
Meraklısının Bildiği, Popülerlikten Uzak,
Gölgede Kalmış Bir Cennet!
‘‘Lala Lala!
Çeşm-i Cihan
Bu’mu Ola!’’
Fatih Sultan Mehmet
Yeterince keşfedilmemiş olması mı onu böyle gizemli ve çekici kılıyor yoksa bilinmemelikle gelen bakirlikli mi? Bilinmez ama bildiğimiz ve gördüğümüz kadarıyla anlatmaya çalışalım ki olur ya bazı gezginlerin içlerine gidip-görme isteklerini yeşertecek tohumlar serpilir.
Efendim bu ay ki sayımızda sizi Batı Karadeniz’in incisi Amasra’ya götürüyoruz. Buyurun başlayalım..
Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy ve ana karaya bağlı ve bağımsız adaları ile eşsiz bir görsel güzelliğe de sahip olan Amasra hem 3000 yıllık tarihi, hem çekicilik’e dayanan yerel sanatları, hem de kendini çevreleyen ormanlık alanları ile görsel bir zenginlik sunar kendisini gezmeye gelenlere.
Amasra’da konaklamak için birçok seçeneğiniz var. Birçok pansiyon ve otel olduğu gibi ev pansiyonculuğu da yaygın. Pansiyonumuza yerleştik şimdi gezmeden önce karnımızı buranın en lezzetli yemeği olan balık ve ünü yurtdışına kadar taşmış olan salatası ile doyuralım. Malum aç gezilmez. Restoranlar yaz sezonu boyunca oldukça ilgi gördüklerinden ve rezervasyon ile de masa ayırtmadıklarından yemek işini son ana bırakmamanızı tavsiye ederim. Söylemeden geçemeyeceğim, Ramazan ayında ve Kandillerde restoranların birçoğu kapalı olabiliyorlar.
Yemekten hemen sonra temiz havayı içimize doyasıya çekmek için sahil kenarında bir yürüyüş ve manzaraya karşı çay içmek bizi ne kadar dinlendirecek inanamayacaksınız. Ve hazır dinleniyorken akşamüstü gün batımı bir bardak çay ile manzaraya bakarken tarihine gidelim bu güzel şehrin.
Kraliçenin kenti olarak da bilinen Amasra’nın ilk adını tarih kitapları Sesamos olarak ve kurucularını ise İskitler’in bir kolu ola Amazon’lar olarak tespit belirtmiştir. Her ne kadar ilk dönem kaynaklarında Sesamos’un ne anlama geldiği yazılmamışsa da Amasralılar bu adın her bahar Boztepe yamaçlarını örten yabani susam çiçeklerinden almış olabileceğinden bahsederler.
Kent 300 yıl kadar Fenike egemenliğinde kalmış. Kentin M.Ö. 9. y.y.’da Fenikelilerin, Karadeniz kolonilerini terk edip İyonlar’ın egemenliğine girmesine kadar Sesamos, canlı bir pazar yeri ve işlek bir iskeleymiş.
Ve şehri, başından bir kaç evlilik geçtikten sonra son eşinin yakalandığı hastalık yüzünden yönetime el koyan Büyük İskender’in Baldızı ve İranlı Kraliçe Amastris kurmuş. Amastris şehrin mevcut yapısını değiştirip, mimarisini geliştirmeyi kendine amaç edinmiş.
Amastris’in ölümünden hemen sonra idareyi Pontus Rum devralmış ve uzunca sayılabilecek bir süre şehri refah içinde yönetmiş taa ki Roma’ya yenilip şehri Marmaralı korsanların yağma etmelerine kadar. Daha sonra Roma, şehri baştan imar edip 500 yıl boyunca burada hüküm sürmüştür. Kentin elden ele geçme serüveni 1460 yılında Fatih’in kenti Osmanlı topraklarına katması ile son bulur.
