
MERAM’I BİR DE BENDEN DİNLEYİN...
Meram denince
gözünüzde neresi canlanır bilmem ama aslında Meram, Nasreddin Hoca hesabı,
benim bulunduğum yerdir. Öylesine anılarla yüklüyüm ki; anlatmaya başlasam ne
kadar sürer bilmiyorum. Gelip bedenimi inceleseniz ne aşklar gizlidir şaşar
kalırsınız. Üzerime aşkını bıçakla kazıyanların birçoğu torun sahibi oldu,
birçoğu da merhum oldu. Vali İhsan Dede zamanında üzerime bir künye çaktılar ve
beni anıt ağaç ilan ettiler. Sonraları çakılan künyenin üzeri kapanınca gelip
tekrar künye çaktılar. Şimdilik böyle idare ediyoruz bakalım. İnanmazsınız
belki amma buraların eski halini bir bilseniz belki de yaşadığınız dönemi
beğenmez, o yıllara dönmek istersiniz. Şimdi yıkılmış olan Şükrü Doruk
İlköğretim Okulu’nun oradan sola dönün, Vali Konağı’nı geçin, eski yolun
köprüden atlar atlamaz karşılarım sizi. Orada asırlardır Meram’ı seyreyler,
Meram’ı yaşarım. Burada yanı başımda yıllardır bana yarenlik eden çeşmeyi de
ihmal etmeyelim tabi. Burada İlkokul, Meram Eski Yola dönen köprü ve yanı
başımda bulunan çeşmeyi Konya’nın eski zenginlerinden olan hayırsever Şükrü
Doruk yaptırmış. Beni bile onun diktiği söylenir ama bu ne derece doğru ben
bile bilmiyorum.
Madem sözümüz Şükrü Doruk ile
açıldı ondan biraz bahsedelim isterseniz. Şükrü Doruk kereste tüccarı çok
zengin bir insandı. Tüberküloz hastalığı nedeniyle İsviçre’ye tedavi görmeye
gitti. Burada tedavisi devam ederken doktoru “Çok fazla oksijene ihtiyacın var”
dediği için Konya’ya dönerek Meram’dan bağ aldı. Şükrü Doruğun çocuğu yoktu.
Birkaç manevi evladı vardı. Larende Caddesi’nde bulunan cumbalı evlerin hepsi
manevi evlatlarına ve hizmetkârlarına kaldı. Üçler Mezarlığı’nın bulunduğu ada
da Şükrü Doruk’a aitti ve kabristan yapılması için vakfetmişti. Faytonu ve Arap
arabacısı vardı. Konya Lisesi’nin (Gazi Lisesi) yanındaki apartman onundu ve
okula bağışladı. Beyefendi kişiliği ile tanınan Şükrü Doruk Konya’da, özellikle
de Meram’da sevilen bir insandı.
Yıllar öncesine dönelim
isterseniz. 1930’lu yıllarda; kurdeşen olarak bilinen cilt hastalığına
yakalananlar yanı başımda “Gurt olduk, gurdeşen olduk gu guu” diye
bağırırlardı. İnsanların o zamanki inancına göre iyileşebilmeleri için dört yol
ağzında bu tekerlemeyi söylemeleri gerekiyordu. Bu yüzden benim bulunduğum yer
tercih edilirdi.
Eskiden burada evlerde su yoktu.
Meram’da herkes içme suyunu Doruğun Çeşmesi olarak bilinen yanı başımdaki
çeşmeden doldururdu. Birçok kez insanlar arabalarını bu çeşmeden yıkadı.
Özellikle seksenli yıllarda pazar günleri arabasını getiren getirene. Şimdiki
gibi her yerde oto yıkamacılar yoktu o zamanlar. Piknik için Meram’a gelenler
ya Vali Konağı’na varmadan solda bulunan Osman Hoca’nın bakkalından
alışverişini yapar, ya da Taş Köprü’nün karşısında bulunan Topal Ali’nin küçük
büfesinden. Tarihi Meram Hamamı’nın arka köşesinde bulunan fırından da ekmeğini
alırdı. Hafta sonları bizim çitlekci ve mangalcı Konyalılar Meram’ı festival
alanına çevirirlerdi. Kimene Halil’in yerine de içmeye az adam gelmezdi hani.
