
Ankara’nın
Altındağ ilçesi Talatpaşa Bulvarında yer alan şanlı tarihimiz ve kültürümüzü
geçmişten geleceğe taşıyan en önemli akslardan biri olan Ankara Etnografya
Müzesini sevgili dostum Uğur Beyle birlikte gezmek üzere bu Pazar sözleşerek müze
avlusunda buluştuk. Gerek bir müzeci kimliğimle gerekse genel kültür bağlamında
müze hakkında bilgim var lakin tarihimizin önemli yapılarından biri olan bu
harika mekanın koridorlarında dolaşmak, eserleri, taşı toprağı, ahşabı, kumaşı
metali hissetmenin hazzı tarif edilemez benim için.. Büyük bir milletin kimlik
oluşumundaki en önemli unsurlardan biri olan bu muhteşem müzede ,medeniyetin
izlerini sembol eserler üzerinden keşfetmenin tarifi anlatılmaz yaşanır denilen
türden bir histir beni kıpır kıpır eden..
18 Temmuz
1930’da kurulan Ankara Etnografya Müzesi, Gazi Mustafa Kemal’in vefatı sonrasında Anıtkabir inşa halinde iken 1938-1953
yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün istirahatgahı olmuş, Anıtkabir inşaatının
tamamlanmasına müteakip 10 Kasım 1953 ) naşın Anıtkabir’e taşınması ile bina;
Anadolu’nun çeşitli yerlerinden farklı dönemlere ait getirilen obje ve eserlerin
sergilendiği ilk devlet müzemiz olmuştur.
Etnografya
Müzesi’nin yeri hem Ankara hem de Ülkemiz tarihinde çok önemlidir. Selçuklular
Devrinde Sultan Alaeddin Keykavus döneminde Ankara’nın ilk Namazgahı olduğu ,buraya bir
medrese kurulduğu , zaman zamanda bu tepede insanların yağmur duasına çıktığı bilinmektedir.
Osmanlılar döneminde ise Tepenin adına Müslüman
Mezarlığı ismi verilmiş ve buraya ayrı bir önem verilmiştir. Müslümanlar bilhassa Cuma ve Bayram
Namazlarını kılarak, bazı dini tören ve toplantılarını burada
gerçekleştirmişlerdir. Cumhuriyet döneminde ise asker uğurlama törenleri ve yeniden
yağmur dualarının yapıldığı bir mekan olarak işlev görmüştür.
Cumhuriyetin
ilanı ve Ankara’nın başkent oluşuna müteakip 1924 yılında yılında Prof. Dr. Celal Esad Arseven başkanlığında daha
sonrasında 1925 yıllında İstanbul’da müze müdürlüğü yapmakta olan Türk
müzeciliğinin sembol isimi Osman Hamdi Beyin kardeşi Halil Ethem’in çabaları
sayesinde eser toplamak ve satın almak adına bir heyet kurulmuştur. Müzeler
Müdürlüğü tarafından muhtelif yerlerden toplanan dini ve milli sembolik 1250 adet
eser ile ilk defa Etnografya Müzesi
envanteri oluşturulmuştur. Dönemin en önemli
mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından tasarlanmış olan müzenin
temeli görkemli bir törenle bizzat İsmet
İnönü’nün de katıldığı törenle atılmıştır. 1927
yılında inşası tamamlanan Ankara Etnografya müzesi 18 Temmuz 1930 yılında eserlerini
tanzim ve teşhir etmeye başlamıştır. İlk müze müdürü olarak da dönemin kültür
adamlarından Hamid Zübeyr Koşay atanmıştır
Müze yapısının taş duvarları Küfeki taşı ile kaplanmış olup, alınlık kısmı
mermer ile kaplı ve oyma süslemelidir.24 basamaklı bir merdivenle çıkılan, 854 m2 bir alan
üzerine inşa edilmiş olan müze dikdörtgen yapıda tasarlanmıştır. Bodrum kat üstüne kurulan tek kattan oluşan bir binadan ibaret olan
Ankara Etnografya Müzesinin 4 sütunlu 3 girişli bir
giriş sistemi bulunmaktadır. Müzenin her bir alanı Selçuklular
mimarisinden esinlenerek inşa edilmiş olup, Sivri kemerli sütunları, kubbe ve
kubbe içerisindeki işlemeleri,
avlu ortasındaki havuzu ile tamamına yakınında mermer taşlarının kullanıldığı
muhteşem bir mimariye sahiptir. Müzemiz de 10 adet salon, 1 arşiv, 1 Kütüphane,
1 müze deposu ve idari ofisler bulunmaktadır.
