Yolunuz düşecek olursa “Ankara utca” tabelasını mutlaka bulun.

 Gezi intibalarımı paylaşmadan önce sizleri bunaltmamak koşuluyla biraz tarihî hikâyesinden bahsetmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Gül Baba türbesinin çevresi Osmanlı hâkimiyeti süresince Bektaşî tekkesi ve Türk mezarlığı olarak kullanılmıştır. Osmanlıların şehirden çekilişinin ardından tekke Avusturyalılar tarafından kiliseye çevrilmiş, türbeye dokunulmamıştır. Şehirdeki Türk izleri birer ikişer silinirken türbe günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bunun sebebi, doğu kültürüne meraklı bir Macar aristokratın türbeyi de içine alacak biçimde bölgede bir saray inşa ettirmesidir. Bu aristokrat, misafirlerine türbeyi göstermekten ayrı bir zevk alırmış. 19. yüzyıldan itibaren gelişen Osmanlı-Macar ilişkileri kapsamında türbenin önemi artmış; bu mütevazı türbe İstanbul’dan gelen resmî ve gayrı resmî heyetlerin ziyaret noktası haline gelmiştir. Sultan Abdülaziz, Sultan II. Abdülhamit’in görevlendirdiği bir heyet, Birinci Dünya Savaşı sırasında Galiçya’ya sevk edilen askerlerimiz, Enver Paşa gibi kişi ve gruplar yolu Gül Baba türbesine düşenlerden akla ilk gelenlerdir.  

Gül Baba, popüler kültüre de ilham vermiştir. Bir kültür ve sanat milleti olan Macarlar’ın yetiştirdiği önemli bestecilerden Huszka Jenő, Gülbaba isminde üç perdelik bir operet yazmıştır. Doğu kültüründen ilham alan Macar ressam Eisenhutt Ferenc’in Gül Baba’nın Şehadeti isimli görkemli tablosu bugün Ankara’daki Macar Büyükelçiliği Rezidansı’nın Kabul Salonu’nun duvarını süslemektedir.   Çeşitli Macar yazarlar Gül Baba’dan ilham alarak roman ve öyküler yazmışlar; Macar doğu bilimci ve Türkolog Ignác Kúnos Gül Baba efsanelerinden ilham alan halk masallarını kitaplaştırmıştır. Hamamlarıyla meşhur Budapeşte’nin şifalı sularından birinin kaynağı da Gül Baba’nın ismiyle anılır.


 Bizim de yolumuz 2010 senesinde Gül Baba türbesine düşmüştü. Bizim diyorum, çünkü pek çok kereler olduğu gibi yine kardeşim Emre ile beraber düşmüştük yollara. Ziyaretten önce türbenin aksiliğiyle bilinen bir türbedarının olduğu; ziyaretçileri terslediği, lakin kötü şöhrete sahip bu zatın Türkiye’den gelen ziyaretçilere son derece şefkatli davrandığını işitmiş; hazırlıklarımızı buna göre yapmıştık. Nitekim beklediğimiz gibi oldu; başlangıçta aksi tavırlarıyla bizleri tersleyen orta yaşlı bir adamın davranışı Türk olduğumuzu duyunca değişiverdi ve o aksi ihtiyarın yerini sempatik bir dost alıverdi! Tadilatta olduğu için ziyarete kapalı olan ve resmî olarak girilmesine müsaade edilmeyen türbe yerleşkesini bize bizzat gezdiren türbedar, türbe içerisinde uzunca bir süre kalmamıza müsaade etmiş, bize eskiden tekke olarak kullanılmış ziyarete kapalı dehlizleri tanıtmıştır. O günden aklımda kalan odanın akustiğinin ne kadar muhteşem olduğu, beş asır önce ustaların bu konuda ne kadar titizlikle çalıştıklarını düşünüp hayrete düşmüş olmamdır. En son restorasyonun ardından bu dehlizlerin çok amaçlı salon ve müze olarak tasarlanarak kullanıma açılacağı haberini aldık. Umarız ki güzel ve akustiği bozmayacak bir restorasyon yapılmıştır. Türbe yerleşkesinin hemen girişinde ünlü mimar Metin Yurdanur tarafından yapılmış bir Gül Baba heykeli ziyaretçileri karşılar. Türbeden bakıldığında Tuna Nehri, Budin Kalesi, şehrin sembolü olmuş Tuna köprüleri, biraz uzakta Gellért Tepesi ile Citadella ve Peşte tarafında tüm görkemiyle Parlamento binası Tuna kıyısında inci gibi dizilirler.

 Gülbaba Türbesine, şehrin büyük bulvar olarak da anılan en büyük ana caddesi üzerinde 24 saat işleyen 4 ve 6 numaralı tramvaylar aracılığıyla ulaşmak mümkündür. Margit Köprüsü’nün Buda Köprübaşı isimli durağında indikten sonra (Margit híd / budai hídfő) ister önünüzdeki tepeden başlayan basamakları çıkarak kolay yoldan, ister atalarımızın manevî varlığını hissedip Gülbaba’nın ismini taşıyan oldukça dik bir yokuşu tırmanarak ulaşabilirsiniz.

 Bugün Gül Baba’dan bize miras kalan tek eser türbesidir. Bu türbe yüzyıllardan beri gerek Macarlar ve gerek Türkler tarafından özenle korunmuştur.  En son rahmetli cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in emri ve Türk Hükümeti’nin katkılarıyla restorasyonuna başlanan türbe 21 Ağustos 2000 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır. Gül Baba, bugün Avrupa’nın ortasında Türk milletini ve kültürünü temsil eden muhteşem bir ziyaret yeri hâlini almıştır. Buna rağmen son yıllarda yine kaderine terk edilen Gül Baba Türbesi bakımsızlıktan viran olmuşken bu defa da Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) imdada yetişmiştir. Baştan başa yenilenmesi devam eden türbe, pek yakında ziyarete açılacaktır. Özellikle bu yaz ve sonrasında yolu Budapeşte’ye düşecek okuyucularımıza şimdiden duyurulur!

Yazı Ve Fotoğraf
Ahmet Saral