Fetih sonrası şehirdeki iki kilise camiye çevrilir, bir kadı atanır ve Fatih’in emriyle Eflani Kalesi halkı Amasra’ya yerleştirilir. Osmanlı yönetimindeki şehir, Bolu Sancak Beyliği’ne bağlı bir merkez olarak varlığını sürdürür. Ayrıca tarihi kaynaklarda, bu dönemde şehri ziyaret eden batılı gezginlerin Amasra hakkında büyük bir hayranlıkla bahsettikleri de görülmüştür.
Mondros Mütarekesi sonrasında ise tüm yurtta olduğu gibi bölgede de direniş örgütleri kurulmuştur. Bartın Kuva-yi Milliye Teşkilatı oluşturulmuş, bu teşkilatın bir kolu Alemdarzade Nuri Efendi başkanlığında Amasra’da kurulmuştur. Nuri Efendi, Osmanlı hükümetine ve İstanbul’daki büyük devlet elçiliklerine çektiği telgrafta “ Amasra’nın Anadolu’nun kopmaz bir parçası olduğunu”bildirmiştir.
Bu dönemde Zonguldak’ı işgal eden Fransızların Amasra’yı da işgal edecekleri haberleri karşısında, bu çıkarmayı önlemek için Kemal Bey (Samancıoğlu) komutasında Sahil Tasarrut Müfrezesi kurulmuştur. Kemal Bey önderliğinde Amasralı ve Kurucaşile’li gençlerden oluşan bu kuvvet bölgedeki eşkıyalık hareketlerine karşı başarılı mücadeleler yaptıktan sonra topluca cepheye giderek Kurtuluş Savaşı’nda görev aldılar. Yine bu dönemde Amasra maddi ve manevi yönden kurtuluş mücadelesine katkıda bulunmuş, özellikle İstanbul’dan Ankara’ya geçişlerde, Rusya’dan gelen yardımların aktarılması ve sahillerin güvenliğinin sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Mondros Mütarekesi sonrasında ise tüm yurtta olduğu gibi bölgede de direniş örgütleri kurulmuştur. Bartın Kuva-yi Milliye Teşkilatı oluşturulmuş, bu teşkilatın bir kolu
Alemdarzade Nuri Efendi başkanlığında Amasra’da kurulmuştur. Nuri Efendi, Osmanlı hükümetine ve İstanbul’ daki büyük devlet elçiliklerine çektiği telgrafta “ Amasra’nın Anadolu’nun kopmaz bir parçası olduğunu” bildirmiştir. Bu dönemde Zonguldak’ı işgal eden Fransızların Amasra’yı da işgal edecekleri haberleri karşısında, bu çıkarmayı önlemek için Kemal Bey (Samancıoğlu) komutasında Sahil Tasarrut Müfrezesi kurulmuştur. Kemal Bey önderliğinde Amasralı ve Kurucaşile’li gençlerden oluşan bu kuvvet bölgedeki eşkıyalık hareketlerine karşı başarılı mücadeleler yaptıktan sonra topluca cepheye giderek Kurtuluş Savaşı’nda görev aldılar. Yine bu dönemde Amasra maddi ve manevi yönden kurtuluş mücadelesine katkıda bulunmuş, özellikle İstanbul’dan Ankara’ya geçişlerde, Rusya’dan gelen yardımların aktarılması ve sahillerin güvenliğinin sağlanmasında önemli rol oynamıştır.