Ankara Etnografya Müzesi Eserleri
Etnik Kökenli Kıyafetler
Karadeniz’den Ege bölgesine kadar birçok
Anadolu toprağından çıkan giysileri görüp dönemi kafanızda canlandırmanız
oldukça mümkün. Sadece kıyafet değil ayrıca kumaşa dair ne varsa bohçalar,
kaftanlar, yatak örtüleri, sünnet merasimi kıyafetlerini inceleyerek bile
geçmiş ve günümüzle tarihi bağları bu bölümde kurabilirsiniz.
İşlemeli Eserler
Türk tarihi boyunca zanaatın ve sanatın
icrasını görebilmek mümkün. Bu eserleri incelediğinizde yüzyıllardır var olan
Türk sanat ve estetik algısını anlayabilirsiniz. Müzede bulunan eserler
Selçuklulardan ve Osmanlı döneminden kalma birçok kültürden miras
barındırmakta. İşlemeli eserlerde birçok kumaş türü görmek mümkün. İpek, keten,
pamuk gibi Anadolu topraklarında üretilen kumaşlar üzerine geleneksel motifler
ile yemeniler, entariler, cübbeler, duvaklar vb. örneklerini bir arada
bulundurmaktadır.
El Dokumaları
Halı el dokuması
denildiğinde Orta Asya’dan göçle gelen Türk motifleriyle bezenmiş halılarımız
akla geliyor elbette. 3. Salonda sergilenmekte olan bu el emeği göz nuru dokuma
eserler Sivas, Isparta, Konya, Uşak, Kars gibi çeşitli yörelerimize ait. Dokumalarımız
hakikaten görülmeye değerdir.
Müzede sergilenen dokuma örneklerinde kullanılan başlıca motiflerimize
örnek olarak dişiliğin simgesi “Eli Belinde Motifi”. Bereketin, gücün ve erliğin
sembolü olarak bilinen motifimiz Koç Boynuzu, yine çok sık rastladığımız kavun, incir, üzüm, bitki gibi
semboller ile anlatılan Bereket. Yine
aynı zamanda benzer bir sembol sıklıkla adı geçen Hayat Ağacı nar bolluk ve bereketin simgesel halidir. Saçbağı Türk geleneklerinde eski dönemde
evlenmek isteyen genç kızlar saçlarına perçem yapıp, tek bir örgü yaparken yeni
evli gelinler ise saçını çift örer ve saç uçlarını renkli iplerle de süslermiş.
Türklerin tarih sahnesindeki yer alan aile, boy, oba ve devlet tamgaları(damga)dokumalarda
kullanılmıştır. Son örneğimiz de
yine Anadolu Türk kültüründe önemli bir sembol Kuş figürü; bazen sevgi
anlamına gelebilirken bazen ise sevilen kişinin ölümü. Orta Asya Türk kültürüne
göre her ruh bir kuş olup ölümle sonlanan hayatta tinin bir kuş gibi uçup
gideceği söylenmektedir. (Uçmağa varmak; ölüm ,uçup cennete gitmek )anlamına
gelir. Dişilik ile özdeşleşmiştir (yuvayı dişi kuş yapar). Kuş ayrıca hasreti ve
beklenen haberi de sembolize etmiştir..
Madeni Eserler
Etnografya Müzesi’nin 4. Salonunda madeni
eşyalar sergilenmektedir. Geçmişi kültürümüzde Ergenekon’a kadar dayanan madeni
işleyebilme özelliğimiz kuşaktan kuşağa aktarılan bir kültür mirasımız
olmuştur. Türk tarihinden kalma bakır, çelik, bronz gibi maddelerin mahir
ustalar tarafından işlenmiş örneklerini burada görme şansına sahibiz. Bıçak, hançer
ve daha bir çok ürün işlenmiş eser olmuş bunların en güzel örnekleri bu müzede sergilenmektedir..
Cam ve Çini Parçalar
Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit’in
talimatıyla kurulan çini fabrikasıyla dünyanın bu konudaki hatırı sayılır
ülkeleriyle yarışan cam ve çini eserleri vazolar, çeşmibülbüller ve muhteşem
çinileri görmek için 7 nolu salon sizi bekliyor..
