Ada Tutulması Büyükada Ve Heybeliada

Cenneti nasıl tasvir edersiniz?

Mavi? Yeşil? Huzur?

Zaten dünyada da bunların peşinde koşmuyor muyuz?

Yemyeşil ağaçlar, masmavi deniz, huzurlu birkaç saat…

Bunun için size iki şahane önerim olacak ve bir kuralı hatırlatmam gerekecek; mutlaka ama mutlaka planlarınızı hafta içine dâhil edin.

Hadi başlayalım…

İstanbul’un gezmekten keyif almadığım neredeyse hiçbir yeri yoktur. Heryeri, her sokağı başka güzeldir. Prens Adaları ise daha ayrı bir güzel. Büyükada, Heybeliada, Kınalıada ve Burgazada… Roma İmparatorluğu Dönemi’nde sürgün edilen prensler bu adalara gönderilirmiş. Bu yüzden de ismi böyle kalmış.

 Adalara en yakın iskele Kartal İskelesi. Yarım saatte bir Adalar Vapuru kalkmakta. Biletinizi alın ve vapurun üst katına kurulun. Sizi çok keyifli bir yolculuk bekliyor. Yol arkadaşlarınız martılar ile 30 dakika boyunca bu huzurun keyfini çıkartın.

Büyükada, Prens Adaları içinde en büyük olanı. İsmi bu sebeple konulmuş. Adaya varır varmaz bahse girerim kendinizi daha önce buraya gelmiş gibi hissedeceksiniz. Çünkü çok fazla diziye ev sahipliği yapmış. Ada sokaklarını muhakkak bir yerlerden hatırlayacaksınız. Şimdi kocaman bir tepe düşünün, bu tepeden başlayarak ada aşağı doğru konumlanmış. Bu yüzden adada yürümek için epeyce efor sarf etmeniz gerekiyor. İskeleden meydana doğru altmış adım attığınızda saat kulesini görürsünüz. Hafta içi çok turist görmezsiniz; şanslısınız. Arap turistler burayı da keşfetmişler. Cumartesi ve pazar günleri ada resmen işgal altında. Meydanın kalabalıklığına aldırmayın, tepeye doğru ilerledikçe sizi sessiz, sakin ve şahane mimariye sahip sokaklar bekliyor. Burada birkaç seçeneğiniz var;

·       Öncelikle bisiklet kiralayabilirsiniz, ada sokaklarını bu şekilde gezebilirsiniz. O fotoğraflarda gördüğümüz çiçekli, renkli bisikletler adanın her yerinde,

·       Faytona binebilirsiniz ki ben bunu aslında tasvip etmiyorum. Fayton hareket ettikten 10 dakika sonra atlar nefes nefese kalıyor. Bu dramı bitirmek için talep etmeyi bırakırsak arz da biter. Faytonu tercih ettiğiniz takdirde küçük ve büyük olmak üzere iki tur seçeneğiniz var. Küçük olanı ile Rum Erkek Yetimhanesi’ne kadar çıkabilirsiniz. Büyük tur ise Aya Yorgi Tepesi’ne kadar çıkıyor.

·       Sokaklarını yürüyerek gezebilirsiniz, benim favorim kesinlikle bu. Ada sokaklarında yürürken keşke yanımda eski bir adalı olsa diyorum her defasında. Her evin ünlü bir sahibi ve hikâyesi var. Lefter’in evinin burada olduğunu daha önce öğrenmiştim. Lefter Ortadoks bir Rum ve gerçek bir adalı. Türkiye’yi ve Türkleri hep çok sevdiğini söylermiş. Ama ‘6-7 Eylül Olayları’nın olduğu o kötü gecede bir grup insan tarafından evi basılmış kızlarına olmadık şeyler yapılmış. Lefter ise bu olayları anlatmaktan hep kaçınmış. Çünkü o gece her gün günaydın dediği komşularının ve esnafın, evini basanların arasında olduklarını görmüş. Ne kadar acı… Uydurulmuş siyasi düşmanlıkların insanları bu şekilde yaralaması ve bu kötülükleri yaptırması… Böyle birçok ev daha var. Siyasetçilerin yazlıkları da burada. Sahipsiz de çok ev var. Rumlar adayı terk ettikten sonra sahiplendirilmemiş bir sürü meçhul ev… Bu evlerin hikâyelerini düşünmekten o kadar keyif alıyorum ki. Evler mimari açıdan Rum mimarisinin üst düzey örnekleri. En lüks evlerin üstünde cihannüma denilen manzarayı 360 derece görebileceğiniz çatı katı benzeri kısımları var. Kütüphanelerini genellikle buraya yapıyorlar. Adayı 360 derece en tepeden izleyebilmek ne büyük bir zevk…

·       Ada sokaklarında yürürken etrafınızda küçük çocukların limonata sattığını göreceksiniz. Onlardan muhakkak alın. O kadar mutlu oluyorlar ki. Özellikle yaz tatiline denk gelen günlerde taze anne limonatası sokak başlarında hizmetinizde.