Cumhuriyetimizin ilanından sonra Nafia Vekâletince yarım kalan imarına devam edilen Büyük Liman Mendireği 1929 yılında bitirildi. Ancak aynı yıllar Amasra tarihinin en zor yılları oldu. 1920’lerin sonları ve 1930’lu yıllarda Amasra dünyadaki ekonomik buhrana paralel olarak kömür ocaklarının üretimi kısması, çekicilik ve gemiciliğin geçersiz hale gelmesi ile yoğun olarak dışarıya göç verdi. 1930 Belediyeler Kanunu ile 1901’de ilk belediye teşkilatı kurulan Amasra’nın nüfusu iki binden az olduğu için belediyesi kapatıldı. 1931 yılında Amasra’yı ziyaret eden Mareşal Fevzi ÇAKMAK ilk kez Amasra’nın turizm potansiyelini vurgulayan devlet adamı oldu. Aynı yıl meydana gelen büyük fırtınada korkunç dalgalar mendireği aşarak limandaki çok sayıdaki gemiyi batırdı. Liman uzun süre kullanılamadı. İsmet İNÖNÜ 1938 yılında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk yurt gezisinde Amasra’ya uğradı. Coşkulu bir kalabalık tarafından karşılandı. 1940’lardan itibaren Amasra’da yeni bir canlılık kendini gösterir. Özellikle yaz aylarında çoğunluğunu büyük şehirlerde yaşayan bürokrat ve Karabük Demir Çelik Fabrikasının mühendislerinin oluşturduğu ilk turist kafileleri bu canlılığın temel nedenidir. 1950’li yıllarda Amasra artık adından söz ettiren bir sayfiye yeridir. 1951 yılında Üs Komutanlığının kurulması, ardından Büyük Liman Mendireğinin 650 metreye uzatılması ile Amasra askeri ve ekonomik bir değerde kazanmıştır. Bu hızlı gelişmeye paralel olarak 1955’de yeniden Belediye Teşkilatına kavuşmuştur. Selahattin EYİCE Amasra’nın seçilmiş ilk Belediye Başkanıdır. 7 Kasım 1960’da Amasra’yı ziyaret eden devlet başkanı Cemal GÜRSEL: “ En büyük kalkınma yolu turizm yoludur.” Diyerek bu noktada Amasra’nın ülke turizmindeki yerini de vurgulamıştır. Ertesi yıl
6 Ağustos 1961’ de 500.Fetih Yıldönümü Amasra’da görkemli törenlerle kutlandı. Sonraki yıllarda bu kutlamalar geleneksel olarak devam ettirildi.
3 Eylül 1968 Salı günü Amasra tarihinde kara bir gün olarak geçer. Saat 10 civarında meydana gelen 7 şiddetinde depremle bir çok bina tamamen yada kısmen yıkılırken, 26 kişi hayatını kaybetmiştir. Deprem sırasında önce 50 metre kadar gerileyen deniz sonrasında büyük dalgalarla Amasra’ya saldırdı. 1968 yılı sonlarında Amasra’yı ziyaret eden Cumhurbaşkanımız Cevdet SUNAY, ilkokulda şimdi emekli olan öğretmenimiz Mehmet DİNÇ’in sınıfında derse katılmıştır.
Bu yıllarda Zeki MÜREN, İdil BİRET, Suna KAN gibi değerli sanatçılarımız başta olmak üzere çok sayıda turist çeken Amasra altın yıllarını yaşıyordu. Yaz mevsiminde nar bahçelerinden yükselen enfes kokular ve görüntüler o yıllardan kalan hoş anılar olarak hala belleklerde yaşamaktadır.
1973yılında Ereğli Kömür İşletmeleri(E.K.İ)’ne bağlı olarak Amasra Bölge Müdürlüğü(A.T.İ.) kuruldu. Bu tarihten sonra Amasra yönünü yavaş yavaş turizmden madenciliğe çevirdi. Bu gelişme ile Amasra dışarıdan göçalmaya, sosyo - ekonomik yapısında yeni gelişmeler yaşamaya başlamıştır. 19 Haziran 1987’deT.B.M.M’nin aldığı kararla Amasra İlçe oldu. 28.08.1991 tarihinde Bartın’ın il olmasından sonra Zonguldak ‘tan ayrılıp Bartın’a bağlandı.
Halen benzersiz doğal güzellikleri, eşsiz koyları, deniz ürünleri, ağaç çekiciliği ve tarihi mekanları ile
Batı Karadeniz ’in çekim merkezlerinden biri olan Amasra, turizmde yeniden görkemli günlerine dönme arzusundadır.
