
Kadıköy’ün ünlü hediyelik eşya mağazası Artemis’in sahibi, Araştırmacı-Yazar İrfan Yalın’la Köşe Bucak Dünya Dergisi okurları için sohbet ettik.
İrfan Bey, mağazadan içeri girer girmez kendimi bambaşka bir dünyada buldum. Farklı kültürlere ait el sanatlarının yer aldığı bu özel mekân her kesimin ilgisini çekse de gezginleri ve koleksiyonerleri daha fazla etkilediğine eminim. Artemis nasıl doğdu? Böyle bir mağazayı bugünlere getirmek kolay olmasa gerek.
1997’de büyük şirketlerin finans müdürlüğünde çalışırken, hem yeni doğan kızıma bakmak hem de kendi başıma bir şeyler yapmak için işten ayrıldım. “Ne yapabilirim?” diye düşünüp uzunca bir süre araştırma yaparken kendimi Endonezya’da buldum.
Endonezya, gerek doğası gerekse kültürü ile beni çok etkiledi. Halkın ürettiği etnografik ürünleri, yaşamlarında kullandıkları eşyaları görünce “Ben bunları satarım!” dedim. Bir miktar alıp bir gemiye yükledim ve ülkeden ayrıldım. Gelirken ne şirketim ne de yerim vardı. Ancak bir ay gibi kısa bir sürede mağazayı açmayı başardım. O gün bu gün aynı yerde hizmet vermeye devam ediyoruz.
İrfan Bey, gezginler, koleksiyonerler buraya geldiklerinde neler bulabilirler?
Şu an mağazada el yapımı ağırlıklı 66 ülkeden olmak üzere 5000 çeşidin üzerinde 70.000’den fazla ürün var. Asya’nın çeşitli ülkelerinden, Afrika’nın neredeyse tamamından ve tabii ki Avrupa’dan olmak üzere dekoratif eşyadan mobilyaya, tekstilden takıya pek çok şey bulabilirler. Bizzat kendim gidip seçiyorum. Yerlilerden, köylülerden topluyorum. Fırsat buldukça müzayedelere katılıyorum. İçlerinde Avrupa’daki müzayedelerden alınan eşyalar da bulunuyor. Koleksiyonun bir kısmını kendim için saklıyorum. Burada bulunan bazı ürünler herkese satılmaz. Değer verene, anlayana, onunla ilgili yaşamında yer olana satılır.
Uzun zamandır koleksiyon yapıyorsunuz. Türkiye’nin en fazla üye sayısına sahip ve en büyük koleksiyon kulübü Collection Club’ın başkan yardımcılığı görevini yürütmektesiniz. Koleksiyon yaşamınız nasıl başladı?
Koleksiyon merakım hep vardı ancak kulüple birlikte arttı. Endonezya’ya gittiğimde maskelerle tanıştım. Mağaza için aldıklarımın arasında satılmayanlar ve çok değerli olanları kendime ayırdım. İlk böyle başladım koleksiyon yapmaya. Şu an koleksiyonumda yaklaşık 800 adet maske bulunmakta. Kütüphanemde de maskeler üzerine yazılmış çok sayıda kitap var. Konu hakkında detaylı araştırmalar yaptım. Maskeler üzerine özel bir televizyon kanalı için belgesel hazırladım.
Koleksiyonerler tek bir şeyi biriktirmezler. Mutlaka başka bir koleksiyona da geçiş yapmışsınızdır, diye düşünüyorum.
Evet dediğiniz gibi. Maske koleksiyonumun haricinde Birinci Dünya Savaşı sırasında Mısır’da İngilizlere ait Türk askerlerinin tutulduğu esir kampları ile ilgili efemera ve obje koleksiyonum, aynı zamanda konuyla ilgili kitap projem var. Ayrıca eski reklamlara ilişkin efemeralar biriktiriyorum.