·       Büyükada yüzmek için İstanbul’da en mantıklı yerlerden bir tanesi. İskelede sizi adanın güzel koylarını gezdirecek birçok tekne var. Bunlarla gün boyu açılabilirsiniz. Adanın tertemiz sularında yüzüp yazın keyfini çıkartabilirsiniz. Naki Bey plajı en meşhur olanı. Ada yüzme yarışları için de çok uygun. Her yıl geleneksel yüzme yarışları yapılıyor.

·       Büyükada dondurmasıyla çok ünlü. Zaten meydanda yürürken siz de göreceksiniz. Her yerde meşhur ada dondurması yazıyor. Ben neredeyse hepsini denedim. Favorim kesinlikle Mio Amore, bal badem ve İtalyan karameli…  Gerçekten Türkiye de ki en lezzetli dondurmayı burada yiyeceğinize kefilim.

·       Buraya kadar gelmişken Aya Yorgi Kilisesi’nin bulunduğu Aya Yorgi Tepesi’ne de mutlaka çıkın. Faytonla ya da bisikletle. Kiliseye varmadan önce Sevda Tepesi denilen yeri görüyorsunuz. Bu manzarayı kelimelerle anlatmam mümkün değil. Burada birazcık oturun, vakit geçirin. Size terapi gibi geleceğine eminim. Sonrasında Aya Yorgi Kilisesi… Kilise Hristiyanlar tarafından hac noktası olarak kabul ediliyor. Meryem Ana gibi… Her yıl 23 Nisan ve 24 Eylül’de ada bu yüzden ziyaretçi akınına uğruyor. Kiliseye çıkan yokuşa ‘’Azap Yokuşu’’ deniyor. Bu yokuşu çıplak ayaklarla hiç konuşmadan çıktığınız takdirde yarı hacı kabul ediliyorsunuz.

 

   Bu yokuş sadece hacı olmak isteyenlerin değil dilekte bulunmak isteyenlerin de geldiği bir yer. Yokuşun başında dileğinizi dileyerek çıplak ayakla hiç konuşmadan kiliseye doğru çıkarsanız dileklerinizin kabul edileceği söyleniyor. Efsaneye göre Aya Yorgi bir gece yoksul bir çobanın rüyasına girmiş ve bu yokuşu tırmanmasını, minik çan ve çıngırak seslerini duyduğu yerde durup kazmasını söylemiş. Çoban başta rüyayı önemsememiş fakat üçüncü kez görünce denemek istemiş. Azize kulak veren çoban yoksulluktan çıplak ayakla kilise yokuşunu tırmanmış ve muhtemelen yalnız olduğu için hiç konuşmamış. Sesleri duyduğu yeri kazdığında da bir takım kutsal objelere rastlamış. Kilisenin en gözde ikonası bu şekilde bulunmuş. Bu yüzden bu adet haline gelmiş.

   Yemek için ada çok da tercih edilebilir bir yer değil benim açımdan. Komik menüleri de cabası. Yabancı turistlere hitap etmek adına geleneksel yemeklerimizin isimlerini saçma İngilizce kelimelere çevirmişler. Beni en çok güldüren ise gözleme (observing). Şaka yapmıyorum. Gerçekten geleneksel yemek ismine terim olan gözleme ismini vermişler. Daha önce etli ekmeğin bread with meat diye çevrildiğini görmüştüm ama bu çok daha komik. Balık mutlaka yiyin zaten en iyi yaptıkları şey… Yanında da enfes Rum mezeleri.  Bunların yanında hepsinden daha enfes olanı sessiz ada akşamında denize yansıyan yakamozlar… 

  Geceyi buradaki butik otellerden birinde geçirin, gerçek bir adalı gibi. Sabah gün doğumuna uyanın. Adada güneş hem çok güzel batıyor, hem de çok güzel doğuyor.

    Büyükada’dan Heybeliada’ya geçiş vapurla yedi dakika sürüyor. Çok yakınlar. Yarım saatte bir vapur var. Heybeliada kuşbakışı bakıldığında heybeye benzediği için bu adı almış. Burası Büyükada’ya göre çok daha küçük ve çok daha sessiz. İskeleye indiğiniz anda adaların en büyük problemi direkt gözünüze çarpıyor. Temizlik… Gerçekten bu kadar güzel yerler nasıl bu kadar bakımsız olabiliyor hayret. Adalar Belediyesi en azından çöp kutusu gönderebilir. Bir pet şişeyi atmak için çöp bulamıyorsunuz ki daha neler…

  Kim ne derse desin ben Heybeliada’ya bayılıyorum. Herkesin favorisi Büyükada. Ancak burası çok daha mütevazı, çok daha yaşanılabilir. Evet, belki Büyükada evleri gibi lüks değil ama yeşili, manzarası muazzam.