Koyların arasındaki uzunluk yaklaşık 200m. dir. Büyük limanın karaya doğru sokulmuş olan kısmının
Genişliği 1200m’dir. Limanın doğu kısmında dik yalı yarlar, kayalıklar vardır. Güney kıyıları ise alçak
ve düzlük durumundadır. Bu düzlükte kuzeydoğu rüzgârlarının sürükleyip getirdiği kumlar birikerek 40-50 m. genişliğinde bir plaj meydana getirmiştir. Bu limanda denizin derinliği 1-4m. Arasında değişmektedir.
Ve tabiî ki gezmezseniz çok şey kaybedeceğiniz Amasra’nın tarihi güzellikleri; Amasra Kalesi: Kale, ilk kez Romalılar döneminde ve surları ise Bizanslılar döneminde yapılmıştır. M.S. 14. ve 15. yüzyıllarda Cenovalılar tarafından ön duvarlar ve kapılar yapılarak daha iyi savunmaya alınmıştır. Surlar Boztepe ve Zindan mahallesinden oluşan iki ada kütlesini çevrelemektedir ve bu iki ada kemere adı verilen Roma döneminde yapılmış köprü ile birbirine bağlanmaktadır. Surlar büyük blok taşlarla inşa edilmiş olup kale şeklinde kulelerle tahkim edilmiştir Amasra kalesi ortaçağ havasını günümüze yansıtan en önemli kalıntılardan biri özelliğini taşımaktadır.
Kemere Köprüsü: Amasra`daki Sormagir mahallesi ile Boztepe Zindan Mahallesini birbirine bağlayan köprüdür eski zamanlarda köprünün altı çakıl taşları ile kaplı idi Amasra deniz temizliğinde köprünün altından deniz akımı sağlanmıştır köprüye ulaşım iki ayrı ufak geçit den geçilerek sağlanmaktadır köprü Roma döneminde inşaa edilmiştir köprü kenarları toprak kayması nedeni ile günümüzde restore edilmiştir.
Bedesten Anıtı: M.S 1.yy sonunda veya 2.yy başında yapılmış olup büyük olasılıkla bir Roma basilique’i (Eyalet Meclisi Sarayı) dir. Roma hamamı, gymnasium olması ihtimalleri üzerinde durulmuştur. Fakat hamamlarda görülen hiç bir özelliğe sahip olmadığı gibi; Amasra’nın, tarihinin hiç bir devrinde bu büyüklükte bir gymnasium gerektirecek kültür merkezi niteliği kazanmadığı da açıktır. Buna karşılık Roma basilique’lilerinin genel çizgileri bu harabede görülebilmektedir: Formun bir köşesinde, “ bir veya iki katlı, dikdörtgen konumlu: içinde mahkeme, borsa, yönetim bölümleri olan; bir cephesi sütunlarla desteğe alınmış; ortadaki daha geniş olmak üzere üç beş ya da yedi nef ‘e ayrılan; Senat (Eyalet Merkezlerinde) mutlaka bulunan” basilique tanımına, Amasra Bedesteni tıpatıp uymaktadır.
Cenova Şatosu: Kalenin iç kale olarak bilinen kesimidir. Cenovalıların bir saray (şato) haline getirdiği Kale içine, Büyükliman tarafından basamaklı kaldırımla ulaşılan Cenova armalı bir ana kapıdan; kale içinde de yüksek bir burçla korunmaya alınmış şato kapısından girilmektedir. Kapıdaki armalarda; üstte Cenova, alttaki üçlüde solda Poggio (Galata Podestasının mensup olduğu, Liguryalı ailenin), ortada Cenova, sağda Malaspina (Asup olduğu ailenin) blazonları vardır.
Direkli Kaya: Küçük limanda bulunan Direkli Kayaların üst üste dizilmesi ile oluşturulmuş 7 metre boyunda tarihi kalıntılardan biridir uç kısmında kayanın içi oyularak yapılmış bir havuz göze çarpmaktadır bu havuz halk arasında Amasrist`in havuzu olarak bilinmektedir.