Silahlar
Türklerin tarih sahnesinde bulunduğu
dönemlerdeki savaş tecrübelerinin mirası olan muhteşem bir silah koleksiyonunu
8 nolu salonda bulunan özel bir silah koleksiyonunda görebilirsiniz. Bu silahlar
Besim Atay tarafından Etnografya müzesine bağışlanmıştır. Osmanlı dönemi
kılıçlar, oklar, zırhlar, ateşli silahlar ve baltaları bu bölümde görüp
yakından incelemek mümkün olup müze içerisinde oluşturulan bir simülasyon
sayesinde de silahların işleyişini, malzemesini ve dönemini 3 boyutlu olarak izleyebilirsiniz.
El Yazmaları
Selçuklu ve Osmanlı ve dönemlerinde İslamiyet’i
kabulümüz ve yerleşik hayata geçişimiz ile yazı sanatının da geliştiği
bilinmektedir. Yazı sanatına dair örnekleri 11 nolu salonda görmek mümkün. Bu
bölümde el yazmaları Kuranı Kerim’den tutun çeşme kitabelerine kadar geniş bir
koleksiyon sergilenmektedir.
Ahşap Eserler
Müzenin 10. Bölümünde ise ahşap eserlerin
ustalıklı bir zanaat ile işlendiğini görmekteyiz. Selçuklulardan kalma tarihi
kapılardan Osmanlı dönemine ait minberlere kadar birçok eser sergilenmektedir.
Selçuklu Tahtı 13. yüzyıldan kalma
Selçuklulara ait bu taht ise ceviz ağacından oyulmuştur. Uzun zaman İstanbul
Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan taht 1940 yılında Ankara Etnografya Müzesine
getirilmiştir. Taht Selçuklu Sultanı 3. Keyhüsrev’e ait olup 1264 ile 1283
yılları arasında yapıldığı düşünülmektedir.
Malatya Ulu Camii Minberi VII yüzyıla
tarihlenen Malatya Ulu Camii minberi Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunmakta
muhteşem minberin detaylarını incelerken tarihi bir yolculuğa çıkacaksınız.
13. yüzyılda yapıldığı
düşünülen eser ceviz ağacından oyulmuş Ankara Tavuslu Kapı Anadolu Türk Sanatında oldukça az görülen
motifler olan cennet kuşları ve ortadaki meyveler ile bir türbeye ait olduğu düşünülmektedir.
Siirt Ulu Camisi Minberi 12. Yüzyılın süsleme
sanatının en güzel örneklerinden biridir. Siirtli Şeyhan Naccar tarafından
minberin üzerinde yazan yazından anlaşıldığı üzere 1219 yılında yapılmıştır.
1933 yılında ise Ankara Etnografya Müzesine sergilenmek amacı ile
getirilmiştir.
Kayseri Ulu Camisine Ait
Kapı 13. yüzyılın başında Danişmentlilerden kalma olduğu düşünülmektedir.
Malzemesi ceviz olan ağaç 1940 yılında Ankara Etnografya Müzesine
getirilmiştir.
Ordu Eski Pazar Camii
Kapısı 14. yüzyılın başında Emiroğlu Beyliğinden kalma cevizden yapılma bir cami
kapısıdır. Oyma tekniğinin uygulandığı kapıda yapım tekniği olarak ise çakma
kündekari tekniği görülür.
Müze Müdürümüz Ali Haydar Atalay beye
alakasından dolayı çok teşekkürler ediyorum. Ülkemizin en önemli miraslarının
sergilendiği mufaza edildiği bu güzel müzeye yakışan bir müzeci. Ankara’ya yolu
düşen herkesin mutlaka gezip görüp keşfetmesi tanıması bilmesi gereken bir müze
olan Ankara Etnografya Müzesi, herkesin buluşma noktası kabul edilen Kızılay
Meydanı’na yürüme mesafesinde olup haftanın her günü 08.30-17.00 saatleri
arasında ziyaret edilebilir. Ülkemizin sahip olduğu en önemli tarih ve kültür
miraslarımızın sergilendiği bu muhteşem müzeyi mutlaka görmek gerekir…. Tarihin
derinliklerinden yarınlarımıza mirasımızı taşıyan müze Orta Asya’dan Anadolu’ya
coğrafyayı nasıl nakış nakış işlediğimizin en büyük kanıtlarındandır.
Yazı Ve Fotoğraf
Salih DOĞAN