  İskelenin tam karşısından yürümeye başlayın. Burası gayet yürünebilir bir yokuş bence, ne bisiklete ne de faytona ihtiyacınız var. Yürürken sağınıza solunuza bakın. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın o güzel kitaplarını yazdığı ev size göz kırpacak ağaçların arasından. Adada size çok tanıdık gelecek bir bina göreceksiniz. Ünlü ‘Kelebeğin Rüyası’ filminin çekildiği yer, Heybeliada Sanatoryumu. Yolunuza hızla devam edin çünkü tepede bizi heybetli bir okul bekliyor. Rum Ortodoks Ruhban Okulu. Okul mu? Bu nasıl bir okul? Düşünsenize dersten sıkılıp kafanızı çeviriyorsunuz. Adanın en güzel manzarasına bakıyorsunuz.  Bahçesi çok güzel. Kuş sesleri, begonviller ve deniz… Eminim öğrenciler burada hep çok mutludur. Başka türlüsü mümkün değil sanırım.

    Bu okulun mimarisi gerçekten çok güzel. Fakat buraya her geldiğimde kendimi casus gibi hissediyorum. Ya da hissettiriliyorum. Okuldaki Rumlar bize karşı birazcık ön yargılılar. Kiliselerini görmek istediğimde asla hemen kabul etmiyorlar. Ya da ‘tamam ama beş dakika’ diyerek kısıtlı bir zaman veriyorlar. Ön yargılarını kısmen anlayabiliyorum ama kendimi hiç istenmediğim bir yerdeymiş gibi hissediyorum yine de. Ama siz bunlara hiç aldırmayın. Okula girin, eski sıralarda oturun, eski kitaplara dokunun. Böyle bir yerin eşi benzeri yok. Arka bahçesindeki kiliseye girmeye çalışın. Buradaki freskler ve ikonalar çok güzel. Arka balkonun manzarası inanılmaz. Eğer şanslıysanız okulun tavus kuşunu bahçede telaşla adımlarken görebilirsiniz. Okulun alt katındaki kütüphaneye mutlaka inmeye çalışın. Gerçek bir kütüphane. Binlerce kitap var her dilden. Kelimelerle tarif edemeyeceğim kadar güzel bir hisse bürünüyorsunuz burada.  

  Sonra yeniden meydana doğru yürüyün. Yolunuzun üstünde İsmet İnönü’nün evi var. Buranın bakımını Aynur Hanım yapıyor. Tam anlamıyla bir Cumhuriyet kadını. Kapıyı çalın, Aynur Hanım’dan sizi gezdirmesini rica edin, eminim yardımcı olacaktır. O yılları Aynur Hanım’ın gururla nasıl anlattığına bir bakın. Hayran olacaksınız.

    Adada bir sahaf var ki ben zamanımın çoğunu burada geçiriyorum. Neler var neler. Hele şanslıysanız kimsenin bulamayacağı kitaplara ulaşabilirsiniz. İsmi Heybelisahaf.  Küçük bir dükkân ama her dilden, her dinden, her sanattan muhakkak bir şey bulursunuz. İmzalı kitaplar, birinci baskılar ve fiyatları çok makul. Üstüne bir de sahibi herkesle özel olarak ilgileniyor. Adada bir süslü mezar var. Yaz aylarında giderseniz tam olarak göremezsiniz tam önünde ağaç var ve yaprakları mezarı neredeyse tamamen kaplıyor. Sizi bilmem ama ben tarihi yerleri minik efsanelerle dinlemeyi çok seviyorum. Araya sıkıştırılmış hırs, birazcık aşk, kıskançlık. Orayı daha ilgi çekici kılıyor gözümde. Britanya Gemlik Konsolosu Kangelaris kıskançlıktan güzeller güzeli karısı Sevasti’yi öldürüp ona eşsiz bir mezar yaptırıyor. Her gün usanmadan gelip buraya mum yakıyor. Beş yıl sonra kendisi de buraya gömülüyor. Taşlar özellikle İtalya’dan getirtilmiş ve o zamana göre çok büyük masrafa girilmiş. Buradan biraz daha tırmanarak Çam Limanı’na devam edin.  En sevdiğiniz şarkıyı açın günbatımında adayı seyre dalın.

  Dediğim gibi bu rotayı mümkünse hafta içi görmeye gayret edin. Dünyanın bu iki ada cennetine zamanınızı ayırın. Adalardan dönmek istemeyeceksiniz.

 

  

Yazı Ve Fotoğraf
Nur Nazıyok