Kuş Kayası Yol Anıtı: M.S. 41-54 tarihleri arasında Roma İmparatoru Tiberius Germanicus Cladius zamanında Bithynis Pontus Valiliği’ne atanan Gais Julius Aeuilb tarafından, bölgenin, ‘karayolu dinlenme yeri’ olduğunu belirtmek için inşaha edilmistir Kemerli bir niş içine oyma tekniği ile yapılan anıtta toga giyimli bir insan figürü ve nişin sağındaki sütunun üzerinde kartal motifinin yer aldığını belirten Göçmen, “Buradaki kartal, Roma askerlerinin sınırsız gücünü temsil etmektedir. İki kitabesi bulunan anıtın Anadolu’da benzeri bulunmuyor.
Amasra Klisesi: M.S. 9. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş bir bizans klisesidir. Küçük bir şapel planında olup narteks kısmı üç bölümlüdür. Özenli tuğla işçiliği ile yapılmış olan klise 1460 tarihinde Fatih Sultan Mehmet`in Amasra`yıl almasından sonra camiye dönüştürülmüştür cami 1930 yılında ibadete kapatılmıştır.
Gürcüoluk Mağarası: Gelişimini tamamlamış, ancak iç şekillenmesi devam eden Gürcüoluk Mağarası; görünümleri son derece güzel ve ilginç sarkıt, dikit, sütun, makarna sarkıtları, duvar ve perde damlataşları ile bezeli rengârenk bir dünyadır.
Çekiciler Çarşısı: Tahtadan el işi değişik hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. İşin erbabı pazarlık yapmayı sakın unutmayın diye tavsiyedebulunmadan geçemiyor.
Amasra Müzesi: Amasra’nin antik bir yerlesim merkezi olmasi ve tarihi eser açisindan zengin olmasi nedeniyle burada bir müze kurulmasi zorunlu hale gelmis. Nihayet 1955 yılında kurulan Müze tek katlı olup burada 2’si arkeolojik, 2’si etnografik olmak üzere, 4 teshir salonu bulunmaktadır. Teşhir
Salonlarındaki eserlerin büyük bölümü Amasra ve yakin çevresinden derlenmiştir. Ve bu güzel beldeye gitmek için gönüllerini çeldiğimiz dostlar için biraz da yol bilgisi verelim;
Ankara-Gerede-Mengen-Devrek-Bartın ve Amasra: 385 Km’dir. Suyu ve tabiatı seven Ankaralılar için güzel ve yakın bir mekan dır Amasra. Ankara’dan yola çıkıp Safranbolu üzerinden gidebilir veya dönüşte de isteğe bağlı olarak uğranabilir. Gidiş istikametinde bir yol uyarısını da hemen ekleyeyim; Yolun virajlı ve dik olması ve üzerine bu mevsimde kuvvetle muhtemel yağacak olan yağmur(lar)dan dolayı Amasra inişine dikkat edilmesi önemle rica olunuır. Bu durumda
Bartın-Anakara:283 km, Bartın- İstanbul 420 km ve Bartın- İzmir: 720
km uzaklığındadır.. Ayrıca, Metro ve As74 otobüs firmaları İstanbul’dan bizi alıp, Amasra bakirliklerine taşıyor..
Sevgili Dostlar, biz sizin için bu ayki programınızı Batı Karadeniz’in güzel ve tarihi mekanı olan Amasra olarak yaptık. Umarım bize kulak verir ve Amasra’ya gitmekten geri kalmazsınız. Önümüzdeki sayılarda tekrar görüşmek ve belki Amasra hatıralarınızı paylaşmak üzere... Şimdiden uğurlar olsun...
Yazı Ve Fotoğraf
Yazı: Kerem DEĞER Fotoğraf: Amasra Belediyesi Arşivi ve Hakan TOPU