Tabi kahvenin olduğu yeri de unutmayalım. Ramazan Ayı’nda yaşlılar sahura kadar
bu kahvede sohbet eder, vakit geçirirlerdi. Kurbağaların vıraklamaları da Meram
Çayı’nın sesine eşlik etmeye başladı mı gecesi de bir başka güzel olurdu
buraların. Şimdilerde birçok insan Meram Çayı demiyor buraya. Meram Deresi
diyorlar amma asıl adı Meram Çayı’dır. Meram Çayı’nın kenarı duvar olmadığı
zamanlarda her yeri su basardı. Bazen çay, ev eşyalarını sürüyerek getirirdi.
Birçok ağacın kökünden sökülerek geldiğine çok kereler şahit oldum.
Tekrar yıllar öncesine dönmemiz
gerekirse buraya ilk gelenleri hatırlıyorum. Galiba 1930’lu yılların sonlarına
doğru Konya’nın zenginleri buralardan yerler almaya başlamış. Kadı’nın Mehmet
Efendi, Cimcime’nin Ali Efendi, Nakıbın Mehmet Efendi (Saray Çarşısı’nı
yaptırmıştı), Doruğun Şükrü. Daha sonra yavaş yavaş buralar dolmaya başladı.
Dr. Ahmetgil, Eczacı Behiyegil, Kavurucular, Esvablar, Hacı Rahimler,
Kebapçılar, Helvacı Hacı Rasıklar, Endazeler, Tussuzlar, Dolmacılar,
Şekerciler, Uğurlular (Avukatlar), Kılcılar, Helvacızadeler, Kasaplar, Uzunlar,
Çirtikler, Havva Nenenin Fadim, Güzel Yusuflar, Buzdolapçılar (Kamışçıoğlu),
Ceylaniler, Kenanlar, Bayraklar, Kaşıkçılar, Müftüler, Arıcılar, Bakkalbaşılar,
Kulluklar (Yılmaz Kulluk). Mesela Kadir, Talat ya da Mustafa deseniz kimse
bilmez ama Helvacı Kadir, Tussuzların Talat veya Buzdolapçı Mustafa dediğiniz
zaman herkes tanır. Anlayacağınız burada namınızla tanınırsınız.
Biraz da Meram’ın ulaşımından
bahsedelim isterseniz. 1948 yılına kadar Meram’a otobüs seferi yoktu. Genelde
at arabası ile ulaşım sağlanıyordu. At arabası olmayanlar ise at arabası olan
komşularını “Şehire gideceğiniz zaman haber edin de bizden de gidecek var” şeklinde tembihlerdi. Meram Yeni Yol’u
1938’de Vali Cemal Bardakçı açtırdı. Bu yol ilk açıldığında patika bir yoldu.
Asfalt sonradan döküldü. Bu yıla kadar Meram’a ulaşım şimdi Meram Eski Yol
dediğimiz yoldan sağlanıyordu. O yıllarda Meram şehir dışı olduğu için şimdiki
kadar değerli değildi. Meram’da bazı yerlerin Sahib-i Ata Vakfı’na ait olduğu
söylenir.
Geçmişi konuşmaya başladığınız
zaman vakit ne kadar da çabuk geçiyor değil mi? İleride yine ilham gelirse
başka konularda Meram’ı yine irdeleriz İnşallah. Tekrar görüşmek dileğiyle…
Yazının hazırlanmasında
görüşlerine başvurduğumuz büyüklerimiz Hatice Göl, Rahim Çalıkçı, Kadir
Helvacızade ve Ş. Dilek Dikilitaş’ın ellerin öpüyor, teşekkürlerimizi
sunuyoruz.
Yazı Ve Fotoğraf
Osman Vasfi Dikilitaş