Pek çok dergide, gazetede yazılarınıza rastlamak mümkün. Özellikle gündelik eşyalara ilişkin yazdığınız hayat öyküleri dikkat çekici. En son bir gazetede pantolonun hikâyesini yazmıştınız.
Ben koleksiyon yapsam da daha çok kendimi koleksiyon kültürünü yaymaya adadığımı düşünüyorum. Koleksiyonerliğe ilişkin pek çok yazı, makale yazdım. Bunların dışında bahsettiğiniz üzere bir takım objelerin kültür tarihlerini yazıyorum. Mesela manikür seti, havan, müzik kutuları, pantolon gibi yaşamımızda kullandığımız eşyaların kültür tarihini yazıyorum. Aynı zamanda bu tür eşyaları da topluyorum. Mesela çok eski manikür setleri, 200 yıllık bir müzik kutusu var koleksiyonumda.
Kaç yıldır koleksiyon yapıyorsunuz? Koleksiyon yapmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
20 yıldır koleksiyon yapıyorum. Bu süreçte Türk sinemasının değerli sanatçısı, Koleksiyoner İzzet Günay’dan çok şey öğrendim. Bir kere koleksiyon yapan kişi neyin koleksiyonu yapacağının ana hatlarını çizebilmeli. İzzet Günay’ın bir sözü vardır: “Tasnif edilmemiş koleksiyon, koleksiyon değildir,” der. “Neye göre tasnif edeceğim?” diye sorarsanız şöyle cevap verir: “O sizin o günkü seviyenize göredir.”
Sadece toplamak yetmez. Koleksiyon yaptığınız objeyi tanımalı, detaylı bilgi sahibi olmalısınız. Koleksiyonu korumak da önemli. Fiziksel şartlarını bilmek, ona göre korunmasını sağlamanız gerekir. “Benden sonra ne olacak?” sorusuna da yaşamda bir şekilde çözüm bulmalıdır koleksiyoner.
Koleksiyon deyince insanların aklına pahalı tablolardan oluşan resim koleksiyonu yapmak geliyor. Bunun içinde büyük paralar harcamak gerektiğini düşünüyorlar. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koleksiyon yapmak denilince insanların aklına paha biçilmez tablolar, vazolar ya da madalyalar toplamak geliyor. Toplumda böyle bir düşünce var. Oysa gazoz şişeleri koleksiyonundan sanayi tarihi çıkıyor. İstanbul’dan Isparta’ya, Bursa’ya uzanan son yüz yıl içinde faaliyette olan gazoz fabrikaları hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Koleksiyonculuk bilimsel araştırmalara katkı sağlar. Parayla çok fazla ilgisi yoktur. Önemli olan uğraşacağınız alandır. Peçete koleksiyonu da yapılır. Her şeyin koleksiyonu yapılabilir. Önemli olan vizyondur, sabırdır, ne yapılacağına karar verip bilmektir.
Koleksiyonunuzun parçalarından sattığınız oluyor mu?
Hayır, hiç satmadım. Ancak bazen çevremdeki insanlar benimle ilgili olmayan şeyler getiriyorlar. Ben de onları ilgili kişilere hediye ediyorum. Böylece ona değer veren, olması gerektiği yerde bir süre daha varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Aydınlatıcı bilgiler için çok teşekkürler İrfan Bey. Son olarak koleksiyon yapmak hayata neler katar?
Koleksiyon insanları mutlu eden, yalnızlık hissinden kurtaran, merak öğesini öne çıkararak yaşama sevinci veren bir uğraştır. İnsana kendini mutlu etmesini, yetmesini öğretir. Topluma faydası olduğu da bir gerçektir. Bilimsel, sosyolojik araştırmalara katkı sağlar. Tarihin karanlık noktalarını aydınlatacak ışık koleksiyonerlerin elindedir, diye düşünüyorum.
Yazı Ve Fotoğraf
Benian Çulhaoğlu